Nur cemaati "Yazıcılar" ve "Okuyucular" olarak ikiye ayrılıyor. Meslek birken, meşreplerin çok olması normal midir?
Değerli Kardeşimiz;
Her hâdisenin iki vechesi vardır. Biri kaderin hissesi, diğeri ise insanın müdahalesidir.
İnsan ya doğru veya yanlış yapar ama kader hep iyi ve hayır olanı murad eder. Her ne sebeple olursa olsun, meydana gelen hâdise de kader müsaade ettiğine göre bir güzelliği vardır. Bu güzellik ya dünya veya ahiret cihetiyledir.
İslami cemaatlerin farklı isimler ve kollar altında, fakat aynı gayeye hizmet etmeleri gibi, Nur cemaati de farklı kollar ve dallar gibi aynı hedefe doğru yürümeleri bir güzelliktir. Bu hâdiseye ordudaki hava-deniz-kara kuvvetlerinin farklı isimler altında, ama aynı gayeye hizmet etmeleri şeklinde bakmak gerekir. Ayrılan gruplar, Kur'an'dan ve Risalelerden ayrılmıyorlar. Sadece şeklen bir ayrılma söz konusudur. Hizmetleri daha da gelişip devam ediyor. Bu ise, bir şirketin her ilde bayi açmasına benzer. Fazla satış oluyorsa, iki ve hatta üç bayi de açılabilir. Onun gibi bir şehirde iki üç grup halinde yapılan bizmetin hiç bir zararı yoktur. Yeter ki, rekabet ve kıskançlık olmasın.
Risale-i Nurlar Ehl-i sünnet dairesi içinde bir meslektir. Meslek içinde de farklı meşreplerin olması normal ve tabi bir haldir. Her meslek içinde farklı meşrepler olabilir. Mesela Nakşîlik bir meslektir, ama içinde yüzlerce birbirinden farklı kollar ve meşrepler ortaya çıkmıştır. Yani meşrepler aynı meslekler içinde farklı hizmet tarzlarını benimseyen meslek kolları gibidir.
Aynı meslek içinde farklılaşma, insanların mizaç ve anlayışlarının farklılığından ileri geliyor. Aynı mesleğe gönül vermişler, lakin birisi diyor ki şöyle hizmet edersek mesleğimize daha faydalı olur, diğeri de şöyle olursa daha iyi olur, fikri ile hareket ettiği için farklılıklar ortaya çıkıyor.
Mesela, Nurculuk bir meslektir ve bünyesinde birçok farklı meşrepleri barındırıyor. Eğitime ağırlık verenler, Risale-i Nurları Osmanlıca yazı ile yazmayı kendine meşrep edinenler, Risale-i Nurları okuma ve anlatmayı kendine meşrep yapanlar vs,.. bir çok meşrepler ortaya çıkmıştır. Bu meşrepler birbirinin aleyhinde olmadığı müddetçe, farklı meşrep takip etmelerinde hiç bir mahzur yoktur.
Yalnız, kendi meşrebini meslek yerine koyup, "Nur mesleği budur, diğerleri Nur mesleğinin dışındadır", tavrına girilir ise o zaman husumet, niza, taassup, başlar. Meşrep ve meslek ilaç ve güzellik iken, zehir ve çirkin bir hale girer. Özünde meslek ve meşrepler güzel iken, çirkinleştirenler bu dar ve basit düşünceli yaklaşımlardır.
Netice olarak, farklı mizaç ve kabiliyette olan insanları tek bir meşrep kalıbına sokmak mümkün olmadığı için, onları Nur mesleği ve çatısı altında çalışan birer hizmet kolları olarak düşünüp, öylece kabul etmemiz gerekiyor. Yazıcılığı da, yazmayı kendine şiar ve meslek edinmiş bir meşrep şeklinde kabul etmeliyiz ve öyle bakmalıyız. Yoksa şu şöyle idi, bu böyle idi tartışmasına girilirse, dostluk zedelenir, bu geniş bakış açısı daralır ve ortaya hizipçilik ile niza girer ki, biz Nur talebeleri buna meydan vermemekle mükellefiz.
Hizmetteki bazı ayrılmalar fıtri bir şekilde gelişmekte; bazıları ise meşveret kararları neticesinde ortaya çıkmaktadır.
İhtilaf beşerî bir hakikattir. İnsanoğlu tarih boyunca ihtilaftan kurtulamamıştır. Hemen her din mensuplarında farklı mezhep ve meşreplerin çıkması bunu açıkça gösterir. İslamiyet’e mensup olan zatlarda da bu durumu görürüz. Dinin iki temel kaynağı olan Kitap ve sünnet farklı yorumlara tabi tutularak mezhepler ortaya çıkmış, keza muhtelif cemaatler teşekkül etmiştir.
Risale-i Nur, Kur'an'ın ve bazı hadislerin harika bir tefsiridir. Ama bu mübarek tefsiri okuyanlar anlama noktasında veya hizmet ölçüleri hususunda farklı fikirler ve farklı hizmet grupları ortaya çıkmıştır. Esasta bir olduktan sonra, bu tarz farklılığı bir renklilik olarak görmek mümkün. Zira bu şekilde çok farklı mizaç sahipleri bu hizmet bünyesinde yer alabilmektedir. Herkes kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket edip diğerlerine ilişmezse, bunda bir mesele olmadığı gibi rahmet olduğunu bile söyleyebiliriz.
Nasıl ki bir ağacın tek kökü olduğu halde birçok dala ayrılıyor ve buna rağmen meyve veriyorsa...
Bir babanın, mesela beş evladı nasıl ki ileride beraber olmaları sıkıntı, ayrı durmaları rahmet oluyorsa…
Yine bir savaşa nasıl tankçı, topçu, uçak, gemi vs ile gitmek gerekiyorsa... Çünkü savaşı kazanmak için topyekün saldırmak gerek.
Aynen öyle de Nur talebelerinden teşekkül eden her bir cemaat bir gayesi ve maksadı üzerine almış; kimisi okuyor, kimisi yazıyor, kimisi radyo ile kimisi de televizyon ve internetle hizmet etmeye çalışıyor. Bunların tümü bir vücudun azaları gibi büyük, cesim bir gücü meydana getiriyor.
Bu şekilde hayatın her safhasında gerek sefahet ve ahlaksızlıkla, gerekse dinsizlik vs ile mücadele ediliyor.
Evet, görünüşte Nur cemaatlerinde bir ayrılık var. Ama bu ayrılıkta gayrılık yok. Çünkü hedef bir, maksad aynı. Ama hizmet metodunda küçük bazı farklılıklar olabilir. Bunu da insanların mizacının farklılığına yorumlamak gerek.
Bu şekilde farklı mizaçlar, farklı cemaatlerde istihdam edilebilmektedir.
Bu meyanda şu hususlara dikkat lazımdır:
1. Müsbet hareket.
2. Gıybet ve dedikodudan kaçınmak.
3. "En güzel benim mesleğimdir." demek. Yoksa "Yalnız hak benim dediğimdir.", dememek...
Risale-i Nur eserlerini okuyan, dinleyen ve yazanlara Nur talebesi denmesi yönünden, bu cemaatlerin tüm mensupları inşaallah bu çatının altındadırlar.
Meseleye şöyle bir açıdan da bakılabilir:
Hiç bir insan kusursuz değildir. Kusursuz olmayan insanlarda meydana gelen bir cemaatın da kusursuz olması beklenmemeli.
İslamiyet kusursuz bir dindir. Fakat Müslüman kusurlu olabilmektedir. Hatta sahabeler döneminde ortaya çıkan fitne ve fesatlara nazar edildiğinde görülmektedir ki, kusursuz bir dinin en samimi takipçileri arasında bile çok kusurlar ortaya çıkabilmektedir. Değil ayrı düşünüp ayrı hareket etmek, birbirleriyle savaşmışlar ve Peygamber torunlarını bile katletmişler. Ve bunu da din namına yapmışlar.
Hz Osman’ı ve Hz. Ali’yi katleden insanlar bile kendilerini daha iyi Müslüman görüyor ve yaptıkları bu elim cinayetleri din namına yaptıklarını düşünüyorlardı. Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta, kusurun İslamiyet'te değil, bazı arızalarla İslamiyet'e ait kusursuzluğu temsil edemeyen Müslümanlarda olduğudur.
Buradan hareketle Nur talebeleri, Nur Risalelerinde sık sık nazara verilen birlik ve beraberlik, uhuvvet ve muhabbet ve müsbet hareket düsturuna rağmen, beşeriyet muktezası olarak, Nur Risalelerinin ruhuna taban tabana zıt menfî, hissî ve rekabetkârane tutum ve davranışlarda bulunabiliyorlar. Bu da farklı hizmet gruplarına ayrılmaya neden olabilmektedir. Fakat şurası da şükre medar bir durumdur ki, Nur talebeleri arasında böyle bir farklılık olmasına, gereken uhuvvet ve ittihadın bulunmamasıan rağmen, bir sürtüşme ve didişme yoktur. Bu da bir manada Peygamber Efendimiz (asm) buyurduğu “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” vurgusu içinde değerlendirilebilecek bir meseledir.
Çünkü her grup kendi yolunda gitmekte ve birbiriyle uğraşmamaktadır. Bütün Nur talebeleri kendilerini vazifeli saydıkları iman hizmeti için farklı hizmet tarzları geliştirmekte ve her insan farklı fıtratta olduğundan herkes kendi yapısına uygun bir hizmet modeli için de yer alıp ortak gayeye hizmet etmektedirler. Bunu şöyle bir benzetme ile anlatacak olursak. Nur talebeleri birbirleri ile yeterli iletişimi olmayan birbirinden müstakil birlikler gibi, hepsi aynı düşman cephesine ateş ettiklerinden bir nevi vahdete de sahipler. Tüm Nur talebeleri imansızlık cephesine top yekün hücum halindedir.
Üstadın ifadesi ile: “Tesadüf, şirk ve tabiattan teşekkül eden fesat şebekesinin âlem-i İslâm'dan nefiy ve ihracına Risale-i Nurca verilen karar infaz edilmiştir.”(Mesnevi-i Nuriye, Zerre)
Fakat Risale-i Nur şiddetle uhuvvet ve muhabbete vurgu yaptığından, Nurlar okundukça hakiki manada birlik ve bir beraberlik de tahakkuk edecektir inşallah. Bunun da çok yerlerde emareleri görünmektedir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar