"Rabbânî ve Rahmânî nihayetsiz fiilleri ve o fiillerin menşeleri olan bin bir esmâ-i İlâhiyenin hadsiz cilveleriyle..." İzah eder misiniz? Fiilî isimlerin menbaı sübutî mi yoksa fiilî sıfatlar mı?
Değerli Kardeşimiz;
Fiil isme, isim sıfata, sıfat şuunata, şuunat da Zat-ı Akdes’e dayanır. Evet, kâinattaki bütün güzellik ve mükemmellikler Allah’ın isimlerinden kaynayıp geliyor. İsimlerin arkasında ise Allah’ın yedi küllî sıfatı hükmediyor. Yedi küllî sıfatın menbaı ise, Allah’ın sonsuz şuunatıdır.
“Şuunat”: Türkçede, haller, kabiliyetler şeklinde ifade edilmekle birlikte Cenâb-ı Hakk’ın şuunatını lügat mânasıyla vermek yerine misallerle açıklamak daha doğru olacaktır."
Sıfatları icraata sevk eden şuunattır. Lütuf ve kahır da, sıfatları icraata sevk eder ve layık olanlara lütufta bulunulur yahut ceza verilir.
“Rahmaniyet, rahîmiyet, hakîmiyet, âdiliyet gibi tabirler, Cenab-ı Hakk'ın hem isim, hem fiil, hem sıfat, hem şe'nlerine işaret ederler.”(1)
"Kâinat yaratılmadan da Allah’ın rububiyeti yani terbiye ediciliği vardı, ancak henüz hiçbir varlığı yaratmamış ve terbiye etmemişti. İşte bu terbiye edicilik bir şe’ndir. Onu izhar etmek dilediğinde mahlûkatı terbiye etmiş ve onlarda Rab (terbiye edici) ismini tecelli ettirmiştir.”
Nur Külliyatı’nda da şu sıra nazara verilir:
“Eserin kemâli bilmüşahede fiilin kemâline, fiilin kemâli bilbedâhe ismin kemâline, ismin kemâli bizzarure sıfatın kemâline, sıfatın kemâli hads-i yakîn ile şuûnatın kemâline delâlet eder. Şe’nin kemâli ise, hakkalyakîn bir sûretle Zâtın kemâlini gösterir.”(2)
Üstad Hazretleri hayatın mahiyetini maddeler halinde sıralarken, bir madde olarak da insan hayatının “şuûn ve sıfât-ı İlâhiyenin bir mikyâsı” olduğunu beyan ediyor. Mesela, insanın merhamet sahibi olması onun şuunatındandır. O merhametin muktezası ve neticesi olarak fakirlere yardım eder, açları doyurur. İşte Cenab-ı Hakk’ın milyonlarca tür hayvanın bütün fertlerini her gün rızıklandırması, bütün ihtiyaçlarını mükemmel olarak görmesi hakikatine insandaki bu merhamet duygusu bir mikyas olabilir. Onunla İlâhî ve sonsuz rahmete bir derece bakabilir.
Halk etmek, yani yaratmak bir fiildir; Halık (yaratıcı) ise isimdir; hâlıkıyet yani yaratıcı olmak ise İlâhî şuunattan bir şe’ndir. Hiçbir mahlûk yaratılmadan da Allah’ın hâlıkıyeti vardı, ama henüz Hâlık ismini tecelli ettirmemişti. Varlıkları yarattığında onlarda bu ismi tecelli ettirmiş oldu.
Rububiyet (terbiye edicilik), Hâkimiyet, Rahîmiyet, Mâlikiyet… birer şe’ndirler.
Allah yaratıcılığını göstermeyi irade ettiğinde, yaratma (halk) fiilini icra eder ve böylece Hâlık (yaratıcı) ismi tecelli eder. Bu İlahî isim ve sıfatların kaynağı ise, Allah’ın mukaddes ve münezzeh olan Zât-ı Akdesidir.
Kâinattaki bütün mükemmellik ve güzellikler, Allah’ın Zât-ı Akdesinin sonsuz cemal ve kemalinden süzülüp gelen, bir rivayete göre yetmiş bin perdeden geçerek gelmiş zayıf gölgelerdirler.
Kitap, yazmak fiiline, yazmak fiili yazar ismine (unvanına), yazar ismi yazarlığın yapılabilmesi için lazım olan görmek, işitmek, konuşmak, hayat sahibi, ilim ve kudret sahibi olmak gibi sıfatları iktiza ediyor. Bu sıfatlar da yazarlık şuunatını yani kabiliyetini iktiza ediyor. Sıfatlar olsa da kabiliyet olmasa yine o mükemmel kitap ortaya çıkamaz. Şuunat yani kabiliyet de mükemmel bir şahsa ve zata işaret ediyor.
Kâinat okuma bilmez mükemmel bir kitap, isimler bu kitabın yazma unvanlarıdır. Mesela bu kitapta rızık sayfası Rezzak unvanı ile yazılırken, şifa sayfası Şafi ismi ile yazılmıştır. Görmek, işitmek, konuşmak, hayatlı olmak, ilim, irade ve kudret sahibi olmak gibi sıfatlar da bu isim unvanlarının arkasındaki hakiki icraatçılardır.
Bu yedi sıfat da gücünü İlahî şuunattan alıyorlar. Doktorluk kabiliyeti olmadan doktorluk yapmak mümkün değildir. Görmek, işitmek, konuşmak, hayatlı olmak, ilim, irade ve kudret gibi sıfatlar, bu İlahî kabiliyetler olmadan isimleri meydana getiremezler denilebilir. Tabiatiyle bütün bu silsilelerin hepsinin asıl kaynağı sonsuz cemal ve kemal sahibi olan Allah’ın Zât-ı Akdesidir. Bu isim, sıfat ve şuunatı Zat-ı Akdes’ten ayrı ve müstakil olarak düşünemeyiz.
Her bir silsile bir önceki silsileyi hem izah hem de ispat ediyor. Yani eser fiile, fiil isme, isim sıfata, sıfat şuunata, şuunat da Zat-ı Akdes’e işaret edip ispat ediyor.
Sorunun ikinci kısmına gelince:
Önce şunu tespit edelim ilim, irade, kudret, sem’, basar, kelam, hayat sıfatları subutî sıfatlar olup, bunun dışında başka bir subutî sıfat yoktur. Bu konuda sadece İmam-ı Maturudi ve ekolü "tekvin" sıfatının da sekizinci bir sıfat olduğunu kabul etmesidir. Yani bu sekiz sıfatın dışında dokuzuncu bir subutî sıfat bulunmuyor.
Fiilî sıfat ifadesi, yanlış bir ifadedir; doğrusu fiilî isimler olması gerekiyor. Subutî sıfatları fiilî ya da fiilî olmayan diye ayıramayız. Fiilî isimler ile subutî sıfatlar aynı değildir.
Fiilî isimlerin kaynağı ve menbaı ise, İmam-ı Eşari'ye göre kudret sıfatı, İmam-ı Maturidi'ye göre tekvin sıfatıdır.
Bütün fiilî isimlerin arka cephesinde, kudret sıfatı hükmeder. Kudret tecelli ettiği yere göre isimlendiriliyor. Bu fiilî isimlerin çokluğu ise, Allah’ın Kudret sıfatının muhtelif mevcudattaki muhtelif tecelliyatından ibarettir. Mesela; Allah’ın Kudret sıfatı bir çekirdeğin açılmasında tecelli ederken Fettâh nâmını, bir canlının ölümünde Mümit ismini, bir hayat bahşederken Muhyî ismini, canlılara rızık verirken de Rezzâk nâmını alıyor ve hâkeza...
Üstadımız ise bu konuda İmam-ı Eşari’yi te’yid eden şu izahı yapmaktadır:
"Sual: Bu fiilî isimlerinin kesretle tenevvüü neden meydana geliyor?"
"Cevap: Kudret-i ezeliyenin, kâinattaki mevcudatın nevilerine, fertlerine olan nisbet ve taallukundan husule gelir." (3)
Dipnotlar:
(1) bk. Şuâlar, Dördüncü Şua.
(2) bk. Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar.
(3) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Fatiha Suresi Tefsiri.
İlave bilgi için tıklayınız:
- ALLAH'IN SIFATLARI.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar