"Muvaffakiyet isteyen adam, Allah’ın âdetlerine karşı safvet ve muvafakatini muhafaza etsin ve fıtratın kanunlarına kesb-i muarefe etsin..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Allah’ın iki türlü şeriatı vardır. Birisi, kelam sıfatından gelen; vahiy ve peygamberler vasıtası ile insanlığa gönderilen dinlerdir. Dinler, insanların ibadet ve içtimaî hayatlarını tanzim eden ve onlara hakta rehberlik eden semavî emir ve yasaklardır. Bu şeriata uyanlar hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında mes’ud ve bahtiyar olurlar.

Evâmir-i şer’iye; Allah’ın peygamberler vasıtasıyla kullarına bildirmiş olduğu emir ve yasaklardır. Namaz, oruç zekât, hac gibi ibadetler Allah’ın emirleri; zina, kumar, içki, cinayet gibi günahlar da O’nun yasak ettiği çirkin fiillerdir.

Diğer şeriat ise, Allah’ın irade ve kudret sıfatından gelen tekvinî şeriattır. Yani adetullah veya sünnetullah dediğimiz kanunlardır. Bunlara “Evâmir-i tekviniye” deniliyor. Materyalistler buna "tabiat" diyorlar.

Çekirdeğin çatlayıp büyümesi, yıldızların hassas bir şekilde yörünge içinde hareket etmeleri, bütün canlıların hayat şartlarının ve rızıklarının mükemmelen tanzim ve tedbir edilmesi, suyun kaldırma kanunu, yer çekim kuvveti, soğuğun üşütmesi, ateşin yakması, kuvvetin üstünlüğü, çalışmanın servet sahibi etmesi, tembelliğin sefalet ve fakirliğe sebep olması irade sıfatından gelen sünnetullah kanunlarıdır yani evâmir-i tekviniyedir.

Ve keza, bir işte muvaffakiyet isteyen adam, Allah’ın âdetlerine karşı safvet ve muvafakatini muhafaza etsin ve fıtratın kanunlarına kesb-i muarefe etsin ve heyet-i içtimaiye rabıtalarına münasebet peyda etsin. Aksi takdirde, fıtrat, adem-i muvafakatla cevap verecektir.”(1)

Allah’ın her iki şeriatına da itaat etmek elzemdir.

“Ve keza, heyet-i içtimaiyede, umumî cereyana muhalefet etmemek lâzımdır. Muhalefet edildiği takdirde, dolabın üstünden düşer, altında kalır.”(2)

Sünnetullah kanunlarından ancak peygamberler mu’cize eseri olarak azade olabilirler. Bütün insanlar bu kanunlara uymak mecburiyetindedir.

Bu sünnetullah kanunlarına uymayanlar, cezasını peşinen dünyada görür, uyanlar ise mükâfatını peşinen alır. Mesela, bir insan kendini yirmi katlı bir binadan atsa paramparça olur. Allah’ın kudret kanunlarında ceza da mükâfat da peşindir.

Sabrın mükâfatı zaferdir. Tembelliğin cezası fakirlik ve sefalet; çalışmanın ve gayretin neticesi ise servet ve kuvvettir. Sebatlı ve kararlı olmanın neticesi de galip gelmektir. Bunlar hep tekvinî emirlerdir.

İşte, nasıl ki, Kelam sıfatından gelen dinin hükümlerine uymak insanların ve cinlerin vazifesi ise, şu irade sıfatından gelen fıtrî ve tekvinî şeriata uymak da yine bütün insanların ve cinlerin vazifesidir.

Dine uymayanların ekserisi ahiret hayatında ceza çekerler; ama fıtrî şeriata, yani sünnetullah kanunlarına uymayanlar, peşinen cezasını bu dünyada çekerler. Bu mü’min olsun kâfir olsun fark etmez. Kâinattaki adetullah kaidelerine uymayanların peşinen zelil ve hakir olmaları Allah’ın değişmez bir kanunudur.

Bu şeriatı terk eden dünya hayatında perişan olur ve devamlı ezilir. Yüce Allah bu imtihan dünyasında eşyanın vücuda gelmesini birtakım şartlara ve sebeplere bağlamıştır. Muhtaç olmamak için çalışmak, hasta olunca ilaç kullanmak tevekkülün muktezasıdır. Ders çalışmadan imtihanı kazanmak, ağaç dikmeden meyve almak, evlenmeden çocuk sahibi olmak mümkün değildir. Bir kimsenin evlat sahibi olması için evlenmesi şarttır. “Allah her şeye kadir değil mi evlenmeden de bana evlât verebilir” diyen biri Hakîm ismi muktezasınca asla evlat sahibi olamayacaktır.

Sünnetullah kanunlarına uymak zaruridir, terki ve başkalarına havalesi kabil değildir. Maalesef Müslümanlar bilhassa son bir asırda Kur’an ve Sünnet çizgisinden uzak bir hayat yaşadıkları ve sünnetullah kanunlarına uymadıkları için, hem manen hem de maddeten terakki edemediler.

Cenab-ı Hakk’ın emirlerini yerine getiren, sadece ahirete çalışan ancak kevnî şeriatı terk eden bir Müslüman dünyada muvaffak olamayacağı gibi, kevnî şeriata sımsıkı sarılıp da İslam şeriatını terk ederek sadece dünyaya hasr-ı nazar eden biri de ebedî saadeti kaybedip perişan olacaktır.

Allah her iki âlemde de saadeti ancak her iki şeriata sarılana veriyor. Bu yüzden kevnî şeriatı görmeyip sadece İslam şeriatı ile hareket eden ve dünya hayatında zayıf ve fakir düşmüş Müslümanlara bakıp da kabahati İslam dinine fatura etmek cehalet ve hamakattir.

Mesela hac, zekât, cihad, tebliğ gibi emirlerin yerine getirilmesi maddî kuvvetle mümkündür. Öyle ise dünya hayatını asıl maksad ve gaye yapmadan, ebedî saadete vasıta yapmak maksadı ile dünyanın nimetlerinden istifade edilebilir.

Sadece kevnî şeriatı alıp İslam şeriatını terk eder isek, bu kez de dünyada geçici ve yalancı bir rahatlık yaşar, ebedî saadeti kaybetmiş oluruz. Öyle ise her iki âlemde rahat edip perişan olmamak için, her iki şeriata da uymak mecburiyetindeyiz.

Dipnotlar:

(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi, 23 ve 24. Ayetlerin Tefsiri.

(2) bk. age.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.709
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...