"Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Önce şu hakikati önemle dikkate almamız gerekiyor: Cenab-ı Hakk’ın zatı hiçbir varlıkta tecelli etmez; tecelli eden sıfatları ve isimleridir.
Bir tek misal verelim:
Allah’ın kudreti sonsuzdur, sonsuz kudret ise hiçbir varlıkta tecelli etmez, çünkü her varlık, her şeyiyle sınırlıdır. Allah’ın sıfatları için tecezzi ve inkısam, yani parçalara ve kısımlara ayrılmak söz konusu olmadığına göre, bir varlıktaki kudret tecellisini İlahi kudretin aynı olarak düşünmemiz de mümkün değildir. Geriye tek şık kalıyor: O varlığın kendisi gibi kudreti de mahluktur, yeniden yaratılmıştır. Bu mahluk kudret, İlahi kudret ile yaratılmıştır, ama o kudrete hiçbir cihetle benzemez.
“...Hiçbir şey onun misli gibi değildir...” (Şûrâ, 42/11)
ayet-i kerimesi varlıkların zatları için olduğu gibi sıfatları için de söz konusudur. Yani, hiçbir varlığın zatı Allah’ın zatına benzemediği gibi, yine hiçbir varlığın hiçbir sıfatı da ilahi sıfatlara benzemez.
Kâinata kitab-ı kebir ve onda yazılan varlıklara da kelimât-ı kudret denilmesinden hareketle şunları söyleyebiliriz:
Bir kitabın kelimelerine hayat, ilim ve kudret gibi sıfatlar takılsa, bu sıfatların hiçbiri kâtibin sıfatları cinsinden olamaz. Zira yazının mahiyeti başka, kâtibin mahiyeti daha başkadır.
Mesela, Güneş ve insan bu kâinat kitabında birer kelimedirler. Bu kelimelerin her birinin de kendi mahiyetine uygun sıfatları vardır. Güneş'te cazibe kuvvetini yaratan da Allah’tır, insan ruhuna kudret sıfatı takan da. Bu sıfatların her ikisi de mahlukturlar ve her ikisi de Allah’ın kudretine benzemezler. Zira Allah’ın varlığı vacib, bunlarınki mümkin olduğu gibi, Allah’ın kudreti “vacib kudreti” bunların ki ise “mümkin kuvveti ve kudretidir.”
Bu kısa açıklamadan sonra tekrar güneş-parıltı misalimize dönelim:
Güneş'in aynadaki tecellisi güneş değildir. O aynadaki ışık güneş ışığının bir gölgesi hükmündedir. Yani, aynada görülen ışık güneş ışığından haber verir, ancak derece itibariyle onun ışığı, güneş ışığından “zat ile gölge arasındaki farklılık” kadar uzaktır, farklıdır.
Güneş ve kabarcıklar misali, Allah’ın bütün isimleri için ayrı ayrı değerlendirildiğinde, çok farklı tefekkür ve ibret tabloları ortaya çıkar.
Bin bir esmadan sadece birkaç misal verelim:
Rezzak ismi bir güneş gibi... Her asırda yeryüzü sofrasından yiyip içen sayısız denecek kadar çok canlı, ölüm kanunuyla bu sofradan uzaklaştırılıyorlar. Artık ne tad alacak dilleri kalıyor, ne hazmedecek mideleri. Onların yerine yeni misafirler yaratılıyor, yeni rızıklar yaratılıyor ve bu misafirlere verilen yeni ziyafette Rezzak ismi ayrı bir aynada yine parlıyor ve kendini gösteriyor. İşte rızıkların değişip yerlerine yenilerinin yaratılması, Rezzak isminin bu yeni rızıklarda da aynen tecelli etmesi, bu ismin devam ve bekasını gösteriyor.
Basîr ve Semi’ (gören ve işiten) isimleri de ayrı birer manevi güneş gibi.
Allah gözler ve kulaklar âlemini yaratıyor. Her canlıya göz ve kulak takıyor ve bu mucize eserlerini onlarda sergiliyor. Her asırda, hatta her senede, her günde nice gözler sönüp gidiyor ve nice kulaklar işitemez oluyor. Allah onların yerine yeni gözler ve kulaklar yaratıyor. Bu ise Basîr ve Semi’ isimlerinin devam ve bekasını gösteriyor.
Kerîm ismi ayrı bir güneş, ikramlar birer parıltı gibi. Bunların devamlı değişmeleri Kerîm isminin devam ve bekasını gösteriyor.
Keza, hidayet ayrı bir güneş, iman nuruyla nurlananlar bu dünyaya sırayla gelip kayboluyorlar. Onların yerine yeni misafirlerin hidayete ermeleri, Hâdi isminin devam ve bekasını gösteriyor.
Misalleri artırabiliriz...Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar