"İstanbul’un İslam eliyle fetholacağı..." hadisi risalelerde "Setuftehul" diye başlıyor, başka kaynaklarda ise "Letuftehanne" olarak geçiyor, ne dersiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem, nakl-i sahih-i kati ile سَتُفْتَحُ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَنِعْمَ اْلاَمِيرُ اَمِيرُهَا وَنِعْمَ الْجَيْشُ جَيْشُهَا ["İstanbul fethedilecektir. Onu fethedecek olan kumandan ne güzel kumandan ve onun ordusu ne güzel ordudur." (el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:422; Buharî, Târihü’s-Sağîr, no. 139; Müsned, 4:335; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 6:218).] deyip, İstanbul’un İslam eliyle fetholacağını ve Hazret-i Sultan Mehmed Fatih’in yüksek bir mertebe sahibi olduğunu haber vermiş. Haber verdiği gibi zuhur etmiş." (Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, Altıncı Nükteli İşaret)
İlk önce iki kelam arasındaki mana farkını tahlil edelim:
لَتُفْتَحَنَّ lafzındaki لَ harfi kendinden önceki gizli bir yemine işaret eder. Sondaki نَّ ise tekit nûnu olup manayı kuvvetlendirmek için gelmiştir. Kelam bu hâliyle şu manaya gelir: Andolsun ki muhakkak fetholunacak...
سَتُفْتَحُ lafzında ise böyle bir kasem ve tekit yoktur. Baştaki سَ harfi gelecek zaman eki olup, kelimeye “-ecek, -acak” manası katar. Kelam bu hâliyle şu manaya gelir: Fetholunacak...
Şuna da ilave edelim: Bişr el-Ganevî Hazretleri bu hadisin tek sahabe ravisi olup, ondan bu hadisi nakleden kişi oğlu Abdullah’tır. Hatta Hz. Abdullah şöyle der:
"Mesleme b. Abdilmelik beni çağırdı ve bana bu hadisi sordu. Ben de ona naklettim. O, aynı sene Konstantiniyye’yi fethetmek üzere sefere çıktı." (Müsned, IV, 335)
Hadis-i şerifi Hz. Abdullah’tan Velid b. Mugire, ondan da Zeyd b. Hubab Hazretleri rivayet etmiştir. Hadis-i şerif, İmam Buhârî’nin et-Târihu’l-Kebîr ve et-Târihu’s-Sagîr’inde; Ahmed İbni Hanbel’in Müsned’inde ve daha birçok kaynakta geçmektedir.
Bu kadar izahla iktifa edip şimdi sorumuza gelelim:
Hadis-i şerif şu şekilde rivayet edilmiştir:
لَتُفْتَحَنَّ القُسطنطينيةُ، ولنِعْمَ الأميرُ أميرُها، ولنِعْمَ الجيشُ ذلك الجيشُ
Üstad Hazretlerinin rivayeti olan سَتُفْتَحُ القُسطنطينيةُ... şeklini bazı kaynaklarda olsa bile, elimizdeki hadis kitaplarında bulamadık. Bu durumda, Üstad Hazretlerinin rivayetini hadis-i bi’l-mana olarak kabul etmek gerekir. Zaten Üstadımız bu hususu şöyle tembih ediyor:
"İhtar: Şu risalede çok ehâdis-i şerife nakletmişim. Yanımda kütüb-ü hadisiye bulunmuyor. Yazdığım hadislerin lafzında yanlışım varsa ya tashih edilsin veyahut 'hadis-i bi’l-manadır' denilsin. Çünkü kavl-i râcih odur ki: Nakl-i hadis-i bilmana caizdir. Yani hadisin yalnız manasını alıp lafzını kendi zikreder. Madem öyledir; lafzında yanlışım varsa hadis-i bilmana nazarıyla bakılsın." (Mektubat, On Dokuzuncu Mektup.)
Bizler de böyle yapıyor ve Üstad'ımızın rivayetine hadis-i bi’l-mana nazarıyla bakıyoruz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Allah razı olsun. Çok hora geçti. Mana olarak evet ciddi fark yok ama acaba bu farklılık niye diye düşünüyordum. Bu hadisi böyle gören bir bîinsaf, Üstadın aleyhine hüküm verebilir:Hadisi yanlış biliyor nevinden.
Bir de -acizane-şöyle düşünüyorum: Bir edebiyatçı olarak külliyatı okurken ciddi noktalama işareti eksikliği veya hatası var. Tabi bu Üstad ile alakalı değil basım ile alakalı. Birçok yayınevinde var bu. Eserler baştan aşağı noktalama tashihinden geçse daha iyi okuma olacağı kanaatindeyim. Belki bunu demenin yeri burası değil ama demeden de geçemedim.Vesselam...