"Sırf maneviyat, atlamaya benzer. Teavün-ü kuvvet tesirsizdir. Bir ve bin ikisi birdir..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Bunu da ilaveten söylüyorum ki: Sırf maneviyat, atlamaya benzer. Teavün-ü kuvvet tesirsizdir. Bir ve bin ikisi birdir... Amma maneviyatın mebadisi maddiyattan olduğundan; büyük taşı kaldırmaya benzer, teavün ve tedavül-i efkâra muhtaçtır. Böyle makamlarda لِلْكُلِّ حُكْمٌ لَيْسَ لِكُلٍّ denilir. Avrupa bu sırra ve sırr-ı taksim-i a'mal esasına binaen o harikulade terakkiyatı ve maarifi teasis eylemişler." (Âsâr-ı Bediiyye, Makaleler, Makale: 4)
İnsanın iç aleminde manevi bir şekilde terakki etmesi, insanın irade ve kalbine baktığı için bu konuda dışarıdan yardım alması mümkün değildir. Hidayet ve dalaleti kabul edip etmeme konusunda insan tek başınadır ve harici kuvvetler insana bu konuda ne baskı yapabilirler ne de yardım edebilirler.
Mesela Ebu Talibin imanı kabul etmesi için o kadar harici kuvvetler ve şartlar vardı ki, başta Peygamber Efendimiz (a.s.m) ve diğer sahabe, onun iman ve hidayeti için çok çabaladılar ve çok mücadele ettiler ama fayda etmedi. Çünkü manevi şeyler harici baskı ve yardımla kabul edilecek şeyler değiller.
Ama maddi ilimlerde durum tersinedir ne kadar el yardım ederse, o derece hızlı terakki eder. Bugün fen ilimlerinin teşekkül ve terakki etmesinde binlerce alim ve bilim insanının katkısı ve yardımı vardır. Maddi ilimlerin terakkisi büyük bir taşın kaldırılmasına benziyor. Taşa ne kadar omuz müdahil olursa kaldırılması o kadar kolaydır.
Manevi ilimler ve hidayet ise dar bir delikten geçmek ya da bir çukurun üstünden atlamak gibidir. Burada diğer insanların yardımı söz konusu değildir. Herkes kendi âleminde kendi kalbinde kendi iradesi ile başbaşadır. Kimse kimsenin iman etmesinde kabul ve tasdikinde müdahil olamaz. Şayet müdahale mümkün olsa idi, Peygamber Efendimiz (a.s.m) amcasına müdahale ederek iman etmesini sağlardı.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü