Âyetü'l-Kübra
İçerikler
-
"Gayet keremkârâne bir ziyafetgâh ve gayet san’atkârane bir teşhirgâh ve gayet haşmetkârâne bir ordugâh ve talimgâh ve gayet hayretkârâne ve şevk-engizâne bir seyrangâh ve temâşâgâh ve gayet mânidarâne ve hikmetperverâne..." Açıklar mısınız?
-
Ayetü'l-Kübra Ne Demektir?
-
Ayetü'l-Kübra'da, “Kainattan Halık'ını Soran Bir Seyyah”, Üstad Hazretleri olabilir mi?
-
Âyetü'l-Kübrâ'nın yazılışı / imlası hakkında bilgi verir misiniz?
-
On dokuz adet olarak zikredilen Arapça basamak ve mertebelerin tefsirlerini açıklar mısınız?
-
Risaleler zaviyesinden tefekkür safhalarını anlatır mısınız?
-
Yedinci Şua'nın ana teması ve bu risaleden almamız gereken ders nedir?
-
"Bir kısmı arzımızdan bin defa büyük ve o büyüklerden bir kısmı top güllesinden yetmiş derece sür’atli yüz binler ecram-ı semâviyeyi direksiz, düşürmeden durduran..." cümlesini devamıyla açıklar mısınız?
-
"Ecram-ı semâviyeyi direksiz, düşürmeden durduran ve birbirine çarpmadan fevkalhad çabuk ve beraber gezdiren; yağsız, söndürmeden mütemadiyen o hadsiz lâmbaları yandıran,.." izah eder misiniz?
-
"Güneş ve kamerin vazifeleri gibi, hiç isyan ettirmeden o pek büyük mahlûkları vazifelerle çalıştıran..." Gezegenler madem şuursuz, nasıl isyan edebilirler ki? Buradaki "isyanı" biraz açar mısınız?
-
"Hiçbir gürültü ve ihtilâl çıkartmadan o nihayetsiz büyük kütleleri idare eden... " ifadesinde kastedilen mana ne olabilir?
-
"İki kutbun dairesindeki hesap rakamlarına sıkışmayan bir nihayetsiz uzaklık içinde..." Kainatın büyüklüğünü ifade eden bu ifadeyi açar mısınız?
-
"O haşmetli manevranın başka bir surette hakikî ve hayalî tarzlarını her gece ve her sene sinema levhaları gibi seyirci mahlûkatına gösteren..." Dünyanın hareketinin, hakiki ve hayali surette olmasını nasıl anlamalıyız?
-
Dağları ve yıldızları nasıl tefekkür ederiz? Sizce dağlar ve yıldızlar ne işe yarıyor?
-
"Güya rahmet tecessüm ederek katreler sûretinde hazine-i Rabbâniyeden akıyor mânâsında olduğundan, yağmura 'rahmet' namı verilmiştir." Yağmurun "rahmetten" ziyade "zahmet" olduğu da oluyor, nasıl anlayabiliriz?
-
"O misafir, onun ekşi, fakat merhametli yüzüne bakar; müthiş, fakat müjdeli gürültüsünü dinler..." Buradaki "ekşi"den kasıt nedir?
-
"Rahmet tecessüm ederek katreler sûretinde hazine-i Rabbâniyeden akıyor mânâsında olduğundan, yağmura 'rahmet' namı verilmiştir." Ormanlarda daha çok yağmur gönderilmesi, oraların rahmete daha muhtaç olduğu anlamına mı gelir?
-
"Zeminin bütün nüfuslarına nefes vermek ve zîhayata lüzumu bulunan hararet ve ziya ve elektrik gibi maddeleri ve sesleri nakletmek..." İzah eder misiniz?
-
Yağmurun "Harareti, yani yaşamak ateşinin şiddetini tâdil etmesi” ne demektir? “Yaşamak ateşinin şiddeti” ne anlama geliyor?
-
"Güya her bir zerresi, her bir işi bilir ve o Âmirin her bir emrini anlar ve dinler bir nefer gibi, hava içinde cereyan eden her bir emr-i Rabbânîyi dinler, itaat eder ki, bütün hayvanatın teneffüsüne ve yaşamasına ve nebatatın telkihine..." İzahı?
-
"San’atkârâne işler ve ihsanlar ve imdatlar bilbedahe ispat eder ki, bu çalışkan rüzgârın ve bu cevval hizmetkârın kendi başına hiçbir hareketi yok..." Rüzgârı Allah'ın yönlendirdiğini nasıl anlarız?
-
"Sonra şimşeğe bakar ve ra'dı dinler, görür ki; pek acib ve garib hizmetlerde çalıştırılıyorlar." Şimşek ve gök gürültüsünün hizmeti, faydası nedir?
-
"Ve gayet faal ve müteâl ve gayet cilveli ve haşmetli bir Sultanın fermanıyla ve kuvvetiyle vakit be vakit cevv âlemini doldurup boşaltır ve mütemadiyen hikmetle yazar ve paydosla bozar tahtasına ve mahv ve ispat levhasına..." Açıklar mısınız?
-
"Ve gayet faal ve müteâl ve gayet cilveli ve haşmetli bir Sultanın fermanıyla,.." Buradaki "cilveli" tabirini nasıl anlamalıyız, Allah için böyle bir tabir kullanmak doğru olabilir mi?
-
"Azot ve müvellidülhumuza (oksijen) gibi iki basit maddeden ibaret olan havanın zerreleri birbirinin misli iken zemin yüzünde yüz binler tarzda bulunan Rabbânî san’atlarda kemâl-i intizam ile bir dest-i hikmet tarafından çalıştırılıyor." İzah?
-
"Bilhâssa telsiz telefon ve telgraf ve radyo ile konuşmaların îsaline,.." Aynı mekânda havanın sesleri iletmesi mantıklı geliyor; ama telsiz, telefon ve radyodaki seslerin iletilmesi hava vasıtası ile nasıl sağlanıyor?
-
"Yağmurun taneleri sayısınca menfaatler ve katreleri adedince Rahmânî cilveler ve reşhaları miktarınca hikmetler içinde bulunuyor." cümlesini açıklar mısınız?
-
"İşte bu meraklı yolcu, bu cevvde, bulutu teshirden, rüzgârı tasriften, yağmuru tenzilden ve hâdisât-ı cevviyeyi tedbirden terekküp eden bir hakikatın yüksek ve âşikâr şehadetini işitir..." cümlesini açıklar mısınız?
-
Âyetü'l-Kübra'nın otuz üç mertebesinin şematik olarak gösterimi ve izahını yapar mısınız?
-
"Arz, meczup bir Mevlevî gibi iki hareketiyle günlerin, senelerin, mevsimlerin husulüne medar olan bir daireyi, haşr-i âzamın meydanı etrafında çiziyor." cümlesini açıklar mısınız; haşir meydanı baki mi olacak?
-
"Yüz bin envaın hadsiz efradlarının suretleri basit bir maddeden gayet muntazam açılıyor ve gayet rahîmâne terbiye ediliyor ve gayet mu’cizâne, bir kısmının tohumlarına kanatçıklar verip, onları uçurmak suretiyle neşrettiriliyor ve ..." Açıklar mısınız?
-
"İşte, küre-i arzın yirmiden ziyade büyük sayfalarından birtek sayfanın yirmi vechinden birtek vechinin muhtasar şehadetiyle..." Yirmiden ziyade büyük sayfalarından derken diğer vecihleri nelerdir, Risalelerde nerede geçiyor?
-
"O erzak paketleri içinde yavrulara gönderilen süt konserveleri..." Burada ne kastedilmiş olabilir?
-
İşte, küre-i arzın yirmiden ziyade büyük sahifelerinden bir tek sahifenin yirmi vechinden bir tek vechinin muhtasar şehadetiyle... Yirmiden ziyade büyük sahifelerden diğerleri nelerdir? Yirmi vecih nelerdir?
-
"Basit bir kum ve acı bir sudan verilen erzakları ve tayinatları o kadar mükemmeldir." cümlesini izah eder misiniz?
-
"Bütün ırmaklar, pınarlar, çaylar, büyük nehirler, bir Rahmân-ı Zülcelâli ve’l-İkramın hazine-i rahmetinden çıkıyorlar ve akıyorlar..." “Rahmet hazinesi”nden maksat; sadece cennet midir?
-
"Hattâ o kadar fevkalâde iddihar ve sarf ediliyorlar ki, 'Dört nehir cennetten geliyorlar.' diye rivâyet edilmiş." Burada bahsedilen dört nehir hangileridir?
-
Ayetü´l-Kübra risalesinde "... denizlerin ve büyük nehirlerin cezbekarane cuşu huruşla zikirlerini ve hazin ve leziz seslerini işitir." cümlesindeki "hazin"kelimesinin kullanım amacı ne olabilir?
-
Dört nehir için: "Zâhirî esbabın pek fevkinde olduklarından, mânevî bir cennetin hazinesinden ve yalnız gaybî ve tükenmez bir menbaın feyzinden akıyorlar." deniliyor. Nehirlerin menbaı yer altı suları değil midir?
-
"Nil-i mübarek âdet-i arziye fevkinde bir gaybî cennetten çıkıyor diye rivayeti gayet manidar ve güzel bir hakikati ifade ediyor." Burada Nil nehrinden "âdeti arziye fevkinde" diye bahsedilmesini izah eder misiniz?
-
Âyetü’l-Kübrâ'da; “dağlar, denizler Allah'ı tanıyorlar”, deniliyor. Cansızların Allah'ı tanımaları nasıl olur?
-
"Birincisi: Pek zâhir bir surette kastî bir in'am ve ikram ve ihtiyarî bir ihsan ve imtinan mânâsı ve hakikati her birisinde hissedildiği gibi, mecmuunda ise, güneşin zuhurundaki ziyası gibi görünüyor." cümlesini açıklar mısınız?
-
"Pek zâhir bir surette kastî bir in’âm ve ikram ve ihtiyarî bir ihsan ve imtinan mânâsı ve hakikati herbirisinde hissedildiği gibi, mecmuunda ise, güneşin zuhurundaki ziyası gibi görünüyor." Açıklar mısınız?
-
"Tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkânı olmayan kastî ve hakîmâne bir temyiz ve tefrik, ihtiyarî ve rahîmâne bir tezyin ve tasvir mânâsı ve hakikati, o hadsiz envâ ve efratta gündüz gibi âşikâre görünüyor ve ..." Devamıyla açıklar mısınız?
-
Ayetü'l-Kübra Risalesi'nde, seyyah nebatat ve eşcara bakıp, üç büyük küllî hakikati görüyor. Birinci işaretteki kasdi ikram ve inamı anlamadım. İkinci ve Üçüncü işaretleri birbirinden ayıramadım. Sanki ikisi de aynı şeylerden bahsediyor gibi?..
-
Risalelerde; ağaç, bitki, hatta taşların bile camid olmadığı, hepsinin Allah'ı zikrettiği belirtilmektedir. Bazı yerlerde ise tabiat için "kör, sağır, câmid, cahil, şuursuz.." gibi ifadeler kullanılıyor, zıtlık yok mu?
-
"Bütün hayvanat ve kuşların bütün nevileri ve taifeleri ve milletleri, bil’ittifak, lisan-ı kaal ve lisan-ı hâlleriyle, Lâ ilâhe illâ Hû deyip, zemin yüzünü bir zikirhane ve muazzam bir meclis-i tehlil suretine çevirmişler;.." Açıklar mısınız?
-
"Bütün hayvanat ve kuşların bütün nevileri ve taifeleri ve milletleri, bil’ittifak, lisan-ı kàl ve lisan-ı halleriyle ‘Lâ ilâhe illâ Hû’ deyip..." cümlesini devamıyla açıklar mısınız?
-
"Hakîmâne icad ve san’atperverâne ibdâ ve ihtiyarkârâne ve alîmâne halk ve inşa ve yirmi cihetle ilim ve hikmet ve iradenin cilvesini gösteren ruhlandırmak ve ihyâ etmek hakikatidir..." buradaki “yirmi cihet” ve "ruhlandırmak hakikatini"n izahı nasıldır?
-
"O hadsiz masnularda birbirinden simaca farikalı ve şekilce ziynetli ve miktarca mizanlı ve suretce intizamlı bir tarzdaki temyizden, tezyinden, tasvirden öyle azametli ve kuvvetli bir hakikat görünür ki; Kadîr-i Külli Şey ve Alîm-i Külli Şeyden..." izah?
-
"Üçüncüsü: Birbirinin misli... Gayet muntazam ve muvazeneli ve hatasız bir hey’ette açmak ve fethetmek!.." Burayı izah eder misiniz?
-
Âyetü'l-Kübra Risalesi olan Yedinci Şua'da; Birinci Makam'ın Altıncı Mertebesi adlı bölümün, Birincisi ve İkincisi diye başlayan kısımları izah eder misiniz?
-
Ayetü'l-Kübra'da, “... hiçten hakîmâne îcad ve san'atperverâne ibda' ve ihtiyarkârâne ve alîmâne halk ve inşa..." deniyor. "Halk ve inşa"nın "icad ve ibda"dan farkı nedir?
-
“Hiçbir cihetle serseri tesadüfe ve kör kuvvete ve şuursuz tabiata havalesi mümkün olmayan, hiçten hakîmâne icad ve san'atperverâne ibdâ ve ihtiyarkârâne ve alîmâne halk ve inşa...” cümlesini devamıyla açıklar mısınız?
-
İnsanın melekiyet ve hayvaniyet mertebeleri nelerdir, açıklar mısınız?
-
"Hadsiz küçük tekyelerin ve zaviyelerin telâhukuyla tevessü eden gayet feyizli ve nurlu ve sahra genişliğinde bir tekye, bir hangâh, bir zikirhane, bir irşadgâhta ve cadde-i kübrâ-yı Muhammedînin (a.s.m.) ve mirac-ı Ahmedînin..." cümlelerinin izahı?
-
"Yoksa, o münkirler, yalnız cehalet ve echeliyet ve inkâr ve ispat olunmayan menfî meselelerde inat ve göz kapamak suretiyle karşılarına çıkabilirler." cümlesini izah eder misiniz, menfi meseleler ne olabilir?
-
"Madem zîhayatın en kıymetdarı zîruhtur." En kıymettar nasıl ruh sahipleri oluyor; ruhsuz hayat mümkün mü?
-
“Madem kâinatta en kıymettar şey hayattır ve kâinatın mevcudatı hayata musahhardır ve madem zîhayatın en kıymettarı zîruhdur ve zîruhun en kıymettarı zîşuurdur..." devamıyla izah eder misiniz?
-
"Başta Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan olarak bütün peygamberlere vasıtamızla gelen mesail-i imaniyeye en evvel biz iman etmişiz." Melekler de gayb olduğu için delil olur mu, devir lazım gelmez mi?
-
Ayetü’l-Kübra risalesinde On İkinci Mertebe neden yoktur?
-
Ayetü’l-Kübra'daki seyyah neden; "Keşki semavat ehli ile dahi görüşseydim, onlar ne fikirde olduğunu bilseydim. Çünki Halık-ı Kainat hakkında en mühim söz onlarındır." demiştir? Neden en mühim söz onların?
-
"Meslekleri birbirinden uzak ve meşrepleri birbirine mübayin olan o umum selim ve nuranî kalblerin erkân-ı imaniyedeki müttefikane ve itminankârâne ve müncezibâne keşfiyat ve müşahedatları birbirine tevafuk ve tevhidde birbirine mutabık çıkması..." izah?
-
"Onlar, âlem-i gayb ve âlem-i şehadet ortasında insanî berzahlardır ve iki âlemin birbiriyle temasları ve muameleleri, insana nisbeten o noktalarda oluyor." cümlesini izah eder misiniz?
-
İnsani Berzahlar (münevver akıllar, selim ve nuranî kalbler) için neden ayrıca bir bab açmış Üstad Hazretleri? Diğer bablarda bu zatlardan bahis var zaten. Hikmeti ne olabilir acaba, açıklar mısınız?
-
"Demek, hakikate mukabil ve vâsıl ve mütemessil bu küçücük birer arş-ı mârifet-i Rabbâniyye ve bu câmi birer âyine-i samedâniyye olan nuranî kalbler..." cümlesini devamıyla açıklar mısınız?
-
"Hakikata mukabil ve vâsıl ve mütemessil bu küçücük birer arş-ı marifet-i Rabbaniye ve bu câmi' birer âyine-i Samedaniye olan nurani kalbler, şems-i hakikata karşı açılan pencerelerdir ve umumu birden güneşe âyinedarlık eden bir deniz gibi,.." izah?
-
Ayetü'l-Kübra'nın İkinci Makamı'nda bahsi geçen ulemalar, kutsi mürşitler, münevver akıllar kimlerdir?
-
Yedinci Şua'nın Birinci Makamın On Üçüncü Mertebesini izah eder misiniz?
-
"Elbette ve her halde, fiilen ve halen olduğu gibi, kavlen ve tekellümen dahi konuşur, kendini tanıttırır, sevdirir." cümlesini izah eder misiniz?
-
"Evet, yüz bin peygamberlerin (aleyhimüsselâm) tevatürleriyle ve ihbaratlarının vahy-i ilahiye mazhariyet noktasında ittifaklarıyla ve nev-i beşerden ekseriyet-i mutlakanın tasdikgerdesi ve rehberi..." İzah eder misiniz?
-
"Gayet kuvvetli bir tezahüratla, vahiylerin hakikati, âlem-i gaybın her tarafında, her zamanda hükmediyor." Bu konuyu izah eder misiniz?
-
Yedinci Şua'da, On Bir ve On İkinci Mertebelerde melekler işleniyor. On Dördüncü Mertebede, “alemi gayba geçelim”, diyor. Melekler alemi şehadetten mi oluyor?
-
"En sevimli ve muhabbetli ve endişeli ve nokta-i istinada en muhtaç ve sahibini ve malikini bulmaya en müştak, hem fakir ve âciz bulunan mahlûkatlarına, acz ve iştiyakı, fakr ve ihtiyacı ve endişe-i istikbali ve muhabbeti ve perestişi veren bir Zât" İzah?
-
"Evet, bütün zîruh mahlukatını konuşturan ve konuşmalarını bilen, elbette kendisi dahi o konuşmalara konuşmasıyla müdahale etmesi, rububiyetin muktezasıdır." cümlesini izah eder misiniz?
-
"Mevcudatın en müntehabı ve en muhtacı ve en nazenini ve en müştakı olan hakikî insanların münacatlarına ve şükürlerine fiilen mukabele ettiği gibi, kelâmıyla da mukabele etmek, hâlıkıyetin şe´nidir." cümlesini açıklar mısınız?
-
Tenezzül-ü İlâhî ve rububiyetin muktezası; taarrüf-ü Rabbânî ve kendini tanıttıracak; mukabele-i Rahmânî ve hâlıkıyetin şe’nidir; mükâleme-i Sübhânî ve ihatalı ve sermedî bir surette; iş’âr-ı Samedânî ve ulûhiyetin muktezasıdır konularının izahı?..
-
"İkinci fark: Vahiy gölgesizdir, sâfidir, havassa hastır. İlham ise gölgelidir, renkler karışır, umumîdir." Ne demektir, açıklar mısınız?
-
"Melekler insana ilham getirir, hatta kalpte melek-i ilham makamı vardır. Ama bunu Cebrail (as) ile karıştırmamak gerekir." demişsiniz. Üstad'ın, "ilham vasıtasızdır." ifadesini nasıl anlamalıyız?
-
"O hakimiyetin ihtişamını ve emrin ehemmiyetini göstermek için, bazan, vasıta ile beraber bir içtima yapar, sonra ferman tebliğ edilir." Buradaki “içtima”dan kasıt nedir, açar mısınız?
-
"Sonra ilhamlar cihetine baktı, gördü ki: Sadık ilhamlar, gerçi bir cihette vahye benzerler ve bir nevi mükâleme-i Rabbaniyedir..." Kalbe gelen ilhamlar nasıldır?
-
"Vahiy gölgesizdir, sâfidir, havassa hastır. İlham ise gölgelidir, renkler karışır, umumîdir." Bediüzzaman Hazretleri, Risalelerin ilhamen yazdırıldığını belirtiyor. Risale-i Nur bu karışıklık ve gölgelikten azade midir?
-
Ayetü'l-Kübra Risalesi'nde, vahiy ilham bahsinde, "vahiy havassa hastır" deniyor? Peygamberlere hastır, denmesi gerekmiyor mu? Buradaki "havas" ne anlamda kullanılmıştır?
-
Vasıtalı ilham ile vasıtasız ilham nedir, aralarındaki farkı izah eder misiniz?
-
“Vahyin hizmetini gören şümüllü ilham” ne demektir? Buna Risale-i Nur'u örnek verebilir miyiz?
-
"Ağır beliyyelere ve şiddetli hallere düşen mahlûkatlarının istimdatlarına ve feryatlarına ve tazarruatlarına fiilen imdat ettiği gibi, bir nevi konuşması hükmünde olan ilhâmî kavillerle de imdada yetişmesi, rububiyetin lâzımıdır." İzah eder misiniz?
-
"İkincisi: İbâdının dualarına fiilen cevap verdiği gibi, kavlen dahi perdeler arkasında icabet etmesi, rahîmiyetin şe’nidir." Cenab-ı Allah'ın fiilen cevap vermesi yetmez mi? Kavlen icabet etmesiyle, rahimiyet ilişkisini izah eder misiniz?
-
"Sonra; ilhamın mahiyetine ve hikmetine ve şehadetine baktı, gördü ki: Mahiyeti ile hikmeti ve neticesi dört nurdan terekküb ediyor..." cümlesini açıklar mısınız?
-
İlham vasıtalı mı vasıtasız mı? Melekler ilham getirir mi getirmez mi? Hücreleri ruhun idare ettiğini söylemek doğru olur mu?
-
"Şems-i Sermedî’nin mükâlemesi dahi, onun ilmi ve kudreti gibi küllî ve muhit olarak her şeyin kabiliyetine göre tecelli etmesi; hiçbir sual bir suale, bir iş bir işe, bir hitap bir hitaba mani olmaması ve karıştırmaması bilbedahe anlaşılıyor." İzahı?
-
Tenezzülat-ı İlahînin; Rabbimizin, şefkatiyle olan bağlantısını, insanlara değer verişiyle alakalı hususlarını ve Allah'ın bizleri dünyaya gönderip hayat bahşetme ile ilgili bağlantılarını açıklar mısınız? Tenezzülat-ı ilahî meselesini nasıl anlamalı?
-
"Biz en evvel, bu fevkalâde zâtın (a.s.m.) bir derece kıymetini ve sözlerinin hakkaniyetini ve ihbârâtının doğruluğunu bilmeliyiz." Yüzlerce insan peygamberlik iddiasında olup yüzlerce din üretmişler ve bu kurucular da güzel ahlaklı insanlar. Ne dersiniz?
-
"Hem, ümmî bir zâtın (a.s.m.) ef’âl ve akvâl ve ahvâlinden çıkan İslâmiyet, her asırda, üç yüz milyon insanın rehberi..." Buradaki, "üç yüz milyon" ifadesinden maksat nedir?
-
"Kur’ân-ı Azîmüşşanın, yedi vech ile harika olmasıdır. Ve bu Kur’ân’ın, kırk vech ile mu’cize olduğu..." deniyor. “Harika” ile “mucize” farkını izah eder misiniz?
-
"Cevşenü’l-Kebîr ile öyle bir marifet-i Rabbâniye ile öyle bir derecede Rabbini tavsif ediyor ki,.. Mertebe-i marifete ve ne de o derece-i tavsife yetişememeleri gösteriyor ki, duada dahi onun misli yoktur." Marifet-i İlahi ile dua ilişkisinin izahı?
-
"Hem dininde bulunan bütün ibadatın bütün enva'ında en ileri ... hem ibtida ve intihayı birleştirerek yapması; elbette misli görülmez ve görülmemiş." ifadesini açar mısınız, Peygamber Efendimizin ibtida ve intihayı birleştirmesi ne demektir?
-
"Hem, tebliğ-i risalette ve nâsı hakka davette o derece metanet ve sebat ve cesaret göstermiş ki..." Bu deliller diğer dinlere de uyuyor, İslamiyet'in hak din olduğunu içime tam sindirmek istiyorum, bilgi verir misiniz?
-
"Hükemanın hikmetleri ve ruhanî reislerin ilimleri ona muarız ve muhalif ve münkir oldukları..." Devamıyla izah eder misiniz; neden Peygamber Efendimizin davasını inkar ediyorlar?
-
"İslâmiyeti dünyanın başına geçirmesi ispat eder ki; tebliğ ve davette dahi misli olmamış ve olamaz." Kemiyeten Müslümanlar daha az iken, “İslamiyet'in dünyanın başına geçmesini” nasıl anlayabiliriz?
-
"Risale-i Münacat'ın başında, Cevşen-ül Kebir'in doksan dokuz fıkrasından bir fıkrasının kısacık bir mealinin beyan edildiği yere bakan adam, Cevşen'in dahi misli yoktur diyecek..." mezkur yer neresidir? Bir de neden doksan dokuz deniliyor?