Üstad'ın verdiği bazı hadislerde cüzi farklılıkların bulunması, farklı rivayetlerin olmasından mı kaynaklanıyor?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem meselâ, bir vakit huzur-u Nebevîde derin bir ses işitildi. Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti ki: 'Bu gürültü, yetmiş senedir yuvarlanıp, tâ ancak bu dakika cehennemin dibine düşen bir taşın gürültüsüdür.' İşte bu hadisi işiten, hakikate vasıl olmayan, inkâra sapar. Halbuki, yirmi dakika o hadisten sonra kat'iyen sabittir ki, biri geldi, Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma dedi ki 'Meşhur münafık yirmi dakika evvel öldü.' Yetmiş yaşına giren o münafık, cehennemin bir taşı olarak, bütün müddet-i ömrü tedennîde, esfel-i sâfilîne, küfre sukuttan ibaret olduğunu, gayet beliğane bir surette, Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm beyan etmiştir. Cenâb-ı Hak, o vefat dakikasında o sesi işittirip ona alâmet etmiştir."(1)
"ÜÇÜNCÜ ESAS: Nasıl ki Kur'ân'ın müteşabihâtı var; gayet derin meseleleri temsilâtla ve teşbihatla avâma ders veriyor. Öyle de, hadisin müteşabihâtı var; gayet derin hakikatleri me'nûs teşbihatla ifade eder. Meselâ, bir iki risalede beyan ettiğimiz gibi, bir vakit huzur-u Nebevîde gayet derin bir gürültü işitildi. Ferman etti ki: 'Yetmiş senedir yuvarlanıp bu dakikada cehennemin dibine düşen bir taşın gürültüsüdür.' Birkaç dakika sonra birisi geldi, dedi: 'Yetmiş yaşındaki meşhur münafık öldü.' Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın gayet beliğ temsilinin hakikatini ilân etti."(2)
"İşte, her hadiste, bütün tafsilâtına vahy-i mahz noktasıyla bakılmaz. Beşeriyetin muktezası olan efkâr ve muamelâtında, risaletin ulvî âsârı aranılmaz. Madem bazı hadiseler mücmel olarak, mutlak bir surette ona vahyen gelir, o da kendi ferasetiyle ve tearüf-ü umumî cihetiyle tasvir eder. Şu tasvirdeki müteşabihâta ve müşkülâta bazan tefsir lâzım geliyor, hattâ tabir lâzım geliyor. Çünkü, bazı hakikatler var ki, temsille fehme takrib edilir. Nasıl ki, bir vakit huzur-u Nebevîde derince bir gürültü işitildi. Ferman etti ki: 'Şu gürültü, yetmiş senedir yuvarlanıp şimdi cehennemin dibine düşmüş bir taşın gürültüsüdür.' Bir saat sonra cevap geldi ki, 'Yetmiş yaşına giren meşhur bir münafık ölüp cehenneme gitti.' Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın beliğ bir temsille beyan ettiği hadisenin tevilini gösterdi."(3)
Kaynakların aynı olmasından dolayı, muhtemelen Üstad, hadis-i bilmana nevinden kendi ifadeleri ile bildiriyor. Hadis-i şerifleri, esas manasını bozmadan böyle cüz’î farklılıklarla bildirmenin veya ifade etmenin, hadis ilmi nokta-i nazarından bir mahsuru yoktur.
Üstad bu mânayı şu şekilde izah ediyor:
"İHTAR: Şu risalede çok ehâdis-i şerife nakletmişim. Yanımda kütüb-ü hadisiye bulunmuyor. Yazdığım hadislerin lâfzında yanlışım varsa, ya tashih edilsin, veyahut 'hadis-i bilmanadır' denilsin. Çünkü kavl-i râcih odur ki, 'Nakl-i hadis-i bilmana caizdir.' Yani, hadisin yalnız mânâsını alıp, lâfzını kendi zikreder. Madem öyledir; lâfzında yanlışım varsa, hadis-i bilmana nazarıyla bakılsın."(4)
Dipnotlar:
1) bk. Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Üçüncü Dal.
2) bk. Lem'alar, On Dördüncü Lem'a.
3) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, Dördüncü Nükteli İşaret.
4) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Üstad Hadislerle ilgili olarak; "Çünkü kavl-i râcih odur ki, 'Nakl-i hadis-i bilmana caizdir.'" derken,
Risalelerin sadeleştirilmesine bu kadar şiddetli karşı çıkmak, ifrat olmuyor mu?