Tabiat Risalesi, Üçüncü Kelime, İkinci Muhal'deki müşkilatın izahını yapar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Önce söz konusu yeri aşağıya alıp, sonra izahını yapmaya çalışalım:

"İKİNCİ MUHAL"

"Eğer gayet intizamlı, mizanlı, san'atlı, hikmetli şu mevcudat, nihayetsiz kadîr, hakîm bir zâta verilmezse, belki tabiata isnad edilse, lâzım gelir ki, tabiat, herbir parça toprakta, Avrupa'nın umum matbaaları ve fabrikaları adedince makineleri, matbaaları bulundursun, tâ o parça toprak, menşe ve tezgâh olduğu hadsiz çiçekler ve meyvelerin yetişmelerine ve teşkillerine medar olabilsin."

"Çünkü, çiçekler için saksılık vazifesini gören bir kâse toprak, içine tohumları nöbetle atılan umum çiçeklerin birbirinden çok ayrı olan şekil ve heyetlerini teşkil ve tasvir edebilir bir kabiliyeti, bilfiil görülüyor."

"Eğer Kadîr-i Zülcelâle verilmezse, o vakit, o kâsedeki toprakta, herbir çiçek için mânevî, ayrı, tabiî bir makinesi bulunmazsa, bu hal vücuda gelemez. Çünkü tohumlar ise, nutfeler ve yumurtalar gibi, maddeleri birdir. Yani, müvellidülmâ, müvellidülhumuza, karbon, azotun intizamsız, şekilsiz, hamur gibi halitasından ibaret olmakla beraber; hava, su, hararet, ziya dahi, herbiri basit ve şuursuz ve herşeye karşı sel gibi bir tarzda gittiğinden, o hadsiz çiçeklerin teşkilleri ayrı ayrı ve gayet muntazam ve san'atlı olarak o topraktan çıkması, bilbedâhe ve bizzarure iktiza ediyor ki, o kâsede bulunan toprakta, mânen Avrupa kadar, mânevî ve küçük mikyasta matbaaları ve fabrikaları bulunsun. Tâ ki, bu kadar hayattar kumaşları ve binler ayrı ayrı nakışlı mensucatları dokuyabilsin."(1)

Bu kâinat fabrikasının en mühim ve en harika mahsulü hayattır. Zira bütün çarklar ve unsurları hayat etrafında döner, ona hizmet eder.

Mesela, hayatın oluşmasında toprak, su, güneş, hava lazımdır; bunlardan birisi olmasa hayat olmaz. Demek kâinatı istila eden dört ana unsur olmadan hayat hâsıl olmaz. Hayatı yaratan zatın bütün kâinata ve kâinat içindeki unsurlara hükmedip tasarruf etmesi gerekiyor. Bunun için de o zatta sonsuz bir ilim, mutlak bir irade ve nihayetsiz bir kudret olması lazımdır. Bir çiçeğin hayat bulması için bütün kâinat çarklarının işlemesi ve çalışması iktiza ediyor. Öyle ise çiçeği toprak yapıyor, diyebilmemiz için toprağın bütün kâinatı bilir bir ilminin, görür bir gözünün, hükmü geçer bir kudretinin olduğunu kabul etmemiz gerekiyor ki, bu da akıl ve mantığın kabul edeceği bir şey değildir. Bir kâse toprakta yetişen çiçeğin icadı bütün kâinata bakıyor, öyle ise çiçeğin mucidi ancak kâinatın Rabbi olan Allah’tır. Zira O’nun ilim ve kudreti sonsuzdur, her şeyin dizgini elindedir ve hükmü bütün kâinata geçer.

Hâlbuki bir kâse toprağa bu vasıfları izafe etmek müşkülatın muhal derecesidir. İşte buradaki müşkülat Allah’a ait vasıfların toprak, su gibi şeylere izafe edilmesidir.

“Nasıl ki bir avuç toprak, yüzer çiçeklere nöbetle saksılık eden kabında eğer; tabiata, esbaba havale edilse lâzım gelir ki; ya o kabda küçük mikyasta yüzer, belki çiçekler adedince mânevî makineler, fabrikalar bulunsun veyahut o parçacık topraktaki her bir zerre, bütün o ayrı ayrı çiçekleri, muhtelif hâsiyetleriyle ve hayattar cihazatıyla yapmalarını bilsin; âdeta bir ilâh gibi hadsiz ilmi ve nihayetsiz iktidarı bulunsun.” (Hüve Nüktesi)

Bir şeyi yapmak ilimle olur. Tohumların içinde ince ve latîf bir şekilde yazılmış programları bilmeyen bir toprak nasıl onları icat edebilir?

İnsan, bir varlığa gaflet nazarıyla baktığında onun sebeplerden sudur ettiğini, onlardan çıktığını vehmedebilir, ama biraz dikkat etmek bunun böyle olamayacağını ortaya koymaya yeter.

Su çeşmeden akar, ama suyu yapan çeşme değildir. Çeşme, suyun aktığı mekândır. Mekân bir şey yapamaz, ancak o mekânda bir şeyler yapılır.

Topraktan çıkan ağaçları, ağaçlardan çıkan meyveleri de aynen çeşmeden akan sular gibi değerlendirmek gerekir. Ne ağacı toprak yapmıştır, ne de meyveleri ağaç.

Kâinatın tamamı da bir fabrika gibi tanzim edilmiş ve bu fabrikada önce bitkiler, sonra hayvanlar ve nihayet insanlar yaratılmıştır. Ama bunları yapan, kâinat değildir, tıpkı mamulleri fabrikanın yapmadığı gibi.

Fabrika, mamullerin imal edildiği mekândır. Nitekim o mamullerin sahibi sorulduğunda herkes fabrikanın sahibinden söz eder; fabrikadan değil.

Ama maddeci felsefe, çiçekleri; toprak, hava, su ve ateş gibi ilimsiz, şuursuz ve cansız maddelerin yaptığını iddia etmektedir. Üstad Hazretleri, “her tarafı ilim ve şuur olan bir eserin, ilimsiz ve şuursuz sebepler eli ile icat edilmesi mümkün değil”, diyerek bu düşüncenin batıl olduğunu ortaya koyuyor.

Diğer bir husus: Bir çiçeğin tohumunda saklı olan programın tatbik sahasına çıkıp yeşerebilmesi için, bütün kâinatın ve sebeplerin bir fabrika gibi işlemesi gerekiyor. Bu sebeplerden bir tanesi olmasa o çiçek hayat bulamaz. Öyle ise çiçeği icad eden Zât'ın bütün kâinatı ve sebepleri elinde tutması, onlara hükmetmesi gerekir. Bütün bunların yapılabilmesi için nihayetsiz bir ilim, irade ve kudret lazımdır. Bu üç sıfat olmadan bir tek çiçeğin dahi vücuda gelmesi mümkün değildir.

(1) bk. Lem'alar, Yirmi Üçüncü Lem'a, İkinci Muhal.

Bu kısmın izahının yapıldığı ders için tıklayınız:
Eserlerin mükemmelliği sonsuz kudret gerektirir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Ebubekir orhan

"Manevi makine" , "Manevi fabrika" ne demektir, biraz daha açar mısınız?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

Bir ağacın bin dalı bin çiçeği bin meyvesi olduğunu düşünelim bu ağacı tabiat yapıyor dediğinde bu ağacın bütün dal, çiçek ve meyvelerini içine alan manevi ve görünmeyen bir kalıp bir fabrika bir makine olduğunu kabul etmen gerekiyor. Çünkü ağacın her bir unsuru bir mahsül bir ürün niteliğindedir. Bu ürün ve mahsullerin bir sebep tarafından tasarlanıp icat edilmesi gerekiyor. Ürünün sebepsiz bir şekilde kendiliğinden var olması aklen mümkün değildir.

Bu durumda ürün ve mahsül ya sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi bir İlah tarafından yoktan ve hiçten yaratılacak ya da bu ürünleri meydana çıkaran görünmeyen manevi mükemmel bir makine ve fabrika tarafından üretilecek. Bunun başka bir seçeneği bulunmuyor.

Bütün kainatı dikkate aldığımızda bütün kainatı bir mahsul gibi çıkaracak, tasarlayacak ve üretecek paralel bir fabrika ve makinenin olduğunu kabul etmemiz gerekiyor ki bu tam bir deli saçmasıdır. Böyle bir saçmalığı kabul etmek yerine bütün kainatı Allah yaratıyor demek hem daha makul hem daha gerçekçi hem de daha mantıklıdır.

Her varlığın üzerinde yanında ya da arkasında manevi bir makina ve fabrika var diye tasavvur etmektense herşeyi sonsuz ilim, irade ve kudreti ile Allah yaratıyor demek daha sağlam bir önerme oluyor.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...