"Vakar" ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Vakar, ağırbaşlılıktır. Bu hal kişiyi dikkatli, temkinli davranmaya sevk eder ve onun kadrini yüceltir. Vakarın işareti, insanların yanında da, yalnız kaldığı zamanki gibi bir hal üzere kalabilmek, yapmacık davranışlar içine girmemektir.

Vakar, bir büyüklenme hali değildir. Aksine ilimden ve hilimden doğan bir fazilettir. Bunun aksi olan hiffet kişiyi küçük düşürür. Acelecilik etmek, çağrılsın çağrılmasın her yere girip çıkmak, lüzumsuz sorular sormak, gereği yokken cevaplar verip bilgiçlik taslamak, bedenini ve elbiselerini gurur vasıtası yapmak gibi davranışlar vakarın zıddıdır.

Her adam için, heyet-i içtimaiyede görmek ve görünmek için mertebe denilen bir penceresi vardır. O pencere kamet-i kıymetinden yüksek ise, tekebbürle tetâvül edecek. Eğer kamet-i kıymetinden aşağı ise, tevazu ile takavvüs edecek ve eğilecek, tâ o seviyede görsün ve görünsün. İnsanda büyüklüğün mikyası küçüklüktür, yani tevazudur. Küçüklüğün mizanı büyüklüktür, yani tekebbürdür."

"Zaifin kavîye karşı izzet-i nefsi, kavîde tekebbür olur. Kavînin zaife karşı tevazu’u, zaifte tezellül olur. Bir ülül'emrin makamındaki ciddiyeti vakardır, mahviyeti zillettir; hanesindeki ciddiyeti kibirdir, mahviyeti tevazudur. Fert mütekellim-i vahde olsa, müsamahası ve fedakârlığı amel-i salihtir; mütekellim-i maalgayr olsa hıyanettir, amel-i tâlihtir. Bir şahıs kendi namına hazm-ı nefis eder, tefahur edemez; millet namına tefahur eder, hazm-ı nefis edemez."

Her insan için cemiyet hayatı bir vitrin ve pencere gibidir. Bazen bu vitrin ve pencere yüksek veya düşük olabiliyor. Şayet kişi, cemiyete bakan o pencereye göre kısa kalıyor ise, kibir ile boşluğu doldurmaya çalışır. Yani hak etmediği o makam ve mevkie layık durabilmek için sun’î bir şekilde uzamaya çalışıyor ki, bunun adı tekebbür ve kibirdir.

Bir de kişi uzun ve büyük olup, topluma bakan pencere düşük seviyede kalabiliyor. O zaman kişi o pencereye göre eğilip tevazu gösteriyor. Yani maneviyatı büyük zatlar, avam insanlarla irtibata geçip münasebet kurabilmek için onların seviyesine iniyorlar.

Demek insanlarda büyüklüğün ölçüsü küçüklük ve tevazu göstermek iken, küçüklüğün ölçüsü büyüklük taslayıp kibirlenmektir.

Zayıf bir adamın, kuvvetli bir adama karşı izzetli olması, yani şeref ve haysiyetini muhafaza için vakur davranması güzeldir, alçakgönüllü olması zillettir.Kuvvetli adamın da zayıf adama karşı alçakgönüllü olması güzeldir. Aksi davranış kibir olur ve soğuk düşer. Ama zayıf adamın haysiyet ve şerefini koruyacak gücü olmadığı için, davranışı, vakur hali ile koruması gerekiyor. O da güzel ahlaktan sayılmıştır.

Fakir bir adam, zengin birinin yanında, haysiyet ve şerefini muhafaza için ihtiyaç sahibi olduğunu belli etmemesi gayet güzel bir davranıştır. Ama zengin birinin, varlıklı olduğunu belli etmemesi alçakgönüllü davranması güzeldir. Aksi durumda, fakiri incitir ve kibre girmiş olur.

Yani bir davranış, kişinin durumuna göre değişir. Ona göre hareket etmek lazımdır.

Bir valinin makamındaki ciddiyeti ve ağırbaşlılığı vakardır ve güzel bir davranıştır, aynı makamında tevazu ve alçakgönüllü olması zillettir, o makamın izzetini ihlaldir.

Bir amirin makamındaki ciddiyeti vakar, mahviyeti ise zillettir. Zira makamın izzeti vakar ve ciddiyeti iktiza eder. O amirin dışarıdaki ve evindeki ciddiyeti kibir, mahviyeti ise tevazudur. Onun evinde misafir efendi, kendisi ise hadimdir.

Garibanların, kimsesizlerin, düşkünlerin hatırlarını sormak, maddî ve manevî yardımda bulunmak tevazu olduğu gibi, onlara tepeden bakmak, rencide etmek de gururdur.

Alçakgönüllülüğün zıddı büyüklenmek, kendini beğenip başkalarını küçük görmektir.

Burada ahlakî keyfiyetler durum ve makama göre değişiklik gösteriyor, karıştırmamak lazımdır.

İnsanın şahsiyeti ile bulunduğu makam birbirine yakın ise, makam ile şahsiyet birbirini te’yid ve takviye eder. Makam şahsiyete, şahsiyet makama yakışır ve tam bir ahenk teşekkül eder.

Lakin makam yüksek, kişinin şahsiyeti oturmamış ise, o zaman muvazenesizlikler ve yapmacık haller teşekkül eder. Çünkü şahsiyeti oturmamış kişi, o yüksek makamı tam dolduramadığı için, sun’î ve yapmacık hallere girmeye başlar. Bu da insanların nazarında istiskale sebep olur. Bu yüzden makam ile şahsiyet arasında aşırı bir uçurum olmamalıdır.

Makamda ciddiyet ve vakar göstermek, insanlara karşı asık suratlı olmak, kırmak ve mesafe koymak mânasına gelmiyor. Makamda vakar ve ciddiyet göstermek, o makamın izzetini muhafaza etmek, su-i istimal ettirmemek ve işleri idare edilemez bir hale getirmemek demektir. Makam sahibi olan kişi, güler yüzlü, yumuşak huylu olduğu hâlde vakar ve ciddiyetini koruyabilir, ikisi birbirine zıt değildir. Yılışık ve laubali olmak ile güler yüzlü ve yumuşak huylu olmak aynı şey değildir. Güler yüzlü ve yumuşak huylu olmak ile ciddiyet ve vakar cem’ olabilir.

Menfaatperest insanlara taviz vermek,yüz vermek ve tevazu göstermek tezellüldür, makamı tenzildir. Ama normal bir iş için gelen ve makul taleplerde bulunan vatandaşlara güler yüzlü davranmak zillet değil, güzel bir haslettir. Çünkü o makam vatandaşa hizmet etmek için kurulmuştur.

Sıradan bir er ya da rütbesi çok düşük bir asker mareşal makamına oturtulursa o makamı alçaltır, o makamın izzetini muhafaza edemez.

Benzer tavırlar aile hayatı içinde geçerlidir. Çocuğun terbiyesi ise, bazen ciddiyet ve vakar bazen de şefkat ve merhamet lazım. Çünkü sürekli bir ciddiyet çocuğun ruh dünyasını zedeler. Çocuğa sürekli yumuşak davranmak, her dediğini yapmak onu şımartır, ciddi ve sert davranmak da onun istidatlarını köreltir, kaba, sert ve sadist olur. Bu yüzden mukteza-yı hâle göre hareket etmek lazımdır.

"... Fakat kendi hanesindeki şahsiyeti, makamın aksiyle bazı ahlâkı istiyor ki, ne kadar tevazu etse iyidir. Az bir vakar gösterse, tekebbür olur. Ve hâkezâ..."

İnsan, kendi hesabına ve nefsinin aksine ne kadar alçakgönüllü ve hoşgörülü olsa o kadar güzeldir; ama başkasının adına veya başka bir cemaatin, grubun namına fedakârlık yapamaz, hoşgörü gösteremez, gösterse, emanete ihanet olur.

Bir dernek başkanı, birisine derneğin kasasından borç verse ihanet olur; kendi parasından verirse güzel olur.

Bir şahıs, kendi namına bir hakareti, bir tenkidi nefsine yedirebilir. Ne kadar yedirse, o kadar güzel olur. Kendi namına gurur ve fahr gösteremez. Ne kadar gösterse o kadar zarardır. Aynı durum milleti veya mensubu olduğu cemaati için olursa, vaziyet değişir. Bu kez, fahirlenmek ve müdafaa etmek güzeldir; nefsine yedirmek ise hıyanettir.

Biri gelse, şahsa değil de, mensubu olduğu millete ya da cemaate hakaret etse, şahıs, bu hakaretleri kendine yedirse ve sussa, yani müdafaa etmezse, ihanet olur. Ama aynı kişi, kendi şahsına edilen hakareti yutsa güzel olur, karşı koysa çirkin olur.

İnsan hem mütevazi hem de vakarlı yani ağırbaşlı olmalıdır. Tevazuda aşırı gitmek insanı zillete düşürür, vakarda aşırılık ise kibre götürür. Gurur ile vakar, tevazu ile ciddiyet birbiriyle karıştırılmamalıdır.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
V
Okunma sayısı : 3.080
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...