"Nasıl ki bir sultanın büyük bir ticaret gemisinde bir adam az bir hareketle, belki küçük bir vazifeyi terk etmekle, o gemi ile alakadar bütün vazifedarların..." Misali devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Büyük bir ticaret gemisinde çalışan yüzlerce insan var. Bu insanların gayesi geminin gideceği hedefe salimen ulaşmasıdır. Bunun için de çalışanlarının hepsi hizmet ve vazifesini eksiksiz olarak yapıyorlar. Gemide dümencilik vazifesi yapan kaptan, dümeni hedef rotasından saptırırsa veya vazifesini terk ederse sefine batar veya bir karaya oturur. Dümencinin bu hatası gemide çalışanların hakkına tecavüz olduğu, onların çabalarını heba ettiği için, hepsi ondan davacı olur ve hakkını almak ister.
Geminin kaptanı; "Ben sadece dümeni ters yöne çevirdim. Bu çok basit bir harekettir." diyerek kendini savunamaz. Çünkü onun küçük bir hatası ve yanlış bir hareketi, geminin karaya oturmasına veya batmasına sebep olmuş, yüzlerce çalışanın gayreti heba olmuş, hak ve hukuku çiğnenmiştir.
İşte şu kâinat büyük bir gemi hükmündedir. Bu kâinattaki unsurlar ve mahlukat ise hava, toprak, su, Güneş, hayvanat, nebatat gibi misaldeki geminin hizmetlileri ve ameleleridir. İnsan ise, bütün kâinatın hizmet ettiği kendi vücud gemisinin dümencisi hükmündedir. Vazifesi ise kâinat sahifesinde tecelli eden ilahi isim ve sıfatları talim edip gereğince amel etmektir. Yani insanın vazifesi ve gayesi iman ve ibadettir. Kâinattaki diğer bütün mahlukat bunun için tanzim ve terbiye edilmiş ve insanın hizmetine verilmiştir. Dolayısı ile insan, vazifesi olan iman ve ibadeti terk ederse, ona hizmet eden bütün varlıkların hukukuna tecavüz etmiş olur. Bu da büyük bir cinayettir.
Bir devlet, insanlara ve topluma maddi ve manevi zarar veren suçlulara nasıl kamu davası açıp ceza veriyorsa, aynı şekilde iman etmeyen ya da ubudiyet vazifesini yerine getirmeyen insan da kâinat sarayında hizmet eden diğer bütün mahlukatın hukukunu çiğnemiş olduğundan, elim bir azaba duçar olacaktır. Zira insanın iman etmemesi ve ibadeti terk etmesi şahsi bir cinayet değil, umumun hakkına yapılmış bir haksızlıktır.
Küfür ve isyanda olanlar; âlemin her şeyini, bütün faaliyetlerini, sayısız hikmetlerini, o güzel neticelerini ve kemalatını faydasız, gayesiz ve abes görmektedirler. Ayrıca küfür ve isyan; bütün bir kâinatı tahkir etmek, kıymetsiz ve manasız görmektir. Bütün mahlukatın hakikatleri esma-i ilahiyeye istinat ettiğinden, mahlukata yapılan bu tahkir esma-i ilahiyeyi de tezyif manası taşır. Yani o mükemmel tecellileri ehemmiyetsiz görür, dikkate almaz, düşünmeye değer bulmaz. Bu ise, o esmaya karşı büyük bir cinayettir.
Küfre giren kişi; Allah’ı tesbih eden o varlıkları kendi isyanına ortak eder, küfür ve isyan yoluna onların yardımlarıyla girer. Bu ise o varlıklara büyük bir hakarettir.
Küfür; Cenâb-ı Hakk'ın varlığına ve birliğine delil olan bütün mahlukatı, sonsuz nimetleri, lütuf ve ikramları inkârdır. Mahlukatın şerefine, izzet ve haysiyetine tecavüzdür. Cinayeti azim olan böyle bir insanı, Cenâb-ı Hakk’ın ebedî cehenneme atması gayet hikmetlidir ve adalettir.
Hülasa, bir kibriti çakmak çok basit ve ehemmiyetsiz bir fiildir, neticesinde koca bir ormanın yanıp kül olmasına sebep olur. Bu ise büyük bir cinayet ve çok elim bir tablodur. Ormanı yakan cani; "Ben basit bir kibriti çakıp attım." diyerek işin içinden sıyrılamaz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü