"Semâvat âlemi, yalnız âlem-i cismanîye bakmıyor; belki âlem-i ervâhı ve âlem-i melekûtu tazammun ettiğinden, bir cihette perde altında âlem-i şehadeti ihata etmiştir." cümlesini izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Kâinat ve maddî âlem, ahiretin, gaybî ve manevî âlemlerin üstünde tenteneli bir perde gibidir. Elmanın kabuğu nasıl elmanın özünün üstünde bir perde, zayıf bir örtü ise, aynı şekilde maddî eşya da; batinî hakikatlerin üstünde bir kabuk ve bir örtü mesabesindedir. Asıl ve memba; eşyanın içyüzüdür ve kâinatın arkasındaki gaybî âlemlerdir. Zahirî ve maddî âlemler ise; bu âlemlerden beslenen birer ince zar ve kabuk hükmündeler.

Sema dairesi; gaybî âlemler ile maddî âlem arasında bir perde gibidir ve her iki âlemle de irtibatlıdır. Sema dairesinin âlem-i ervâhı ve âlem-i melekûtu tazammun etmesi; zaman ve mekân bakımından oraları içine alması manasında değil, oraları da içine alacak şekilde irtibatlı olmasıdır. Sema dairesinin şehadet âlemini tazammun etmesi hakiki manası iledir, zira sema denildiğinde bütün kâinat akla geliyor. Sema daha ziyade küremize nispet ediliyor, dünya ise semanın içinde bir toz zerresi gibidir.

Yıldızların nurunu cennetten, ateşini de cehennemden aldığına dair hadisler de mevcuttur. Bu hadislerden birisi şu şekildedir:

"Muhakkak ki, yaz sıcağının şiddeti, cehennem sıcağındandır..."(1)

Ayrıca, Üstad Hazretlerinin şu ifadeleri, çok açık olarak meseleye ışık tutuyor:

“Saltanat-ı rububiyetinden uzak değildir ki, Cehennem-i Kübrâyı, elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip, âhirete bakan semânın yıldızlarını onunla iş'âl etsin, hararet ve kuvvet versin.” Yani, âlem-i nur olan Cennetten yıldızlara nur verip, Cehennemden nar ve hararet göndersin; aynı halde, o Cehennemin bir kısmını ehl-i azâba mesken ve mahpes yapsın."(2)

Yıldızların bir yüzü bize bakarken, bir yüzü de âlem-i ahirete bakıyor. Yıldızlar oradan aldığı nuru ve nârı bu tarafa aktaran bir vasıtadır. Hem o âlemlerin, hem de bu âlemin güneşidirler.

İmtihan sırrından dolayı yıldızların cennet ve cehennem ile irtibatları mahfi ve perdelidir. Açık ve zahir bir şekilde irtibatın ispatı Allah’ın kâinattaki âdetine uygun düşmez. Bu yüzden, pozitivist bir mantıkla her şeyin ilmî ispatını istemek doğru değildir. Zira metafizik, fizikî denklemler ve deneylerin konusu değildir.

"Hem semavat meydanında, denizinde, fezasındaki yıldızlar ise, mutî neferler, muntazam sefineler, harika tayyareler, acâib lâmbalar gibi vaziyetiyle, senin saltanat-ı ulûhiyetinin şâ’şaasını gösteriyorlar. Ve o ordunun efradından bir yıldız olan güneşimizin seyyarelerinde ve zeminimizdeki vazifelerinin delâlet ve ihtarıyla güneşin sâir arkadaşları olan yıldızların bir kısmı âhiret âlemlerine bakarlar ve vazifesiz değiller; belki bâki olan âlemlerin güneşleridirler."(3)

Bir kısım ifadesi kâinatın ya da dünyamızın ve ona nazır olan yıldızların cennet ve cehennem ile olan mekanî münasebetine işaret ediyor olabilir. Yani bazı yıldızların yeri ve konumu uhrevî âleme bakarken, bazıları ise şehadet âleminin içinde kalabilir.

Dipnotlar

(1) bk. Buharî, Mevakît, 9; Müslim, Mesacid, 185-187
(2) bk.
Mektubat, Birinci Mektup.
(3) bk. Şualar, Üçüncü Şua (Münâcât)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.769
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...