Şeytanın nüfuzunu kırmada istiğfarın rolü ve tesiri nedir?
Değerli Kardeşimiz;
İstiğfar, kelime olarak Cenâb-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek ve istemek manasına geliyor. Yani insanın manevî kirlerden ve paslardan temizlenmesi için, Allah’tan af dilemesi ve tövbe ve istiğfar etmesi demektir.
İnsanın bütün maddî ve manevî kirlerinden temizlenmesi gerekir. Zira insanın her bir azasının ve duygusunun sevabı olduğu gibi, kusuru da vardır. Meselâ, dilin kusuru ve batıl konuşmak ve gıybet etmek iken, gözün kusuru harama bakmak, kulağınki haram sesleri dinlemek, mideninki haram şeyleri yemek, kalbinki ise haram şeyleri sevmektir.
İşte insan tövbe ve istiğfar ederken, bu sayılan veya sayılmayan şeylerin hepsinden istinkâf edip kaçınması gerekir. Kusuru görebilmek , tövbe ve istiğfarın girişi ve yarısı hükmündedir. Kusuru görmemek ise Allah korusun firavunluğa gidişin başlangıcı ve çekirdeği hükmündedir. Bu sebeple nefsin kusur ve ayıplarını görmek kemalattan ve güzel hasletler sınıfındandır. İstiğfarın esası da insanın kusur ve ayıplarını görmesi ve elinden geldiği kadar ondan kaçınmasıdır.
İstiaze şeytanın şerrinden Allah’a sığınmaktır. En büyük istiaze “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile başlarım.” diyerek "euzü besmele" çekmektir.
"Ey mü'minler! Hep birden, bütün günahlarınızdan ALLAH'a tövbe ediniz ki, felaha, kurtuluşa eresiniz."(Nur, 24/31)
Bu âyette de işaret edildiği gibi; nefsi terbiye ve ıslah etmenin, şeytanı alt edip kurtuluşa ermenin en mühim silahlarından birisi de istiğfardır.
Üstad Hazretlerinin şu ifadeleri de meseleye ışık tutar mahiyettedir:
"İKİNCİ NOKTA: Şeytanın mühim bir desisesi, insana kusurunu itiraf ettirmemektir, tâ ki istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enâniyetini tahrik edip, tâ ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, âdeta taksirattan takdis etsin."
"Evet, şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez. Görse de yüz tevil ile tevil ettirir. وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلِيلَةٌ sırrıyla, nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için, ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiâze etmez, şeytana maskara olur. Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir peygamber-i âlîşan وَمَاۤ اُبَرِّئُ نَفْسِى اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوۤءِ اِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى dediği halde, nasıl nefse itimad edilebilir?"
"Nefsini itham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze eder. İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstehak olur."(1)
(1) bk. Lem'alar, On Üçüncü Lem'a.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü