"Risale okurken akıl anlamazsa da ruhunuz anlar, hissesiz kalmaz." İfadesi doğru mu? Gazete gibi okusak sevap kazanır mıyız?
Değerli Kardeşimiz;
Evvelâ; okumakta şüphesiz ki menfaat ve sevap vardır. Lakin okumanın keyfiyet ve dereceleri çekirdekten ağaca kadar muhteliftir. Hiç anlamadan okuyan birisi de sevap kazanır çok mükemmel bir şekilde anlayarak okuyan da sevap kazanır, lakin birisinin sevabı bir iken diğerinki bindir, milyondur, kıyasa gelmez.
İkincisi, "Gazete gibi okumayın" diyen bizzat Üstad Hazretlerinin kendisidir. Öyle ise Risale-i Nurları vird ve cevşen gibi anlamadan okumak yerine, anlayarak okumalıyız ki, bütün latife ve duygularımız tam istifade edebilsin.
Üçüncüsü, Bazıları Risale-i Nurları vird ve Cevşen gibi görüyor ve mütalaa üstünde pek durmuyorlar. Bu da insanın anlamasında ve terakkisinde mühim bir engeldir. Risale-i Nur mesleğinin en mühim esaslarından biri de tefekkürdür. Tefekkür ise okumak, anlamak ve anladığını hazmetmekle mümkündür. Öyle ise her gün okuyacağız ve okuduğumuzu da anlamaya gayret edeceğiz. Anlamak yolunda tahkik ehli olacağız, yani sürekli tetkik ve araştırma içinde olacağız. Anlamadığımız bir yer varsa, tecrübeli ağabeylerle mütalaa ve müzakere edeceğiz: Bizim bu sitemiz gibi, internet hizmeti veren diğer sitelerden de okuyup, öğrenebiliriz.
Hulasa; çok okumak elbette güzeldir ve faydalıdır, lakin okuduğumuzu anlamak ve onun üstünde müzakere ve mütalaa etmek daha güzel ve daha faydalıdır. İnsanı değiştiren ve kemale erdiren çok okumak değil, okuduğunu anlamak ve hazmetmektir. Değişim akıl midesinde manaların hazmedilmesi ile başlar. Yoksa Risale-i Nurları vird ve zikir makamında okumak, mütalaa ve müzakereden uzak bir sığlıkla meşgul olmak, çok az bir netice verdirir.
"Risale-i Nur, imanî meseleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. Risale-i Nur’un hocası, Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidadı nisbetinde kendi kendine istifade eder. Aklınız herbir meseleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdanınız hissesini alır. Ne kadar istifade etseniz, büyük bir kazançtır." (1)
"Hem iman yalnız ilim ile değil; imanda çok letâifin hisseleri var. Nasıl ki, bir yemek mideye girse, o yemek muhtelif âsâba, muhtelif bir surette inkısam edip tevzi olunuyor. İlimle gelen mesâil-i imaniye dahi, akıl midesine girdikten sonra, derecâta göre ruh, kalb, sır, nefis, ve hâkezâ, letâif kendine göre birer hisse alır, masseder. Eğer onların hissesi olmazsa noksandır. İşte, Muhyiddin-i Arabî, Fahreddin Râzî'ye bu noktayı ihtar ediyor."(2)
Gıdalar vücudumuzdaki âzalarımıza faydalı olabilmeleri ve beslemeleri için evvela midede hazmedilirler. Midede hazmedilen gıdalar azalara taksim edilir ve ona münasip bir şekle girerler. Mesela havuç göze faydalıdır; lakin midede hazmedilmeden göze sokulsa, gözü kör eder. Demir vitamini olan ıspanağın vücudumuza faydalı olması için midede hazmedilmesi, bazı kimyevî faaliyetlerden geçmesi lazımdır. Onu yemeden, ıspanak tarlasının içinde günlerce yatılsa vitamin almak mümkün değildir. İşte gıdaları kesif hallerinden arındırıp âzaların ince ve latif bünyesine uygun hale getiren midedir. Gıdalar midede hazmedilmedikçe bedenin âzalarına fayda vermez.
Aynı şekilde insanın manevî bedeninin midesi de akıldır. Gıdalar hükmünde olan ilimleri ve malumatları hazmedip, manevî duyguların bünyesine uygun hale getiren, akıl süzgeci ve midesidir. İnsanın manevî duygu ve latifelerinin hissesi ve istifadesi; ancak aklın hazmetme derecesine göre olur. Akıl ilmi hazmettikten sonra sair latifeler, kendi kabiliyet ve fıtratlarına göre massederler yani emerler. Kalbin bu hazmedilmiş ilimden aldığı hisse ile vicdanın aldığı hissenin mahiyeti farklıdır. Üstad'ın, Notalarda işaret ettiği delillerin hava, su ve nur mahiyetinde olmaları, bu veche bakar. Yoksa insanın latifeleri ve hisseleri, akıl âzade olarak tek başına bir kaynak teşkil edemezler. Kesin bir şekilde bütünü ile his ve latifeleri akla bağlamıyoruz; lakin insan mahiyetinde çalışan genel sistem bu şekildedir.
Üstad'ın, "akıl usansa da sair duygu ve latifeler usanmaz, gıda almaya devam eder" dediği mesele, mahiyeti ve lafzı kudsi olan Kur’an ve evratlar için geçerlidir. Yoksa beşeri ve tefekküri kelamlar ve tefsirler için geçerli değildir. Kur’an, Allah’ın kelamı olması hasebi ile tam bir şifa ve gıdadır. Bu yüzden; Kur’an-ı Kerim veya aslı vahye dayanan vird ve zikirler okunurken, akıl usanıp geri çekilse de, diğer duygu ve latifeler aynı iştah ile yine devam eder.
Risale-i Nur'da diğer duygu ve latiflerin akıldan müstakil olarak hisse alması; ancak aklın umumi bir şekilde kanaat getirip, “Bu eserlerde büyük bir hakikat vardır”, hükmünden sonradır. Yoksa umumi manada hissedar olmak, ancak yukarıda izah edildiği gibidir. Yani dolaylı olarak diğer latife ve hislerin hisse almasında yine aklın büyük bir hissesi ve rolü vardır.
Kalbin teveccühü, ilmin ve buna mebni olan imanın kuvvetine göre şekillenir. Bu yüzden, kalbin teveccühünü derinleştirmek ve kuvvetleştirmek, ancak ilimde terakki ile mümkündür. Buradaki ilim, müspet ve felsefi ilimler değil, iman ve marifete dair Risale-i Nur gibi ilimlerdir. Hatta ilm-i kelam ve ilm-i tasavvuf da bu noktada nakıs ve eksiktir. Bizim kast ettiğimiz ilim, Kur'ân'dan alınan minhâc-ı hakikîden hâsıl olan iman ve marifet ilimleridir ki, Risale-i Nur buna en güzel misaldir.
Risale-i Nurların okunmasının asıl gayesi; anlamak ve hayatımıza mal etmektir. Onun için bizim de anlamaya çalışmamız gerekir. Anlamasam da okuyayım, ibadet ve sevap cihetini kazanayım düşüncesi varsa, Kur'an-ı Kerim'i okumanın daha çok sevap kazandıracağı şüphesizdir. Çünkü doğrudan Allah'ın kitabıdır ve her harfine en az on sevap veriliyor.
Bizim tavsiyemiz bu doğrultuda; gerek Kur'an'ı gerekse de Risaleleri anlamak için okumaktır.
(1) bk. Sözler, Konferans
(2) bk. Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, İkinci Mesele
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar