"Neam, beşerin cevherinde gayr-ı mahsur istidadatında mündemiç olan gayr-ı mahdut olan kabiliyattan neşet eden müyulâttan hasıl olan lâyetenâhi âmâlinden tevellüd eden gayr-ı mütenahi efkâr ve tasavvuratı,.." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Neam, beşerin cevherinde gayr-ı mahsur istidadatında mündemiç olan gayr-ı mahdud olan kabiliyattan neşet eden müyulattan hasıl olan lâ-yetenahî âmâlinden tevellüd eden gayr-ı mütenahî efkâr ve tasavvuratı; mavera-yı haşr-i cismanîde olan saadet-i ebediyeye elini uzatmış ve medd-i nazar ederek o tarafa müteveccih olmuştur." (Muhakemat, Üçüncü Makale / Unsuru'l-Akide)

İnsanın duygu ve düşünceleri o kadar geniş, gelişmiş ve sınırsız ki, bu sınırlı ve fâni dünya ile tatmin olmuyor. İnsanın kabiliyetleri, duygu ve düşünceleri gözünü ebedi âleme dikmiş ellerini sonsuzluğa uzatmış ve onu talep ediyorlar.

İnsanın istidatça zenginliği ve bu istidadını son nefesine kadar inkişaf ettirebilmesi ahiretin ayrı bir delilidir. Zira insan, sadece bu dünyada kısa bir ömür geçirip sonunda hiçliğe gitseydi, bu kadar zengin istidada gerek kalmazdı.

Mesela, insan ömrünün sonuna kadar ilim tahsil edebiliyor. Hatta tekemmül ve olgunluğu ömrünün son demlerinde elde ediyor. Profesörlük, ordinaryüs gibi makamları ölümüne yakın bir zamanda elde edebiliyor. İlmin tam meyvelerini yeme kıvamına geliyor ki, bir bakmışsın toprak olmuş. Demek bu tekemmül dünya için değil, başka bir âlem içinmiş.

İnsana böyle mükemmel bir istidadın verilmesinin hakkı, onun sümbülleneceği, güzel meyveler vereceği ebedî bir âlemin bulunmasıdır. Gözün hakkı ışık, midenin hakkı rızık olduğu gibi, insandaki bu istidatların hakkı da onların sümbüllenmeleri, meyveler vermeleridir. Bu kısa dünya hayatı o meyveleri vermekten çok uzak olduğundan, bu istidatların hakkı ebedî bir âlemde daimî bir hayattır.

Üstadımızın şu ifadeleri bu hakikate ışık tutmaktadır:

"İnsanın kalp cüzdanındaki letâif ve akıl defterindeki havas ve istidadındaki cihazat, tamamen ve müttefikan saadet-i ebediyeye müteveccih ve ona göre verilmiş ve ona göre teçhiz edilmiş olduğuna ehl-i tahkik ve keşif müttefiktirler. Mesela, aklın bir hizmetkârı ve tasvircisi olan kuvve-i hayaliyeye denilse ki, 'Sana bir milyon sene ömürle saltanat-ı dünya verilecek; fakat ahirde mutlaka hiç olacaksın.' Tevehhüm aldatmamak, nefis karışmamak şartıyla, 'Oh' yerine 'Ah!..' diyecek ve teessüf edecek. Demek, en büyük fâni, en küçük bir alet ve cihazat-ı insaniyeyi doyuramıyor." (Sözler, Onuncu Söz, On Birinci Hakikat)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...