Risaleleri şerh etmek ya da sadeleştirmek uygun mu?
Değerli Kardeşimiz;
Risale-i Nur, kendine has, bedi' bir üsluba sahiptir. Müellifin ifadesiyle Risale-i Nur:
“Ne Şarkın malumatından, ulûmundan ve ne de Garbın felsefe ve fünunundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki semavî olan Kur’ânın, Şark ve Garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.”(1)
Risale-i Nurlar 1926-1950 yılları arasında yazıldı. O günlerden bugünlere Türk dilinde çok şeyler değişti ve değiştirildi. Dilin bazı kelimelerinin zamanla değişmesi fıtri bir seyir olmakla beraber, ülkemizde bazıları ecdatla bizi bağlayan en mühim köprü olan dili tahrip ettiler. Bunun neticesi olarak, elli yıl öncesinin kıymetli eserlerini insanımız anlamakta cidden zorlanıyor. Maalesef, “Dilaçar” gibiler, nesiller arasında derin uçurumlar açabilmişlerdir. Ömer Nasuhi Bilmen’in "Büyük İslâm İlmihali" ve Hamdi Yazır’ın "Hak Dini Kur’ân Dili" isimli eserleri, Risale-i Nur’la aynı dönemde yazılmıştır. Bu iki mühim eser, yeni neslin muhatap olabilmesi ve anlaması için sadeleştirilmiştir.
Bazıları, “Risale-i Nur da sadeleştirilsin” temayülündedir. Bu meselede birkaç noktaya dikkat çekmekte fayda görüyoruz:
1. Risale-i Nur, ecdadımızın diliyle aramızda tek köprü olarak kalmıştır. Hiç olmazsa bu köprüyü ortadan kaldırmamak lazımdır.
2. Asıl hizmet, Risale-i Nurları halkın seviyesine indirmek değil, halkı Risale-i Nurların seviyesine çıkarmaktır.
3. Sadeleştirilmiş bir Risale-i Nur; üslubundan, letâfetinden, tesirinden çok şey kaybedecektir. Eserin orijinali “fikir komandoları” yetiştirirken, sadeleşmiş hâli bunu gerçekleştiremeyecektir.
Acaba kendine müslüman diyen bir adam, dünyanın bir menfaati için, bir günde elli kelime Firengî lügatından taallüm ettiği halde; elli senede ve her günde elli defa tekrar ettiği Sübhanallah, Elhamdülillah ve Lâ ilahe İllallah ve Allahü Ekber gibi mukaddes kelimeleri öğrenmezse, elli defa hayvandan daha aşağı düşmez mi?"
"Böyle hayvanlar için, bu kelimat-ı mukaddese tercüme ve tahrif edilmez ve tehcir edilmezler! Onları tehcir ve tağyir etmek, bütün mezar taşlarını hâkketmektir; bu tahkire karşı titreyen mezaristandaki ehl-i kuburu aleyhlerine döndürmektir."( Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Yedinci Kısım.
4. Bu eserlerde geçen ve şimdiki nesle yabancı gelen temel kelimeler bin kadardır. Bir aylık bir çalışmayla bunlara aşina olmak mümkündür. Bunu bırakıp kolaya yönelmek kahramanlık değildir. Unutmamak gerekir ki,
“Zorlukla beraber bir kolaylık vardır.”(İnşirah, 94/5)
5. İnsan, kelimelerle konuşur, mefhumlarla engin bir tefekküre ulaşır. Bu eserlerde geçen Kur’ânî ıstılahları, cılız ifadelerle karşılayabilmek mümkün değildir. Yeni nesli, böyle ıstılahlardan mahrum etmeye hakkımız yoktur.
6. Risalelerin kelimelerine yabancı kalanlar, lügat kullanarak bu eksiklerini tamamlayabilirler. İsterlerse de lügatli olarak basılan nüshalardan okuyabilirler. Bu, onların tercihine kalmış bir durumdur. Mühim olan anlamak ve istifade etmektir. Bediüzzaman Hazretlerinin "İşaratü'l-İ'caz" tefsiri için ifade ettikleri aşağıdaki sözler, ilerde bu eserler üzerinde bazı çalışmaların yapılabileceği -şerh gibi- şeklinde kanaatimiz vardır. Ancak Risalelerin sadeleştirilmesiyle ilgili olarak hatıralarda ve Risale-i Nur Külliyatı'ndan herhangi bir malumata sahip değiliz.
"Belki inşaallah, şu cüz-ü tefsir ve altmış altı adet, belki yüz otuz adet Sözler ve Mektubat risaleleriyle beraber me'haz olursa, ileride bahtiyar bir heyet öyle bir tefsir-i Kur'ani yazsın, inşaallah..."(2)
İzahta bazı farklı tarzlar olabilir. İşin ehli olup Risaleleri bulandırmadan izahatta bulunan ehli ilmin yaptığı bazı açıklamalar faydadan hali değildir. Çünkü mühim olan insanların anlayıp istifade etmesidir. Tabi her şeyde aşırılık iyi değil. Hiç izah etmemekte iyi değil, çok izah yapıp okunan cümleyi unutmak veya unutturmak da iyi değildir. Çok fazla mutaassıp olmaya gerek yok. Risaleleri dar kalıplara sıkıştırmadan yerine göre yapılabilen makul izah faydalı olur kanaatindeyiz.
Bu mesele tartışmalı bir konudur. Bu konuda farklı meşrepler ortaya çıkmıştır. Her birinin kendine göre haklılık payı olabilir.
- Risalelerin zaten kendisi izahtır. Kur'an izah edilirken -ihtiyaç olan yerlerde- Risalelerin izah edilmesi gayet normal bir durumdur. Risalelerde öyle cümleler var ki, belli bir alt yapı olmadan anlaşılmaz. Özellikle umuma bakan derslerde buraların açıklanması bir mecburiyettir. Meselâ;
"Ruh zîhayat, zîşuur, nuranî, vücud-u haricî giydirilmiş, câmi', hakikatdar, külliyet kesbetmeğe müstaid bir kanun-u emrîdir."(3)
"Âmm, hâssa delâlât-ı selâsenin hiçbirisiyle delâlet etmez."(4)
- Bazılarının izahları izah olmaktan ziyade âdeta bir sohbete dönüşmekte, bu da dersin Risale dersi olmasını ortadan kaldırmaktadır. Böyle naehillerin tavırları, izaha karşı haklı olarak bazılarında bir antipati meydana getirmiştir. Yani bir ifrat ve tefrit söz konusudur. Ortasını bulmak gerekir, gerekli yerlerde gereken açıklama yapılmalı, dersin ahengi ve bütünlüğü zedelenmemelidir.
Şerh ve izah kalp ve ruhumuzu mest etmeli ve tefekkürümüzü genişletmelidir. Risalelerdeki hakikatleri tam olarak anlamamış olan kimseler şerh ve izah yapmamalıdırlar. Aksi halde yapılacak şerh ve izahlar, faydadan ziyade zarar verir.
Üstadımız Muhakemat adlı eserinde; “Muvazenesiz ve mizansız olan, çok aldanır, aldatır.” buyurmakta, Münazarat isimli eserinde ise, “Efkârı teşviş edenler kimlerdir?” diye sorulan soruya verdiği cevapta cemiyet hayatında fikirleri müşevveş edenlerden birilerinin de “… muvazenesiz, muhakemesiz mânâ veren...” ler olduğunu ifade etmektedir.
Evet, şerh ve izahta makam ve maksadı dikkate almayan bir yorum, kelamı gayesinden saptırır, hikmet ve hakikate ters düşer, fikrî muvazeneyi bozar. Bugün pek çok yerde, pek çok insan ders ve sohbet yapıyor, eserleri şerh ve izah ediyor. Şerh ve izah yapılırken asıl vurgulanmak istenen mana saptırılmamalı, ihlasla, samimiyetle, zerafet ve mahviyet içerisinde yapılmalıdır.
Üstadımız bu hakikatı şöyle ifade eder:“Kelâm-ı beliğ, ilim denilen çömleklerde pişirilen ve hikmet denilen büyük küplerde duran ve fehm denilen süzgeç ile süzülen âb-ı hayat gibi bir manayı, zürefa denilen sâkiler döndürüp efkâr içer; esrarda temeşşi etmekle hissiyatı ihtizaza getiren kelâmdır.” (Muhakemat)
- Hizmette tek metot değil muhtelif metotlar olabilir. "İlla bu budur." demek yerine herkes kendi metoduyla yoluna devam eder ve başkasına ilişmezse problem kalmaz.
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, Birinci Şua.
(2) bk. İşaratü'l-İ'caz, Tenbih.
(3) bk. Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat.
(4) bk. Muhakemat, Birinci Makale.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Risale-i Nur size mükemmel bir me'haz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, meselâ Kur'an kelâmullah olduğuna ve i'cazî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem'edilse ve hâkeza.. mükemmel bir izah ve bir haşiye ve bir şerh olabilir.
Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazan izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor.
Ve inşâallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve talim ile, belki Yirmibeşinci ve Otuzikinci mektubları te'lif ile ve Dokuzuncu Şua'ın Dokuz Makamını tekmil ile ve Risale-i Nur'u tanzim ve tertib ve tefsir ve tashih ile devam edecek. Risale-i Nur'un samimî, hâlis şakirdlerinin heyet-i mecmuasının kuvvet-i ihlasından ve tesanüdünden süzülen ve tezahür eden bir şahs-ı manevî, size bâki ve muktedir bir kuvvet-i zahrdır, bir rehberdir.
Envar/Kastamonu Lahikası ( 56 )
bu metne göre Risale-i nurla alakadar mevzuların toplanması şerh e izahtır. diye üstadım tarif etmiştir. yani kafanıza göre değil bnm koydum kaidelerle şerh ve izah yapabilirsiniz demektedir üstadım.
mesela: Hizmet Rehberi, Hanımlar rehberi, Gençlik Rehberi, Asa-yı musa, iman ve küfür müvazenleri, siracunnur, iman hakikatleri, hakikat nurları, nur aleminin bir anahtarı, rahmet ve şefkat ilaçları, zühretünnur, mirkatüssünet, bediüzzaman cevap veriyor.. gibi eserler hepsi bu nevden olan derlenme eserlerdir.
bu nevden öyle çalışmalar lazım ki nasıl ki imam gazali ra. 800 sene sonrasını etkilemişse Risalelerle her şey tekrar elealunmalı, izah edilmeli kitaplar yazılıp topluma yön verilmelidir.
Keşke bir gün bu eserler Azerbaycan dilinede çevrilse,zaten 37 dile çevrilmiş.Gerçekten çok zorluk çekiyoruz.Biz gençler kemal sunalın filimlerinden türkçe 3-5 kelime öğrendik.Büyüklerim bu eserleri hiç anlamıyor,san ki farsça yazılmış bir şiir gibi düşünüyorlar.Arkadaşlar siz kendi ecdadınızın dilinu okurken zorlanıyorsunuz,peki biz ne yapalım ? Bu eserlerden yararlanmak istiyoruz.Kuran ve hadisler bile Azerbaycanca.Keşke bu eserlerde çevrilse,maksat anlamak değilmidir ? En azından orjinala dokunulmadan bir sayfada orjinalı bir sayfada çevirisi olsa her kes istifade eder.
Ya arkadaşlar bizler müslümanız müslüüman! Üstad bu kitapları imanını kaybetmek üzere olan veyahut imanını kaybeden zatlar için yazmamışmıydı? Biz müslümanlar imanımızı kurtarmak için zaten öğreniriz Osmanlıca da Farsça da Arapça da farketmez fakat ateist yada deist olan bir kişi Risale-i Nur okumak için o kelime ezberlemez, tefekkür etmez. Risale-i Nur kitabı inançsız bir kişi için istediğiniz kadar övün bir anlamı yok. Çünkü adam sizin övgüleriniz(bizim övgülerimiz) olan "Allah'ın yardımıyla, Kuranın müjdesiyle" vs. gibi şeyler o adam için birşey ifade etmiyo. Çünkü o adam bizimle aynı şeylere inanmıyor. O kişi kuranı tanımıyor, Allaha inanmıyor. Risale-i Nur ise o adama hem kuranı tanıtıyor hem de Allahı anlatıyor. Dediğim gibi bizim için değil; küfür bataklığına düşen ve her geçen gün de materyalizm tarafından çekilenler için bu eser sadeleştirilmelidir.