"Öyleyse, اِمَّا الصِّدْقُ وَاِمَّا السُّكُوتُ Yani, yol ikidir, üç değildir. Ya doğru ya yalan ya sükût değildir." Savaşta düşmana esir düşen asker kendi birliğinin yeri sorulunca susacak mı yoksa doğruyu mu söyleyecek?
Değerli Kardeşimiz;
Bu zaman insanının, özellikle Müslümanlarının "masum yalan", "beyaz yalan", "pembe yalan", "azcık yalandan ne çıkar" gibi insanı yalana âdeta dost haline getiren kelimelerle ruhunu bozmasıyla, Üstadımız yalan hususunda içtihat yapmıştır. Meşhur olan hadisteki yalanla ilgili ruhsatı değil, İslam dininin genel kabul ettiği azimetin esas tutulması gerektiğini ders veriyor.
Yol ikidir ya doğru söyleyeceksin ya da sükut edeceksin, üçüncü yol olan yalana cevaz yoktur. Üstad Hazretleri içtihadı ile bu zamanda yalanın cevaz verildiği noktaları da men ediyor. Zira bu asrın hususiyetleri ve gerekleri yalanın bazı meşru ruhsatlarını mümkün kılmıyor.
Malum, içtihada açık hükümler zamanların değişmesi ile değişebilir ki, Üstad Hazretleri eski zamanda ruhsat verilmiş noktalara ruhsatı kaldırıyor. Sükut etmek, insanın zor durumda kalmasına bir reçete bir çözümdür; sükut yalan sınıfına girmediği için zor anlarda kullanılabilir. Yalana gitmektense sükuta gitmek daha salim ve ehven olanıdır. Bu sebeple Üstad Hazretleri "Ya sıdk ya sükut, yalana asla geçit yok." diyor.
Bu hususu bahsin devamında şu şekilde açıkça ifade ediyor:
"Evet, her söylediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek doğru değil. Bazen zarar verse sükût etmek... Yoksa yalana hiç fetva yok. Her söylediğin hak olmalı; fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yok. Çünkü hâlis olmazsa su-i tesir eder, hak, haksızlıkta sarf olur."(1)
Yalanı ve olmayan bir şeyi haber vermek mutlak sûrette yasaklanmıştır. Yalan hususundaki hadisteki bazı müsadeler ise “tevriye” ve “îhâm” yoluyla söylenmesi halindedir. Tevriye: Birkaç mânâsı olan bir kelimeyi kullanan kimsenin en uzak manayı kastederek söylemesidir. Îhâm ise: İki mânâsı olan bir kelimenin en uzak kullanılan manasını kastederek söylemesidir.
Bu iki söz sanatını bu meseleye getirecek olursak şu şekilde misaller verilebilir: Meselâ, savaş esnasında düşman askerine “Kralınız öldü.” denilirken, bununla düşmanın daha önceki krallarından birisi kastedilmesi gibi.
Yine İslâmın ve Müslümanların zarara düşebileceği bir halde konuşmak ve fikir beyan etmek icap ettiğinde, doğrudan yalana varmadan dolaylı cümleler kullanmak da bu kabildendir.
Yine de yalana dikkat eden ve yalandan ateşten kaçar gibi kaçan Müslümanlar için, hadiste geçen ruhsat elbette mevcuttur ve zorda kaldığı zaman buraya müracaat edebilir. Lakin yalanı, yerli yersiz hayatının her yerinde kullanan kişiye kesinlikle hiçbir zaman bu ruhsat verilemez.
(1) bk. Hutbe-i Şâmiye, Üçüncü Kelime.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar