"Sipere girmeye tenezzül etmeyerek izzet-i ilmiyeyi muhafaza ettiği" konusu, sebepleri yok saymak değil mi?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem Üstadım eskiden beri izzet-i ilmiyeyi muhafaza için sadaka ve hediye gibi şeyleri kabul etmediği gibi, talebelerini de men eder. Kimseye başını eğmez. Hatta harika vaziyetlerinden, harp içinde avcı hattında oturmaya ve sipere girmeye tenezzül etmeyerek izzet-i ilmiyeyi muhafaza ettiği gibi, üç dehşetli kumandana karşı kahramancasına hocalık ve haysiyet-i ilmiyeyi muhafaza için onların hiddetine karşı ehemmiyet vermeyip onları susturdu..." (Şualar, On Dördüncü Şuâ)
Bazı anlar vardır ki, sebepler ve zahiri şartlar düşünülmez. O anda ne yapılması gerekiyorsa yapılır ve yapılmalı. İlmin ve İslam’ın temsilcisi konumunda olan bir şahsiyetin, küfrün temsilcisi karşısında tezellülane bir vaziyet göstermesi ve canının peşine düşmesi imanı ile bağdaşmaz.
Üstad Hazretlerinin bu gibi halleri müstesna olduğu için, âdetullah kanunlarına göre değil, ilmin ve imanın izzeti açısından harikulade bir davranış kabul ediliyor.
Diğer bir husus, Allah dostlarının bazen böyle muazzam halleri olabiliyor, bunu âdetullah ile değerlendirip tenkit etmek mümkün değildir. O anlar dışında sebeplere uymak da ubudiyetin ve âdetullahın bir muktezasıdır.
Bunun en güzel misali; Habib-i Kibriya Efendimiz (asm)'ın savaşların ekserisinde zırh giymesi ve kılıç kullanmasıdır. Bununla birlikte, Huneyn gazvesinin başlangıcında herkesin kaçıştığı ve gizlenmeye çalıştığı anda, Peygamber Efendimiz kaçmamış ve müşriklere tek başına karşı koymuştur.
Ayrıca Peygamber Efendimizin (a.s.m) haprlerde zırh giymekle beraber, Bedir savaşında Cevşen getirildiğinde zırhını çıkarıp Cevşen ile muhafaza olması da buna güzel bir örnek olabilir. Üstadımızın da böylesi vakitlerde Kur'anı ve Cevşeni okuyarak ve şefaatçi ederek, askerlerin moralini yükseltmek için siperden çıkması da mümkündür.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü