"Mahviyet" ve "Tevazu" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Tevazu: Alçak gönüllülük, kibirsizlik ve mahviyet hâline denir.
Tevazu; “mevki, makam ve mal bakımından kendinden aşağıda olan kimselere karşı kendisinde bir üstünlük görmemek, bir meziyet iddia etmemek demektir. Çünkü insanda her ne fazilet ve üstünlük varsa hepsi Allah’ın ihsanıdır. Bunu idrak eden kul, kibirden kurtulur, tevazua kavuşur.
Tevazu, vicdanı ve fikri güzelleştiren en mühim faziletlerden ve en güzel hasletlerdendir. Güzel ahlakın bütün şubeleri gibi, tevazu da en ileri şekliyle Allah Resulünde (asm) görülür. Bir gün Peygamberimizin (asm.) huzuruna birisi girer ve O’nun Peygamberlik heybetinden dizleri titremeye başlar. Bunun üzerine Peygamberimiz kendisine şöyle buyurur: “Korkma! Ben Padişah değilim. Ben ancak Kureyş kabilesinden, kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.”
Her fazilette olduğu gibi, tevazuda da istikamet üzere olmak her türlü aşırılıklardan uzak durmak gerekir. Tevazuun ifratı tekebbür (büyüklenmek), tefrîti ise zillet göstermektir.
"Her adam için, heyet-i içtimaiyede görmek ve görünmek için mertebe denilen bir penceresi vardır. O pencere kamet-i kıymetinden yüksek ise, tekebbürle tetâvül edecek. Eğer kamet-i kıymetinden aşağı ise, tevazu ile takavvüs edecek ve eğilecek, ta o seviyede görsün ve görünsün. İnsanda büyüklüğün mikyası, küçüklüktür; yani, tevazudur. Küçüklüğün mizanı büyüklüktür; yani, tekebbürdür." (Mektubat, Hakikat Çekirdekleri: 93)
Yani bir kişi kendini büyük görüp kibirleniyorsa, o kişi küçük ve zelildir. Bir kimse de kendi üzerindeki nimetleri Allah’tan bilip şükür ve sena içinde ise, bu kimse büyüktür, yani Allah katında makam ve mevki sahibi demektir.
Her insan için cemiyet hayatı bir vitrin ve pencere gibidir. Bazen bu vitrin ve pencere yüksek veya düşük olabiliyor. Şayet kişi, cemiyete bakan o pencereye göre kısa kalıyor ise, kibir ile boşluğu doldurmaya çalışır. Yani hak etmediği o makam ve mevkie layık durabilmek için sun’î bir şekilde uzamaya çalışıyor ki, bunun adı tekebbür ve kibirdir.
Bir de kişi uzun ve büyük olup, topluma bakan pencere düşük seviyede kalabiliyor. O zaman kişi o pencereye göre eğilip tevazu gösteriyor. Yani maneviyatı büyük zatlar, avam insanlarla irtibata geçip münasebet kurabilmek için onların seviyesine iniyorlar.
Zayıf bir adamın, kuvvetli bir adama karşı izzetli olması, yani şeref ve haysiyetini muhafaza için vakur davranması güzeldir, alçakgönüllü olması zillettir. Kuvvetli adamın da zayıf adama karşı alçakgönüllü olması güzeldir. Aksi davranış kibir olur ve soğuk düşer. Ama zayıf adamın haysiyet ve şerefini koruyacak gücü olmadığı için, davranışı, vakur hali ile koruması gerekiyor. O da güzel ahlaktan sayılmıştır.
Fakir bir adam, zengin birinin yanında, haysiyet ve şerefini muhafaza için ihtiyaç sahibi olduğunu belli etmemesi gayet güzel bir davranıştır. Ama zengin birinin, varlıklı olduğunu belli etmemesi alçakgönüllü davranması güzeldir. Aksi durumda, fakiri incitir ve kibre girmiş olur.
Yani bir davranış, kişinin durumuna göre değişir. Ona göre hareket etmek lazımdır.
Bir valinin makamındaki ciddiyeti ve ağırbaşlılığı vakardır ve güzel bir davranıştır, aynı makamında tevazu ve alçakgönüllü olması zillettir, o makamın izzetini ihlaldir.
Bir amirin makamındaki ciddiyeti vakar, mahviyeti ise zillettir. Zira makamın izzeti vakar ve ciddiyeti iktiza eder. O amirin dışarıdaki ve evindeki ciddiyeti kibir, mahviyeti ise tevazudur. Onun evinde misafir efendi, kendisi ise hadimdir.
İnsan hem mütevazı hem de vakarlı yani ağırbaşlı olmalıdır. Tevazuda aşırı gitmek insanı zillete düşürür, vakarda aşırılık ise kibre götürür. Gurur ile vakar, tevazu ile ciddiyet birbiriyle karıştırılmamalıdır.
Mahviyet; kendi kusurunu bilip, tevazu içinde olmak demektir.
Mahviyet; insanın kendi benlik ve varlığını yok edip, Allah’ın zatında ve varlığında fani olma halidir. İnsan kendinde kusur ve eksiklikten başka bir şey görmez. Şayet üzerinde sena edilmeye layık bir haslet varsa, onu Allah’tan bilip şükreder, asla üzerine almaz. Allah’a karşı tam bir mahv (yok olmaklık) hâli hâkimdir.
Mahviyet; Allah ile kul arasında bir münasebet iken, tevazu da kişinin diğer insanlara karşı bir hâlidir diyebiliriz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü