Üstad'ımız "salavatı", rahmet noktasında Resul-ü Kibriya'ya vesile, Resul-ü Kibriya'yı da rahmet noktasında Allah'a vesile yapmayı tavsiye ediyor. Hakikat noktasında vesileyi nasıl anlamalıyız?
Değerli Kardeşimiz;
Bu âlem, hikmet dünyasıdır. Bunun içindir ki eşyanın yaratılmasında sebepler devreye sokulmuştur. Meyve için ağaca, çocuk için izdivaca ihtiyaç vardır. Ancak, ne ağaç o meyvenin hakiki mucididir ne de ebeveyn o çocuğun gerçek sahibi. Sebepleri yaratan kim ise, neticeleri yaratan da yine odur.
Cenab-ı Hak, kalblere hidayet nurunu ihsan etmesine de peygamberleri ve onların varisi olan büyük âlimleri, mürşitleri vesile kılmıştır.
Hidayet ancak Allah’tandır. Şu ayet-i kerime bu hakikati en güzel şekilde ders verir:
“Sen sevdiğine hidayet veremezsin. Ancak Allah dilediğini hidayete erdirir. Ve hidayete erecekleri en iyi o bilir.” (Kasas, 28/56)
Dinimizde şefaat haktır ve ayetlerle sabittir. Her namazda okuduğumuz Ayetü'l-Kürsi'nin bir bölümünde şöyle buyrulur:
“... Onun yanında, o izin vermeden şefaat edecek kimdir?..” (Bakara, 2/255)
Demek ki şefaat vardır, ancak Allah’ın iznine bağlıdır.
Âlimler ilim tahsiline, zenginler sadaka ve zekât verilmesine, doktorlar hastalık tedavisine birer vesile, birer sebeptirler. Şu var ki, bu sebeplerin ve bu vesilelerin eliyle bize ulaşan bütün nimetleri, şerefleri, ihsanları hep Allah’tan bilmemiz gerekir. Bunun aksi, sebeplere gerçek tesir verir gibi bir halet-i ruhiyeye girmek olur ki, bu da şirk-i hafinin (gizli şirkin) bir şubesidir. Bu gibi kimselere Allah’ın zatına şerik koşma manasında “müşrik” denilmez, ancak bunlar ilahi icraatlara sebepleri katmakla o icraatlarla ilgili fiillere ve isimlere şerik koşmuş gibi olurlar.
Biz, Peygamber Efendimize (asm) salavat getirmekle, Allah’ın o sevgili Habib’ine ettiği rahmeti daha da artırmasını dilemiş oluyoruz. Ayrıca, “Sebep olan işleyen gibidir.” hükmünce, yaptığımız bütün ibadetlerin, ettiğimiz bütün hayırların bir katı da Habib-i Kibriya Efendimiz (asm)’ın mizanına geçiyor. Böylece o Allah Resulü'nün yanında, inşallah, şefaate layık olmaya çalışıyoruz.
Konuyu Mesnevî-i Nuriye’den bir hakikat dersiyle noktalayalım:
"Nebiyy-i Zîşânın (a.s.m.) makam-ı mahmûdu İlâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzi edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resul-i Zîşâna (a.s.m.) okunan salâvat-ı şerife, o sofraya edilen davete icabettir. …" (Mesnevi-i Nuriye, Hubab.)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar