"Risale-i Münâcâtın başındaki âyetin tefsiri diye Arabî kısımları ilâve edilse, beraber okunsa münasiptir." Üçüncü Şua daha önce sadece Arapça mıydı, burayı nasıl anlayabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
"İkinci bir nokta: Âyetü'l-Kübrâ'dan çıkan 'Vird-ül-Ekber' namındaki Arabî risaleciğin âhirinde, Risale-i Münâcâtın başındaki âyetin tefsiri diye Arabî kısımları ilâve edilse, beraber okunsa münasiptir. Biz de nüshamızda yazdık."(1)
"Göklerin ve yerin yaratılmasında, gecenin ve gündüzün değişmesinde, insanlara faydalı şeylerle denizde akıp giden gemilerde, Allah'ın gökten su indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, her türlü canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârları sevk etmesinde ve gökle yer arasında Allah'ın emrine boyun eğmiş bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için Allah'ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine işaret eden nice deliller vardır." (Bakara, 2/164)
Münacat Risalesi bu ayetin küllî bir tefsiri hükmündedir. Üstad Hazretleri zaten Münacatın başında bu hususu şu şekilde ifade ediyor: "Üçüncü Şuâ olan bu Münâcât Risalesi, mezkûr âyetin bir nevi tefsiridir."
Münacatın tamamı değil, ama konu başlıklarının aslı Arabî ifadeler olup Habib-i Kibriya Efendimiz (asm)'in en müstesna duası olan Cevşen-i Kebir duasıdır. Osmanlıca Şualar'ın Üçüncü Şua'ında geçen bu Cevşen duasının ve arkasındaki ifadelere numune nev’inden burada birisini alıyoruz. Meraklılara bu eserin tamamını okumalarını tavsiye ediyoruz.
بو آيتِ عظيمهنڭ متعدّد نورانى پردهلرندن بر پردهِٔ توحيديهيى مفسّرِ أعظم و ترجمانِ أكمل اولان رسولِ أكرم عليه الصلاة والسلام أمثالسز بر مناجاتِ أكبر اولان الجوشن الكبير نامندهكى طقسان طوقوز عقدهده بيڭ بر أسماء ايله بيڭ بر برهانه إشارت ايدهرك بو آيتى تفسير و ربّنى تعريف ايتمشدر. او عقدهلردن بريسى شودر:
Bu ayet-i azimenin müteaddid nurani perdelerinden bir perde-i tevhidiyeyi müfessir-i azam ve tercüman-ı ekmel olan Resul-i Ekremin (a.s.m) emsalsiz bir münacat-ı ekberi olan Cevşen-ül Kebir namındaki doksan dokuz ukdede bin bir Esma-i İlahiye bin bir bürhana işaret ederek bu ayet-i tefsir ve Rabbini tarif etmiştir. O ukdelerden birisi şudur:
يَا اَوَّلَ كُلِّ شَيْءٍ وَ اٰخِرَهُ ٭ يَا اِلٰهَ كُلِّ شَيْءٍ وَ صَانِعَهُ
يَا رَازِقَ كُلِّ شَيْءٍ وَ خَالِقَهُ ٭ يَا فَاطِرَ كُلِّ شَيْءٍ وَمَلِيكَهُ
يَا قَابِضَ كُلِّ شَيْءٍ وَ بَاسِطَهُ ٭ يَا مُبْدِئَ كُلِّ شَيْءٍ وَ مُعِيدَهُ
يَا مُسَبِّبَ كُلِّ شَيْءٍ وَ مُقَدِّرَهُ ٭ يَا مُرَبِّىَ كُلِّ شَيْءٍ وَ مُدَبِّرَهُ
يَا مُكَوِّرَ كُلِّ شَيْءٍ وَ مُحَوِّلَهُ ٭ يَا مُحْيِىَ كُلِّ شَيْءٍ وَ مُمِيتَهُ
سُبْحَانَكَ يَا لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ الْاَمَانُ الْاَمَانُ خَلِّصْنَا مِنَ النَّارِ
ايشته بو نمونه گوسترييور كه· پيغمبر عليه الصلاة والسلام معرفت اللّٰهده، وحدانيتڭ إثباتنده اويله بر مرتبهدهدر، هيچ كيمسه يتيشهمز. و او واديده إمامِ مطلق اودر. هركس اونڭ آرقهسنده او خزينهيه گيدهبيلير. معلومدر كه· مكمّل معرفتلر، علملر، صنعتلر أفكارڭ تلاحقيله و فكرلرڭ ترقّيله بربرينه إلتحاق ايدهرك، بربرينڭ أثرينى تكميل ايده ايده، تا مكمّل بر صورت آلينير. بونڭ ايچوندر كه· ششخانه تفنگنى ايجاد ايدن اوسته، شيمدى بر ميتراليوزڭ اوستهسندن داها زياده هنرليدر.
حالبوكه دقّتله جوشن الكبير مناجاتنى قلبڭ قولاغيله، خيالاً حضورِ سعادتده بولونماسيله، رسولِ اُمّيدن (عليه الصلاة والسلام) ديڭلهين آدم آڭلار و گورور كه· بيڭ بر برهانى و تعريفى تضمّن ايدن و هر بريسى بر سلسلهِٔ أفكارڭ نتيجهسى و توحيدڭ بر پنجرهسى اولان او بيڭ بر قدسى حقيقتلرى، بر اُمّى ذاتده (عليه الصلاة والسلام) و اُمّى بر قَومده و اُمّى بر محيطده و أهلِ فترت، كتابسز بر ملّتده موجدانه، مخترعانه، كيمسهيى تقليد ايتميهرك، معمّاىِ خلقتى و طلسمِ كائناتى كشف صورتنده، تك باشيله او مناجاتده بيان ايدييور. بو زمان گبى، بيڭلر كشّافڭ معاونتى و مناجاتلرى گبى تقليدكارانه دگل· بلكه قبّهِٔ سما آلتنده، أهلِ سماواته ايشيتديرن و كائنات مسجدنده و او مسجدِ أكبرڭ جماعتِ كبراسنه ديڭلتديرن، حدسز رقّتدن و نهايتسز شفقتدن إنسانلره إمداد (2) و مدد و مرحمت و نجات ايستهيور و دييور
İşte bu numune gösteriyor ki, Peygamber (a.s.m) marifetullahda, vahdaniyetin ispatında öyle bir mertebededir ki, hiç kimse yetişemez. ve o vadide İmam-ı mutlak O'dur. herkes O'nun arkasında o hazineye gidebilir. Malumdur ki, mükemmel marifetler, ulumlar, sanatlar efkarın telahukuyla ve fikirlerin terakki ile birbirine iltihak ederek, birbirinin asarını tekmil ede ede ta mükemmel bir suret alınır. Bunun içindir ki, şişhane tüfengi icad eden usta, şimdi bir mitralyoz ustasından daha ziyade hızlıdır.
Halbuki dikkatle Cevşen-ül Kebir münacatını kalbin kulağıyla, hayalen huzur-u saadette bulunmasıyla resul-i ümmiden (a.s.m) dinleyen adam anlar ve görür ki, binbir bürhanı ve tarifi tazammun eden ve herbirisi bir silsile-i efkarın neticesi ve tevhidin bir penceresi olan o büyük bir kudsi hakikatleri, bir Ümmi Zat'ta (a.s.m) ve ümmi bir kavimde ve ümmi bir muhitte ve ehli fıtrat, kitapsız bir millette mucidane, muhtarane, kimseyi taklid etmeyerek muammay-ı hilkati ve tılsım-ı kainatı keşif suretinde, tek başiyle o münacatta beyan ediyor. Bu zaman gibi, binler keşşafın muaveneti ve münacatları gibi taklitkarane değil, belki kubbe-i sema altında, ehl-i semavata işittiren ve kainat mescidinde ve o mescidin cemaat-i kebiresine dinlettiren, hadisz hadsiz rikkatten ve nihayetsiz şefkatten insanlara imdat ve medet ve merhamet ve necat istiyor ve diyor.
Dipnotlar:
(1) bk. Kastamonu Lâhikası, 34. Mektup.
(2) bk. Osmanlıca Şualar, s. 109-110.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü