"Pek çok muazzam kanunların görünen uçları arkalarında birer İsm-i Âzam..." Burada hangi isimler kastediliyor?
Değerli Kardeşimiz;
Kâinatta her fiil bir faili gösterir. Her varlığın hakikati ilahi isimlere dayanır. Her kanun yine Allah'ın isim ve sıfatlarına dayanır. İşte kâinatta en küçük mahlûktan en büyük mevcuda kadar cari olan kanunlar da kâinatın tümünde azamî bir şekilde tecelli eden ve ism-i âzam manasını taşıyan isimlere bağlıdırlar.
Otuzuncu Lem’ada ism-i a'zam ile alakalı şu ifadeler geçer:
"İsm-i azam herkes için bir olmaz, belki ayrı ayrı oluyor. Mesela, İmam-ı Ali radıyallahu anhın hakkında; 'Ferd, Hay, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs' altı isimdir. Ve İmam-ı A'zam'ın ism-i azamı 'Hakem, Adl' iki isimdir. Ve Gavs-ı Azam'ın ism-i azamı 'Yâ Hay!'dır. Ve İmam-ı Rabbanî'nin ism-i azamı 'Kayyum' ve hâkeza... Pek çok zatlar daha başka isimleri, ism-i azam görmüşlerdir." (Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Beşinci Nükte.)
Alâkalı paragrafta geçen yedi kanunla, yani Kanun-u Rubûbiyyet, Kanun-u Kerem, Kanun-u Cemâl, Kanun-u Rahmet, Kanun-u Hikmet, Kanun-u Adl, Kanun-u İhatâ-i ilmî ile Allah’ın Ferd, Hay, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs isimleri ve bu isimlerin kâinattaki tecellileri karşılaştırılırsa, "bu muazzam kanunların uçları arkalarında birer ism-i azam..." derken bu altı isimlerin kastedildiği de düşünülebilir.
Lem’alarda geçen şu izahlar da bunu teyid etmektedir:
“Bütün kâinatın mevcudatını böyle durduran, beka ve kıyam veren ism-i Kayyum'un bu cilve-i azamının arkasından bak: İsm-i Hayy'ın cilve-i azamı, o bütün mevcudat-ı zihayatı cilvesiyle şulelendirmiş, kâinatı nurlandırmış, bütün zihayat mevcudatı cilvesiyle yaldızlıyor."
"Şimdi bak: İsm-i Hayy'ın arkasında ism-i Ferd'in cilve-i azamı, bütün kâinatı envaıyla, eczasıyla bir vahdet içine alıyor; her şeyin alnına bir sikke-i vahdet koyuyor; her şeyin yüzüne bir hâtem-i ehadiyet basıyor; nihayetsiz ve hadsiz dillerle cilvesini ilan ettiriyor."
"Şimdi ism-i Ferd'in arkasından ism-i Hakem'in cilve-i azamına bak ki yıldızlardan zerrelere kadar, hayalin iki dürbünüyle temaşa ettiğimiz mevcudatın her birisini, cüz'î olsun, külli olsun, en büyük daireden en küçük daireye kadar, her birine layık ve münasip olarak meyvedar bir nizam ve hikmetli bir intizam ve semeredar bir insicam içine almış, bütün mevcudatı süslendirmiş, yaldızlandırmış."
"Sonra ism-i Hakem'in cilve-i azamı arkasından bak ki ism-i Adl'in cilve-i azamıyla (İkinci Nükte'de izah edildiği vechile) bütün kâinatı mevcudatıyla, faaliyet-i daime içinde öyle hayret-engiz mizanlarla, ölçülerle, tartılarla idare eder ki ecram-ı semaviyeden biri, bir saniye de muvazenesini kaybetse yani ism-i Adl'in cilvesi altından çıksa yıldızlar içinde bir herc ü merce, bir kıyamet kopmasına sebebiyet verecek."
"İşte bütün mevcudatın daire-i a'zamı, Kehkeşan'dan yani Samanyolu tabir edilen mıntıka-i kübradan tut, ta kan içindeki küreyvat-ı hamra ve beyzanın daire-i hareketlerine kadar her bir dairesini, her bir mevcudunu hassas bir mizan, bir ölçü ile biçilmiş bir şekil ve bir vaziyetle baştan başa yıldızlar ordusundan ta zerreler ordusuna kadar bütün mevcudatın 'Emr-i kün feyekûn'den gelen emirlere kemal-i musahhariyetle itaat ettiklerini gösteriyor."
"Şimdi ism-i Adl'in cilve-i azamı arkasından (Birinci Nükte'de izah edildiği gibi) ism-i Kuddüs'ün cilve-i azamına bak ki kâinatın bütün mevcudatını öyle temiz, pâk, safi, güzel, süslü, berrak yapar gösterir ki bütün kâinata ve bütün mevcudata Cemil-i Mutlak'ın hadsiz derecede cemal-i zatîsine layık ve nihayetsiz güzel olan esma-i hüsnasına münasip olacak güzel âyineler şeklini vermiştir." (bk. age., Altıncı Nükte.)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü