“Tevhid ve vahdette cemâl-i ilâhî ve kemâl-i Rabbanî tezahür eder.” cümlesini açıklar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Vahdet birlik demektir; zıddı kesrettir.

Beş parmak kesreti (çokluğu) ifade eder; bunların bir araya gelmesi ve vahdete ermeleriyle bir el ortaya çıkar; elde vahdet vardır.

Yüz trilyon hücre dediğimiz zaman kesreti ifade etmiş oluruz. Bunlar bir insan bedeninde birlikte vazife yaptıklarında kesretten vahdete erilir. Artık ortada yüz trilyon hücre değil, bir tek insan vardır.

Tevhidin hakikatını yakalamış zatlar ise, kesretten vahdete ulaşırlar. Bütün hayatlar Muhyi isminin tecellisi olmada vahdete ererler. Bütün mahlûkatın tek bir Halık’ı, bütün mülk âleminin tek bir Malik’i olduğuna inanan insanlar kesretten vahdete ermişlerdir.

Tevhid; “birleştirmek, birlikte nazara almak, bir araya getirme” gibi mânalara geliyor. Yani, bir varlığı veya bir hâdiseyi tek olarak düşünmek yerine, aynı mahiyetteki bütün varlıkları ve hâdiseleri birlikte düşündüğümüzde “cemâl-i İlâhî ve kemâl-i Rabbanî” daha açık ve daha şâşaalı olarak görünür. Buna üç ayrı misal verilmiştir; “Rızık, şifa ve hidayet.”

Rızık, Cenâb-ı Hakk’ın varlığına su gibi açık görülen bir delildir. Cansız elementler ve şuursuz sebepler eliyle canlılara takdim edilen Rabbanî sofralar, Rahmân ve Rezzak olan bir Zâtın varlığını açıkça göstermektedir. Bir buçuk milyonu aşkın canlı türlerinin bütün fertleri birlikte nazara alındığında bu hakikat çok daha şâşaalı olarak kendini bütün akıllara kabul ettirir.

İkinci misal olarak şifa üzerinde duruluyor. Bütün hastalıklara yeryüzü eczanesinde gerekli devaların yaratılmış olması Şâfi olan Allah’ın varlığına ayrı bir delildir. Ama bu delil, su deliline göre biraz daha perdelidir.

Üçüncü delil ise hidayettir. Mideleri rızıklarla doyuran, hastalıklara devalar veren Allah, kalpleri de iman ve hidayetle tatmin etmekte, yaralı ruhları iman ve İslâmiyet ile tedavi etmektedir. Hiçbir fiil failsiz olamayacağına göre, insanlara doğru yolu gösterme fiili de Hâdi olan Allah’ın varlığına ayrı bir delildir. Ancak, bu delil diğer iki delile göre çok daha perdelidir.

Bu üç misali bütün hâdiselere ve bütün mahlûkata tatbik edebiliriz. Hayat verme, ölümü tattırma, şekil verme, güzelleştirme, ikram etme, mağfiret etme, aziz etme, zelil kılma ve daha nice hâdiselere mazhar olan bütün fertleri birlikte düşündüğümüzde, sırr-ı vahdetle, karşımıza çok daha yüksek ve çok daha geniş tefekkür tabloları ve mârifet levhaları çıkar.

Bu nimetler, tek bir insan için düşünüldüğünde de yine Allah’ın Rezzak olduğunu, Şâfî olduğunu ve Hâdî olduğunu gösterirler, ama bu ihsanlara mazhar olanların tamamı birden nazara alındığında, aynı hakikatler daha azametli ve daha şâşaalı bir şekilde ileri bir mârifetle insanın kalb âlemine ve ruh dünyasına hükmederler.

Bir tek çiçekte de bir güzellik vardır ama çiçek bahçesinin güzelliği daha başkadır. Bu vecize bize mahlûkatı yahut hâdiseleri bütün olarak, birleştirerek birlikte düşünmemizi ders vermektedir.

İnsan imanın nuru sayesinde, bütün âlemlerde üzerinde tecelli eden, Allah’ın isim ve sıfatlarının nakışlarını okur ve kâinatın sırlarını keşfeder. Tıpkı karanlık bir mahzende ışıkların yanması ile karanlığın zail olup eşyanın görülmesi gibi, insan da iman ve hidayet nuru ile karanlıktan kurtulur.

İman ve hidayet nuru ile bakıldığında kesret kalkar, vahdet görülür. Keza, yedi renk sür’atle çevrilse, sadece beyaz renk görünür. Yedi renk kesret, beyaz renk vahdettir. Onun gibi, bütün ilahî sıfatlar Cenab-ı Hakk’ın zatında müttehittir. Kesrette vahdeti yakalayan kimseler için "dışı sahray-ı kesrette, içi umman-ı vahdette" tabiri kullanılır.

“Tevhid ve vahdette cemâl-i ilâhî ve kemâl-i Rabbanî tezahür eder” cümlesinden dersimizi alarak tefekkürümüzü küllîleştirdiğimizde, kâinatın tamamını bir kitap, bir fabrika yahut bir insan-ı ekber olarak değerlendirebilir; bu kitabın harflerini, bu fabrikanın aletlerini ve bu muhteşem insanın organlarını tek tek tefekkür etmekten elde edeceğimiz ruhanî lezzetlerin çok daha fazlasını elde edebiliriz...

Hulasa; kâinattaki hâdiselere ve eşyaya tevhid ve iman nazarı ile bakılmazsa, her şey basitleşir, kıymetsiz bir vaziyete girer. Orada Allah’ın muazzam ikram ve ihsan mânası, âdi ve sıradan bir şeye dönüşür. Ama tevhid ve iman gözlüğü ile bakılırsa, Allah’ın sonsuz ikram ve ihsanları parlar, nihayetsiz bir şükre kapı açar.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 10.715
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...