Temsildeki sanatkâr zatın, felsefecinin yazdığı eseri reddedip kabul etmemesini; "Kim zerre kadar hayırlı iş işlerse onu görür..." hakikati ile nasıl bağdaştırabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
“Feylesofun eseri sadece harflerin nakışlarından, aralarındaki münasebetlerden,…, bahsetmekte, manasına hiç ilişmemektedir.”
Onun kitabının reddedilmesi, manayı dikkate almadığı, sadece nakışlarla vakit geçirdiği içindir. O zât, Kur’ânı okuyamamış, ondaki iman ve marifet derslerinden istifade edememiş, onun hükümlerini bilememiştir. Onun nurundan mahrum bir hayat geçiren kişinin âkıbeti ise ebedî azap çekmektir. Zira cennet, iman çekirdeğinden çıkan nuranî bir ağaca benzetilmiştir. İmanı olmayan kişiden böyle bir ağaç çıkmaz, isterse bütün fenlerde, “dahi derecesinde” bilgi sahibi olsun.
Bir kişi iman ettiği ve salih amel işlediği takdirde cennet ehli olabilir. İmanlı bir ilim adamının insanlığın faydasına sunduğu fennî keşifler, bir nevi sadaka hükmüne geçer, onlardan manen istifade eder. Ancak, iman etmeyen kişi için durum farklıdır.
Temsildeki kitabı âhiret âlemine tatbik ettiğimizde “amel defteri” olarak karşımıza çıkar. Yani, insan bu âlemi ve kendi varlığını nasıl değerlendiriyorsa ona göre bir hayat sürer; amelleri ona göre şekillenir. Mizana küfür ile gelen kişiyi, amel defterindeki hiçbir faydalı iş cehennemden kurtaramaz. Ancak, zerre kadar hayrı neticesiz bırakmayan İlâhî adâletten beklenir ki, böyle bir kimsenin faydalı işleri onun cehennemdeki azabını hafifletsin.
İtikadımıza göre, cennete lütufla girilir. Bu lütfa mazhar olmanın şartı da iman etmektir. Cennetteki mertebeler ise salih amele göredir. Cehennem ise küfrün cezasıdır, oradaki azap dereceleri de isyanlara göre tahakkuk eder.
Soruda geçen “Kim zerre kadar hayırlı iş işlerse onu görür.” hakikati, mahşer meydanıyla ilgili bir ilâhî haberdir; Zilzal sûresinde geçer. O gün, mizandan önce herkes kendi amellerini zerre kadar noksan olmamak üzere görecektir. Daha sonra bu ameller mizana çekilecek ve ona göre hüküm verilecektir.
Üstad'ın getirdiği temsilden faydalanarak bu konuda şöyle bir misal verebiliriz:
Padişah bir kimseye bir mektup gönderse, kendisine bazı tekliflerde bulunsa ve bunları yaptığı takdirde belli bir makama tayin edileceğini bildirse. Mektubu alan zat, padişaha şöyle bir cevap verse:
"Mektubunuzu aldım. Mektup beyaz ve kenarları nakışlı bir zarfa konulmuş olarak elime geçti. Mektubu yazdırdığınız memurunuzun cidden harika bir hattı var. Bu hat, dünya çapında bir değere sahip. Kullandığı mürekkep de çok kaliteli..."
Buna benzer birçok bilgiye yer verse de padişahın isteğini hiç dikkate almasa ve tayin olacağı makama liyakat kesbetmek için bir gayret göstermese; padişahın bu mektup sahibine ne yapacağı az çok tahmin edilir. Kendisi vaad edilen o makama kesinlikle gelemeyeceği gibi, bu bilgisizliğine ve nezaketsizliğine karşı da ayrıca ceza görmesi beklenir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü