"Vahdetü'l-vücudun meşrebi Cenab-ı Hak hesabına kainatı adeta inkar etmek iken, avama girdikçe gafil avamlara, hususan maddiyyun fikriyle alude olan fikirlere girdikçe kainat ve maddiyat hesabına uluhiyeti inkar yoluna gider." ifadesini açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Maddeperver hükemâ ve zaîfü'l-itikad ehl-i nazarın vahdetü'l-vücudu ile evliyanın vahdetü'l-vücudu, tamamen birbirinin zıddıdır. Beş cihetten fark vardır:"
"Birincisi: Muhakkikîn-i sofiye, Vâcibü'l-Vücuda o kadar hasr-ı nazar etmiş ve müstağrak olmuş ve ehemmiyet vermişler ki, onun hesabına kâinatın vücudunu inkâr etmişler. Hükemâ ve zaîfü'l-itikad olanlar, maddeye o kadar hasr-ı nazar etmişler ve müstağrak olmuşlar ki, fehm-i ulûhiyetten uzaklaştılar. Ve o derece maddeye kıymet verdiler ki, herşeyi maddede görmek, hattâ ulûhiyeti onda mezcetmek, hattâ kâinat hesabına ulûhiyetten istiğnâ etmek derecede tarik-i müteassifeye girmişlerdir."(1)
Vahdet-i Vücud mesleği “La Mevcuda illa hu”, “Allah’ın varlığından başka bir varlık yoktur”, diyerek bütün mevcudatın varlığını inkâr ediyor.
Üstad Hazretleri, vahdetü’l-vücûd meşrebini şu veciz cümlelerle özetliyor:
(Vahdetü’l-vücûd) “Tevhidde istiğraktır. Ve nazara sığmayan bir tevhid-i zevkîdir.”(2)
Tevhid; Allah’ı bir bilmektir.
İstiğrak ise, manevî sarhoşluk hali, gark olmak, boğulmak demektir.
Tevhidde istiğrak; Allah’ın varlığından başka bütün hakikatlerle ilgisini kesmek, sadece tevhidin zevkiyle zevklenmek, onda gark olmaktır.
Bütün zevkler gibi bu ulvî zevk de nazara sığmaz, yâni akıl ile izah edilemez. Zevk etmek aklın değil, kalbin vazifesidir. Bir meyvenin tadını bile başkasına anlatmamız mümkün olamıyor.
İstiğrak halindeki bir zat, bu manevî sarhoşluk halinde, denize dalmış birisinin artık karayla ilgisinin kalmaması gibi, diğer iman hakikatlerini düşünemez olur. O anda bu hakikatleri inkâr etmesi de söz konusu değildir. Zira inkâr etmek için, düşünmek ve karar vermek gerekir. O insanın artık düşünmeyle ve karar vermeyle de bir ilgisi kalmamıştır.
Üstat Hazretleri bu meşrebin sahih fakat nakıs olduğunu beyan ediyor. Sahih demekle Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin yanlış yolda olduğunu iddia eden ve onun hakkında yanlış şeyler söyleyen kişilere iştirak etmediğini ortaya koymakla birlikte, bu meşrebin noksan bir yol olduğunu da özellikle belirtiyor. Zira bu yolda gidenler imanın altı rüknünden sadece Allah’a imanda ve tevhid hakikatinde yoğunlaşmaktadırlar. Bu zamanda madde sevgisi ziyadesi ile inkişaf ettiği için, vahdet-i vücuttan dem vurmak çok riskli ve tehlikelidir.
Üstad Hazretleri bu derste hakiki vahdet-i vücut ile maddeci vahdet-i vücudu ayırt ediyor ve aralarındaki farka işaret ediyor.
Burada zararlı olan vahdet-i vücut mesleği değil, maddeci felsefesinin terbiyesi ile yetişmiş zamane insanlarının bu mesleği ve inceliklerini yeterince idrak edememesinden doğacak tehlikelerdir. Bu zamanın insanları İbn-i Arabi'nin o ince ve yüksek mesleğini anlamaktan çok uzaktırlar. Bu kitaplardan ve bu meslekten bahis, bu zaman insanına faydadan çok zarar vereceği için, bu asrın hekimi olan Üstad Hazretleri bu kitapları bu zamanda okumayı sakıncalı buluyor ve temkinli davranmaya davet ediyor.
(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Nokta.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü