"Sünnet-i Seniyyedeki edep, o Sâni-i Zülcelalin esmalarının hudutları içinde bir mahz-ı edep vaziyetini takınmaktır." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Sünnet-i Seniyye edeptir. Hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edep bulunmasın. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: اَدَّبَنِى رَبِّى فَاَحْسَنَ تَاْدِيبِى Yani 'Rabbim bana edebi güzel bir surette ihsan etmiş, edeplendirmiş.' ”
"Evet, siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, katiyen anlar ki, edebin envaını, Cenâb-ı Hak, Habibinde cem etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyyesini terk eden, edebi terk eder. بِى اَدَبْ مَحْرُومْ بَاشَدْ اَزْ لُطْفِ رَبْ kaidesine masadak olur, hasaretli bir edepsizliğe düşer."
"Sünnet-i Seniyyedeki edep, o Sâni-i Zülcelalin esmalarının hudutları içinde bir mahz-ı edep vaziyetini takınmaktır." (Lem'alar, On Birinci Lem'a.)
Allah, insan gibi harika bir sanatını bütün şuur sahibi varlıkların seyrine ve nazarına izhar ediyor. Bu en mükemmel eserinin, en cemiyetli meyvesinin, en harika sanatının, diğer şuur sahibi varlıkların nazarında çirkin duruma düşmemesi için de Resulünün (asm) sünneti ile edebi ve tesettürü emrediyor.
Allah’ın Cemil ismi, sanatında çirkinlik ve kusur istemez. Ama edep yerlerinin yaratılması başka isimlerin tecellisinden ve bazı hikmetlerden dolayı olduğu için, Allah Resulünün (asm) sünnetindeki edep ve tesettür emri ile kusur gibi görünen vaziyetler giderilmiş oluyor. Yani sünnet-i seniyye, eksiklikleri tamamlayan mahz-ı edeb vazifesi görmüş oluyor.
Bir de sünnet-i seniyye, vahiy ile tespit edildiği için, Allah’ın isimlerinin manası ile uyum içinde olan tek muaşerettir. Bu yüzden, sünnete ittiba emredilmiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Sana çirkin ve pis gelen bir şey aslında sanat açısından öyle değildir. Yani insan kendi hodgam bakışını kainata mühendis tayin edemez. Allah'ın her şeyi her boyutu ile görmesi aynı sanat ve güzelliktir hatta kemal bir sıfattır.
Hem insan, hodgâmlık ve zahirperestliğiyle beraber, herşeyi kendine bakan yüzüyle muhakeme ettiğinden, pek çok mahz-ı edebî olan şeyleri hilâf-ı edep zanneder. Meselâ, alet-i tenasül-ü insan, insan nazarında bahsi hacâlet-âverdir. Fakat şu perde-i hacâlet, insana bakan yüzdedir. Yoksa, hilkate, san'ata ve gayât-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir ki, hikmet nazarıyla bakılsa ayn-ı edeptir, hacâlet ona hiç temas etmez.
İşte, menba-ı edep olan Kur'ân-ı Hakîmin bazı tâbirâtı bu yüzler ve perdelere göredir. Nasıl ki, bize görünen çirkin mahlûkların ve hadiselerin zahirî yüzleri altında gayet güzel ve hikmetli san'at ve hilkatine bakan güzel yüzler var ki, Sâniine bakar; ve çok güzel perdeler var ki, hikmetleri saklar; ve pek çok zahirî intizamsızlıklar ve karışıklıklar var ki, pek muntazam bir kitabet-i kudsiyedir. On Sekizinci Söz
Burası Kur’anda geçen bazı tabirlerin Kur’an’ın edebine yakışmadığını iddia edenlere bir cevaptır. Örnek olarak insanın cinsel organının insanlar arasında şehvani bahsedilmesi edepsizlik iken tıp veya fen noktasından bahsedilmesinin aynı edep ve nezaket olduğu veriliyor.
Mesela bir vaiz camide cinsel organı şehvani ve edepsiz bir şekilde zikredemez zikrederse bu edepsizlik olur ama cinsel organın yaratılışındaki hikmet ve faydalarını zikrederek tevhide işaret ve delalet etse bu da aynı edep olur.
Cinsel organdan bahsedilmesinin bir yüzü edepsizlik iken diğer yüzlerinden bahsedilmesi edepsizlik olmaz. İşte bu yüzleri nazara almayanlar her türlü bahsedilmesinin edepsizlik olduğunu zannediyorlar ve böyle tabirlerin Kur’an da bahsedilmesini güya akıllarınca uygun görmüyorlar ve edepsizlik zannediyorlar. Kur’an’nın bu gibi tabirlerden bahsetmesi insanın edep cihetine bakan yönü değil yaratılış ve hikmet boyutuna bakan yönü iledir.
Üstad Hazretleri burada tenasül uzvuna bakılması edep dahilindedir demiyor tenasül uzvunun hikmet ve yaratılışından bahsedilmesinin edep içinde olacağını söylüyor. Demek arkadaş bu bahsi midesine okumuş olacak ki hiç olmayacak bir mana anlamış. Arkadaşın bilinçaltı acaba Sigmund Freud’ın dediği gibi olmasın…