Risale-i Nurlar Şerh Edilebilir mi?
Değerli Kardeşimiz;
"Risale-i Nurlar şerh edilebilir mi?" sorusunun cevabını doğru bir şekilde öğrenmek istiyorsak, bu soruyu kendi fikrimize veya nefsimize değil, bu eserlerin müellifi olan zata sormalıyız ve cevabını ondan almak zorundayız. Zira madem bu eserlerin bir müellifi vardır, o hâlde bu eserler hakkında tasarruf yetkisi de ona aittir. Eğer o "İzah edilebilir." derse, şerh ve izah serbesttir. Yok, eğer "İzah edilemez, izaha ruhsat yoktur." derse, o zaman da şerh ve izah yasaktır. Yani bu konuda söz hakkı Üstadımız Hazretlerine aittir.
O hâlde bizler de sorumuzun cevabını bulmak için Üstadımıza müracaat ediyor ve onun Külliyatı'nın kapısını çalıyoruz.
Şimdi, Üstadımızın mezkûr sorumuza verdiği cevapları maddeler hâlinde mütalaa edelim:
1. "Bu durûs-u Kur'aniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müctehidler de olsalar, vazifeleri, ulûm-u imaniye cihetinde, yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir." (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Altıncı Risale Olan Altıncı Kısım.)
Üstadımız mezkûr beyanıyla Risale-i Nur talebesinin vazifesini tayin etmekte ve sorumuzun cevabını vermektedir. Üstadımızın beyanına göre Risale-i Nur talebesinin üç vazifesi vardır:
Birinci vazife Sözlerin şerhidir.
Şerh: Açmak, açıklamak, bir yazı veya konuşmayı daha kolay anlaşılması için izah etmek, mübhem ve müşkil bir makaleyi açıklamak demektir. O hâlde Risale-i Nurları şerh etmek demek, Risalelerde geçen müşkil ve kapalı bölümleri açıklamak demektir. Bu, Üstadımızın talebelerine yüklediği bir vazifedir.
İkinci vazife Sözlerin izahlarıdır.
İzah: Açıklamak ve bir şeyi daha anlaşılır hâlde söylemek veya yazmaktır. Bu vazifeyi de Üstadımız Hazretleri talebelerine mezkûr ifadesiyle yüklemiştir.
Üçüncü vazife ise tanzimdir.
Tanzim: Düzenlemek, tertip etmek, sıralamak demektir. Risaleleri tanzimden maksat ise, aynı konuların işlendiği bölümleri bir yerde toplamaktır.
Netice: Madem Üstadımız Hazretleri mezkûr ifadesiyle Risale-i Nur talebelerini şerh, izah ve tanzim vazifesiyle tavzif etmiştir, o hâlde başkasının bu hususta bir reyi ve görüşü olamaz; olsa da kıymet verilmez. Risale-i Nurlar şerh ve izah edilebilir, hatta ehli tarafından edilmelidir.
2. "Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş; başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazen izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşaallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve talimle, belki Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci Mektupları telif ve Dokuzuncu Şuânın Dokuz Makamını tekmille ve Risale-i Nur'u tanzim ve tertip ve tefsir ve tashihle devam edecek." (Barla Lahikası, 285. Mektup; Kastamonu Lahikası, 35. Mektup.)
Üstadımız mezkûr beyanıyla Risale-i Nurların şerh edilebileceğini, hatta edilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Üstadımızın mezkûr ifadede Risale-i Nur talebelerine yüklediği vazifeler şunlardır:
1. Şerh: Açmak, açıklamak, bir yazı veya konuşmayı daha kolay anlaşılması için izah etmek, mübhem ve müşkil bir makaleyi açıklamaktır.
2. İzah: Açıklamak ve bir şeyi daha anlaşılır hâlde söylemek veya yazmaktır.
3. Tekmil: Tamamlamak, kemale erdirmek ve eksiksiz hâle getirmektir.
4. Tahşiye: Haşiye ve dipnot yazmaktır.
5. Neşir: Risaleleri yaymak ve hakikatlerini susamış gönüllere ulaştırmaktır.
6. Talim: Öğretmek ve yetiştirmektir.
7. Tanzim: Düzenlemek, tertip etmek ve sıralamaktır.
8. Tertip: Dizmek, sıralamak ve düzene koymaktır.
9. Tashih: Düzeltmek, daha iyi ve daha doğru hâle getirmektir.
Üstadımız Hazretleri mezkûr ifadesiyle şerh ve izah vazifesini talebelerine yüklemiştir. Hâl böyleyken "Risaleleri şerh ve izah etmek yasaktır." demek, Üstadımızın mezkûr ifade ve tavzifine muhalefet etmek demektir.
3. "Nur şakirtleri, mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershane-i Nuriye açmak lazımdır. Gerçi herkes kendi kendine bir derece istifade eder, fakat herkes her bir meselesini tam anlamaz." (Emirdağ Lâhikası-I, 191. Mektup.)
Şimdi Üstadımızın mezkûr sözünü tahlil edelim:
Soru: Üstadımız neyi emrediyor?
Cevap: Her yerde bir dershane-i Nuriye açılmasını...
Soru: Bu emrin hikmeti olarak ne gösterilmiş?
Cevap: Herkesin her meseleyi tam anlayamaması...
Soru: O hâlde o medresede ne yapılacak?
Cevap: Anlayanlar, anlayamayanlara meseleyi izah ve şerh edecek...
İşte nur dershanelerinin açılış gayesi budur: Meseleyi derinlemesine anlayabilenlerin, anlayamayanlara meseleyi şerh ve izah etmeleridir. "Risale-i Nurlar şerh edilemez, izah edilmeden okunmalı, herkes hissesini alır." demenin ne kadar doğru olduğunu bir kere daha düşünmek gerektiği kanaatindeyim.
4. "Yalnız, kader ve cüz-ü ihtiyarîye ait Yirmi Altıncı Söz hatırıma gelmemişti, size söylememiştim. Ona da bakınız; fakat gazete gibi okumayınız." (Mektubat, On İkinci Mektup)
Üstadımız bu ifadesiyle de Risalelerin nasıl okunması gerektiğini beyan buyurmuştur. Bu ifade çok önemlidir. Zira Risalelerden istifade etmenin püf noktası burada gizlenmiştir. Şöyle ki:
Üstadımız Risalelerin gazete gibi okunmaması gerektiğini vurgulamıştır. O hâlde şu sorunun cevabını bulmamız gerekir: Gazete nasıl okunur?
Bu sorunun cevabını bulmalı ve o tarz ile Risaleleri okumamalıyız.
Gazete, okurken anlaşılır, üstünkörü okunur ve yazıları tefekkür edilmez.
Şimdi bakın, Üstadımız Risaleleri gazete gibi okumaktan bile men etmiştir; hâlbuki gazete, okurken anlaşılabilir. Demek, sadece anlamak bile yetmiyor. Üstadımız meselelerin derinden derine tefekkür edilmesini istiyor.
Acaba, anlaşılır bir tarzda -tefekkür edilmeden- okumak bile yasaklanmışsa, anlamadan okumak nasıl serbest ve faydalı olabilir. Maalesef Risale-i Nur talebelerinin birçoğu eserleri anlamadan okumakta ve niçin anlamaya çalışmadığı sorulduğunda, "Anlamasam da latifelerim hissesini alır." demektedir.
Üstadımız Risaleleri gazete gibi okumaktan bile men etmekteyken, bir kısım talebeler gazete gibi bile okumamakta ve eserlerin anlaşılmasına hiç ehemmiyet vermemektedirler. Onların bu hâl ve tarzlarını ise Üstadımız, "Gazete gibi okumayın!" ifadesiyle reddetmektedir.
5. "Madem hakikat budur, Risale-i Nur dairesinin yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarikat ve sofî meşrep zatlar onun cereyanına girmek ve ilim ve tarikattan gelen eski sermayeleriyle ona kuvvet vermek..." (Kastamonu Lahikası, 84. Mektup.)
Şimdi Üstadımızın mezkûr ifadesini yine tahlil edelim:
Soru: Risale-i Nur dairesinin yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarikattan ne isteniyor?
Cevap: Risale-i Nur cereyanına girmeleri...
Soru: Risale-i Nur cereyanına girerek ne yapmaları istenmiş?
Cevap: Eski sermayeleri ile ona kuvvet vermeleri...
Soru: Eski sermaye ile Risalelere kuvvet vermek ne demektir?
İşte cevabını bulmak zorunda olduğumuz soru budur: Eski sermaye ile Risalelere kuvvet vermek...
"Eski sermaye"den maksat, onların daha evvel tahsil ettikleri ilim ve edindikleri bilgilerdir. Peki, bu ilim ve bilgilerle Risale-i Nurlara kuvvet vermek nasıl olacak?
Aklınıza Risaleleri şerh ve izah etmekten başka bir şey geliyor mu?
6. "Anlaşılmaz bir kitap, muallimsiz olsa, manasız bir kâğıttan ibaret kalır." (Sözler, On Birinci Söz.)
Üstadımız Hazretleri mezkûr kaideyi Peygamber Efendimizin (asm) risaletini ispat sadedinde kullanmıştır. Şimdi Üstadımızın mezkûr sözünü tahlil edelim:
Soru: Bir kitap niçin yazılır?
Cevap: Manalarının anlaşılması için.
Soru: Manası anlaşılmayan bir kitap ne hükmündedir?
Cevap: Manasız bir kâğıt hükmündedir.
Soru: Kâğıdı manasızlıktan kurtarmak için ne yapılması gerekir?
Cevap: Bir muallim vasıtasıyla manalarının ders verilmesi gerekir.
Şimdi sorumuz şu: Risale-i Nurları okuyanlar, okuduklarını anlayabiliyorlar mı? Ya da orada gizlenmiş olan mananın kaçta kaçını anlayabiliyorlar? Ya da isim de vererek sorsak:
- İşârâtü'l-İ'caz tefsirini kaç kişi anlayabiliyor?
- Muhakemat’ı kaç kişi anlayabiliyor?
- Nokta Risalesini kaç kişi anlayabiliyor?
- Kader Risalesindeki “Cüz’i irade” meselesini kaç kişi anlayabiliyor?
Buraya yazabileceğimiz o kadar çok eser var ki...
Şimdi Üstadımızın, “Anlaşılmaz bir kitap, muallimsiz olsa, manasız bir kâğıttan ibaret kalır.” sözünü esas yaptığımızda, yukarıda sayılan ve daha sayamadığımız onlarca risale, manasız bir kâğıt derekesine inmiş olmuyor mu?
Soru: Peki, o risaleleri manasız kâğıt olmaktan kurtarmak için ne yapmalıyız?
Cevap: Bir muallim vasıtasıyla o risaleler şerh ve izah ettirmeliyiz!..
Bunu kabul etmemek ve “Risaleler izah edilemez.” demek, o kıymetli risalelerin, manasız bir kâğıt hükmünü almasına razı olmak demektir ki, hiçbir ehl-i insaf buna müsaade edemez.
Makam münasebetiyle şunu da izah etmek istiyoruz:
İzah ve şerhe karşı olanlar diyorlar ki: “Anlamadan okusan da sevaptır.”
Biz de onların bu sözlerine karşı deriz ki:
Eğer amaç sadece sevap kazanmak niyetiyle okumaksa, hiçbir kitap bu manada Kur'an’a yetişemez. Sevap niyetiyle bir okuma yapılacaksa, o zaman Kur'an okunmalı ve her harfine olan en az on sevaptan istifade edilmelidir. Risaleler sadece sevap kazanmak için okunamaz ve okunmamalı. Risaleleri sadece sevap kazandıracak okumalara mahkûm etmek, içindeki manaya karşı bir hürmetsizlik ve bir cinayettir!
7. "Kuran-ı Hakîm’in feyziyle ve Hâlık-ı Rahîm’in rahmetiyle, şu taklidi kırılmış ve teslimi bozulmuş asırda, o derin ve yüksek yolu şu derece ihsan ettiğinden, bin şükür etmeliyiz. Çünkü imanımızın kurtulmasına kâfi gelir. Fehmettiğimiz miktarına memnun olup tekrar mütalâa ile izdiyâdına çalışmalıyız." (Sözler, Onuncu Söz, Hatime.)
Üstadımızın mezkûr sözü, Haşir Risalesinin hatimesinde geçmektedir. Malumdur ki Haşir Risalesi anlaşılması çok zor bir eserdir. Bu zor eseri anlamakta zorlanan ve belki de bu zorlanma sebebiyle eseri okumaktan vazgeçenlere Üstadımız burada nasihat etmektedir. Şimdi bu nasihatte geçen cümleleri tahlil edelim:
Soru: Risaleleri anlayamıyorsak okumaktan vaz mı geçmeliyiz?
Cevap: Hayır, anladığımız kadarına memnun olmalıyız.
Soru: Peki, anladığımız kadarı yeter mi?
Cevap: Hayır yetmez, mütalaa ile istifademizin izdiyâdına, yani arttırmaya çalışmalıyız.
Gördüğünüzü gibi, Üstadımız “Anlamadan okuyun” demiyor, diyor ki:
“Anlamadaki zorluk sizi küstürmesin, anlayabildiğiniz kadarına memnun olun, ama istifadenizi artırmak için daha fazla anlamaya çalışın, eseri derinden derine mütalaa ederek istifadenizi artırın...”
- Hani anlamak önemli değildi?
- Hani sadece okusak yeterdi?
- Hani anlamasak da istifade ederdik?
Üstadımız, istifade için “anlama” şartına koşmuş ve daha iyi anlayabilmek için de mütalaa yapmamızı tavsiye etmiştir. O halde, eserleri daha iyi anlayabilen abiler, anlayamayan kardeşlere, o eserdeki manaları ders verse ve onların mütalaasını kolaylaştırsa, bu güzel olmaz mı? Bunda ne sakınca vardır?
8. Mantık ve İz'an Delili
Risalelerin izah edilmesine karşı çıkanların söylediği sözler şunlardır:
"Ya yanlış anlıyorsa; hem anlattığı onun anladığıdır, Üstadımızın anlattığı değil. İzah yapıldığında ifadelere bir kayıt gelir ve o geniş ifadeler küçülür..."
Yani bu sözlerin temelinde, Risaleleri yanlış veya eksik anlama mazereti vardır. Hâlbuki bu mazeret, Kur'an ve hadis-i şerifler için de geçerlidir. Bugüne kadar binlerce müfessir kendi anlayışlarına göre Kur'an'ı tefsir etmişlerdir. Hadisler de buna keza. Muhaddisler kendi fikir ve anlayışlarına göre hadisleri şerh etmişlerdir. Hatta bazen bir hadisi okuduğunuzda, o hadis hakkında birbirine muhalif birçok izahı görebilirsiniz. Zaten mezheplerin ihtilafının bir sebebi de Kur'an ayetlerini ve hadisleri anlamadaki ihtilaftır.
Demek, Risalelerin şerhi hakkındaki yanlış anlaşılabilme mazereti, Kur'an ve hadis-i şerifiler için de geçerlidir. Ancak bu mazeretten dolayı tefsir ve hadis şerhinden vazgeçilmemiştir. Ehli olanlar Kur'an'ı ve hadisleri şerh etmişlerdir.
Hem Kur'an ve hadislere yanlış mana vermek, mesuliyeti gerektiren bir iştir. Hâlbuki Risalelerdeki bir cümleye yanlış mana vermek mesuliyeti gerektirmez. Neticede tefekkürî bir ibadet yapılmış ve günaha girilmemiş olur. Hâl böyleyken, nasıl olur da en mukaddes metinler olan Kur'an ve hadis-i şerifler şerh ve izah yapılabiliyor da Risale-i Nurlar yapılamıyor? Bunu mantık ve iz'an kabul eder mi?
Bütün bu izahlarla beraber, bizler kimsenin okuma tarzına ilişmiyor ve herkesi kendi tarzıyla baş başa bırakıyoruz. Ayrıca onlara saygı duyuyor ve Allah katında bizden daha kıymetli ve daha makbul olduğuna inanıyoruz. Herkes dilediği gibi okuyabilir, herkesin tarzı başımızın üstünde. Beklenen şu ki, herkes istediği tarzı takip etmeye devam ederken, başkasının tarzına da ilişmemelidir.
Ayrıca, yaptığımız şerh ve izahlarda, "Son noktayı koyduk, buranın başka bir izahı yoktur." gibi iddialarda da bulunmuyoruz. Bizler, Risale-i Nurlarla yeni tanışmış, "Okuyorum, ama bir türlü anlayamıyorum!" diyen, anlayamadığı için de Risale-i Nurlara lakayt kalan kardeşlerimize bir pencere açabilmek için böyle bir hizmete başlamış bulunuyoruz.
Yaptığımız şerh ve izahlar, bizlerin o cümle ve metinden anladığıdır. Eğer doğru anlamışsak bu Rabbimizin ihsanıdır; eğer yanlış veya eksik anlamışsak bu da bizim kusurumuzdur.
Cehlimize ve âczimize rağmen, takatimizin bütün bütün fevkinde olan Risaleleri şerh etme gibi büyük bir işe giriştik. Rabbimize, cehlimizi ve âczimizi şefaatçi yapıyor ve bu yolu tamamlatmasını rahmetinden niyaz ediyoruz. Hidayet ve tevfik Allah'tandır!
Rabbimiz hepimize azami mertebe istifadeyi nasip etsin!..
Ek bilgi için tıklayınız:
- "Vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve tâlimle..." Tekmil ağırlıklı izahı nedir, bu tavsiye ağabeylere mi münhasırdı? Benzer kelimeler anlatım bozukluğuna sebep değil mi?
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Egemen83: Cevap
Burada ki ifadelerin tamamı Risale-i Nuru yetersiz görüp başka kaynak ve ilimlere tevessül edenlere matuftur. Yoksa Risale-i Nurun kendi içinde ve dairesinde yapılan izah ve şerhlere bir atıf ve bir men içermiyor. Risale-i Nurun derininde ki mana ve incelikleri çıkaran ve bunu ifrat ve tefrite götürmeyen bütün izah ve şerhler Risale-i Nur açısından caiz ve makbuldür diye düşünüyoruz.
"Evet Risalet-ün Nur, size mükemmel bir me'haz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin herbirisine, meselâ Kur'an'ın Kelâmullah olduğuna ve i'cazî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem'edilse ve hâkeza.. mükemmel bir izah ve bir haşiye ve bir şerh olabilir."
Bu paragraf bizim kanaatimize göre şerh ve izahın bir boyutunu izah ediyor yoksa izah ve şerh bununla kayıtlı olmalıdır anlamına gelmiyor. Burada meselelere taassup ile yaklaşanlar oluyor. Halbuki asıl maksat imanı kurtarmaktır gençleri kötü yollardan korumaktır. Birisi gidip izah ve şerh ile bu amaca hizmet ediyor ise buna hoşgörü ile bakmak gerekir. Herkesi kendimiz gibi görüp tek bir hizmet metodunu dayatmamız hikmete ve itidale uygun değildir. Yani ben böyle anlıyorsam herkeste böyle anlamalı demek meşrep enaniyetinden başka bir şey değildir. Biz bu zamanda ve bu şartlarda Risale-i Nurun şerh ve izah edilerek gençlere iletilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Soru: Risale-i Nur cereyanına girerek ne yapmaları istenmiş?
Cevap: Eski sermayeleri ile ona kuvvet vermeleri...
Soru: Eski sermaye ile Risalelere kuvvet vermek ne demektir?
"Eski sermaye"den maksat, onların daha evvel tahsil ettikleri ilim ve edindikleri bilgilerdir. Peki, bu ilim ve bilgilerle Risale-i Nurlara kuvvet vermek nasıl olacak?Aklınıza Risaleleri şerh ve izah etmekten başka bir şey geliyor mu? Sinan abinin bu yorumu Risale-i Nurun aşağıdaki kısımlarıyla nasıl tevfik edilir, vasat yaklaşımımız nasıl olmalı belirtir misiniz? "Risale-i Nur'daki gayet ince nükteleri derkeden basiretli âlimler de der ki: Bir âlimin yüksek bir ilmi olabilir fakat Risale-i Nur'u cemaata okurken tafsilâta girişip eski malûmatlarıyla açıklarsa; bu izahatı, Risale-i Nur'un beyan ettiği, asrımızın fehmine uygun ve ihtiyacına tam cevab veren hakikatların anlaşılmasında ve tesiratında ve Risale-i Nur'un mahiyetinin derkine bir perde olabilir". Sözler, Konferans.
"...Resâili’n-Nur dahi gayet yüksek ve derin bir ilim olduğu halde, külfet-i tahsile ve derse çalışmağa ve başka üstadlardan taallüm edilmeğe ve müderrisînin ağzından iktibas olmağa muhtaç olmadan herkes derecesine göre o ulûm-u âliyeyi, meşakkat ateşine lüzum kalmadan anlayabilir, kendi kendine istifade eder". 1 Şua 1 ayet
"Risale-i Nurun her meselesini herkes anlayamaz bu noktadan şerh ve izah eden birisine ihtiyaç vardır. Ve bu noktada bu cümle sarih manası ile caridir denilebilir. Yani Risale-i Nurun ince ve derin meselelerini ders veren birileri olmaz ise manası anlaşılmayan bir kitap olarak kalır".
Risale-i Nurun her meselesini herkes anlamalı diye bir dava var mıdır? Risale-i Nurda böyle bir dava geçiyor mu? Aksine herkesin her meseleyi anlayamaması normal bir şey oldugu Risale-i Nurun çok yerlerinde söyleniyor.
"Bu ehemmiyetli risalenin, herkes herbir meselesini anlamaz. Fakat hissesiz de kalmaz. Büyük bir bahçeye giren bir kimsenin, o bahçenin bütün meyvelerine elleri yetişmez. Fakat, eline girdiği miktar yeter. O bahçe yalnız onun için değil; belki, elleri uzun olanların hisseleri de var". 7 Şuâ.
"İHTAR: İsm-i Âzama ait nükteler, âzamî bir surette geniş, hem gayet derin olduğundan, hususan ism-i Kayyûma ait meseleler ve bilhassa Birinci Şuâı HAŞİYE maddiyyunlara baktığı için, daha ziyade derin gittiğinden, elbette her adam her meseleyi her cihette anlamaz. Fakat herkes her meseleden bir derece hisse alabilir. “Birşey bütün elde edilmezse, bütün bütün elden kaçırılmaz” kaidesiyle, “Bu mânevî bahçenin bütün meyvelerini koparamıyorum” diye vazgeçmek kâr-ı akıl değildir. İnsan ne kadar koparsa o kadar kârdır. İsm-i Âzama ait meselelerin ihata edilmeyecek derecede genişleri olduğu gibi, akıl görmeyecek derecede inceleri de vardır. Hususan ism-i Hayy ve Kayyûma ve bilhassa hayatın iman erkânına karşı remizlerine ve bilhassa kazâ ve kader rüknüne hayatın işaretine ve ism-i Kayyûmun Birinci Şuâına herkesin fikri yetişmez, fakat hissesiz de kalmaz". 30 Lem'a 6 Nükte.
Risale-i Nurları okuyanlar, okuduklarını anlayabiliyorlar mı? Ya da orada gizlenmiş olan mananın kaçta kaçını anlayabiliyorlar? Ya da isim de vererek sorsak:
- İşârâtü'l-İ'caz tefsirini kaç kişi anlayabiliyor?
- Muhakemat’ı kaç kişi anlayabiliyor?
- Nokta Risalesini kaç kişi anlayabiliyor?
- Kader Risalesindeki “Cüz’i irade” meselesini kaç kişi anlayabiliyor?
Ilk sorunun aksini sormak isterim: Risale-i Nurları okuyanlar, okuduklarını hiç mi anlamıyorlar?
Ikinci soruyla ne kastediliyor? Yani "Risale-i Nurda gizlenmiş olan mananın hepsini anlayabiliyor musunuz?" gibi mana mı kastediliyor?
Ücüncü soruda İşârâtü'l-İ'caz, Muhakemat, Nokta ve Kader gibi risaleleri kaç kişi anlayabildiği soruluyor. Böyle ince ve derin risaleleri ekseriyet anlamaktan zorlanıyorsa Risale-i Nur "Manası anlaşılmayan bir kitap" hükmü ortaya çıkar mı? Bu bir cerbeze olmaz mı? Risale-i Nur kulliyatında ekseriyetin anlaması kolay olan kısımlar daha çoktur, galibdir.
"İşârâtü'l-İ'caz tefsirini kaç kişi anlayabiliyor?" sorusuna Risale-i Nurdan cevap:
"Hoca İsmail Hakkı Efendiye çok selâm ve dua ediyorum. Madem az adamla konuşan İşârâtü’l-İ’câz onunla hayli konuşmuş, ben de o zâtı ale’r-re’s-i ve’l-ayn kabul ediyorum. İşârâtü’l-İ’câz ile iktifa etmesin. İşârâtü’l-İ’câz’ı tefsir eden ve hakaikini aydınlattıran ve göz görür derecesinde gösteren Sözler’i, Mektupları okusun." Barla Lâhikası (264)
"Evet, İşârâtü’l-İ’câz, umum Risale-i Nur’un bir fihristesi, bir listesi ve o nur bahçesinin bir fidanlığı ve sırr-ı i’câzü’l Kur’ân’ın bir menbaı olduğu görünüyor. Gayet ince ve derin olduğu için, şimdiye kadar âlimler pek azını anlamışlardı. Fakat kimin eline geçmişse, fevkalâde takdir etmiş ve “emsalsiz” demiş." Emirdağ Lâhikası - II (71)
"Muhakemat’ı kaç kişi anlayabiliyor?" sorusuna Risale-i Nurdan cevap:
"Haşiye: Şimdi anlıyorum ki, ne dediğimi anlamıyorsunuz. Zira ben siz oluyorum, anlamıyorum. Şunun büyük kardeşi olan ulemâ reçetesi (Muhâkemât) daha müphem konuşuyor". Münazarat, Zindan-ı Atalete Düştüğümüzün Sebebi Nedir (Haşiye). Yani avam reçetesi olan Münazaratı anlamıyorsunuz, Münazaratın büyük kardeşi ve ulema reçetesi olan Muhakemat ise daha müphem konuşuyor.
"Nokta Risalesini kaç kişi anlayabiliyor?" sorusuna Risale-i Nurdan cevap:
Nokta Risalesinin başındaki kısım: "Derler: Sözlerin iyi anlaşılmıyor? Bilirim ki, kâh minare başında, kâh kuyu dibinde konuşuyorum. Neyleyeyim, zuhurat öyle. Şuâât ve şu kitapta mütekellim, âciz kalbimdir". Nokta Risalesi İfade-i Meram. Yani Eski Saide gelen zuhurat öyle olduğundan Şuâât ve şu kitap olan Nokta risalesi iyi anlaşılmıyor.
"Kader Risalesindeki “Cüz’i irade meselesini kaç kişi anlayabiliyor?" sorusuna Risale-i Nurdan cevap:
Kader Risalesinin 6 vechi için "ALTINCISI: HAŞİYE: Gayet müdakkik âlimlere mahsus bir hakikattir" deniliyor. Ekeriyet burasını anlaması zorunlu değil ki, ekseriyet olan avam ilmen anlamasa da, kadere ve cuzi iradeye hali ve vicdani imanı vardır.
Elhasıl, Risale-i Nur anlaşılır bir kitaptır. Sekiz yaşından seksen yaşına kadar bütün nesiller Risale-i Nuru okuyup derecesine göre istifade ediyorlar.
Bazı ince ve derin olan risaleleri örnek vererek aksini hükmetmek cerbeze gibi geliyor bana.
İzahın tek şekli "muhtelif yerlerden toplamaktır." olarak anlaşılamaz.
1-) Üstadımız burada bir kayıt koymamıştır. "İzah sadece toplamayla olur" manası çıkmıyor.
2-) Külliyatın birçok bahsi başka yerde geçmiyor. Özellikle kader risalesini, tercih bila müreccih meselesini külliyattan nereden getirip izah edebilirz?
3-) Üstadımız ehl-i ilmi davet ediyor "ilim ve tarikattan gelen eski sermayeleriyle ona kuvvet vermelerini istiyor". Alim adam eski ilmiyle kuvvet verecek. Eğer izahı toplama olarak yapacaksa bu alimlik bir iş değil. Kaldı ki bu onun eski sermayesi değil. Yeni sermayesi olacak.
Okurken, belki izah edilmesini isteyen kardeşlerimiz olacaktır. Fakat, bu hususta arzedeyim ki, üstadımız Bediüzzaman, bir Nur talebesine Risale-i Nur’dan bazan okuyuvermek lûtfunu bahşederken izah etmiyor, diyor ki: “Risale-i Nur, imanî meseleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. Risale-i Nur’un hocası, Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidadı nisbetinde kendi kendine istifade eder. Aklınız herbir meseleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdanınız hissesini alır. Ne kadar istifade etseniz, büyük bir kazançtır.”
Okunan Türkçe veya Arapça bir risalenin izahı, başka bir risalede varsa, onu getirip okuyor. Risale-i Nur’daki gayet ince nükteleri derk eden basiretli âlimler de der ki: Bir âlimin yüksek bir ilmi olabilir, fakat Risale-i Nur’u cemaate okurken tafsilâta girişip eski mâlûmatlarıyla açıklarsa, bu izahatı, Risale-i Nur’un beyan ettiği, asrımızın fehmine uygun ve ihtiyacına tam cevap veren hakikatların anlaşılmasında ve tesiratında ve Risale-i Nur’un mahiyetinin derkine bir perde olabilir. Bunun için, bazı lûgatların mânâlarını söyleyerek aynen okumak daha müessir ve daha efdaldir.