"Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir..." Ruhun ve kalbin gıdası nedir? Dini ilimlerin okutulmasından dolayı İslam tarihinden taassuba örnek var mı?
Değerli Kardeşimiz;
"Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder."(1)
Midemizin, gözümüzün ve kulağımızı gıdaları ayrı ayrıdır. Gözün gıdası güzel manzaralar, kulağın ise güzel seslerdir. Aynen öyle de aklın gıdası ile kalbin gıdası da farklıdır. Aklın gıdası ilim, mantık ve fenlerdir. Kalbin gıdası ise sahibini bulmak, onu tanımak ve yakınlık kurmaktır; tesbihtir, namazdır, duadır, ibadettir. Biri eksik oldu mu, insan da eksik olur.
Üstadımızın tesbitiyle sadece kalbini besleyenler, mutaassıp olurlar. Dini kaynağa dayanmayan hiçbir şeye iltifat etmezler. Gayri müslimlerden bize gelebilecek her türlü medeniyet aletlerine ve araçlarına kapalı olurlar. Sadece aklını doyuranlar ise, akıllarına fazlaca güvendiklerinden ve akla zahiren muvafık gelmeyen şeyleri reddettiklerinden, itikadi konularda şüpheden kurtulamazlar. Zira imanın yeri kalptir. İlimler ve fenler tek başına iman etmek için yeterli değildir.
"İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder." Osmanlının gerileme ve yıkılma sürecinde, İslam dünyası, fen ve teknik noktasında Avrupa’nın gerisinde kalıp bir taassubun içine girmiştir. Fen ve tekniğe gereken çaba ve itina gösterilmemiştir. Medreseler sadece dini tedrisat yapan birer kurum haline gelip fen ve tekniğe yabani kalmıştır.
Bu yabani bakışın ve geri kalışın kabahati İslam'da değil, o zaman insanlarının algılamasındadır. Üstad Hazretleri bu algı ve bakışı tadil etmek için, fen ve din ilimlerinin beraber okutulduğu eğitim kurumlarını zamanın idarecilerine takdim etmiş, hatta bilfiil müracaat da etmiştir. Ama zamanın karmaşık ve savaşlarla dolu halleri, bu projenin tatbikine müsaade etmemiştir.
Tarih kitaplarında Osmanlının gerileme ve yıkılma nedenlerinden birisi de "taassup" olarak gösterilir ve bu husus maddeler halinde şu şekilde sıralanır:
* Eğitim sisteminin temelini oluşturan medreselerin çağın gerisinde kalması ve Avrupa'da eğitim alanında meydana gelen yeniliklerin takip edilmemesi,
* Pozitif bilimlerin medreselerin müfredatından çıkarılması,
* Medrese öğrenimi görmemiş pek çok kişiye ilmi rütbeler verilmesi,
* Yeni doğmuş çocuklara müderrislik unvanının verilmesi ve "beşik uleması" diye adlandırılan bir sınıfın ortaya çıkması vs.
Matbaanın Osmanlı mülkünde kullanılması (1726) bile Batı’da (Almanya) kullanılmasından (1454) yaklaşık 300 yıl sonra hayata geçmiştir. Matbaanın bulunuşu, Batı’da okuyabilen herkesin dini ve bilimsel eserlere ulaşmasını sağlamış, bilim adamları topluluğunun oluşturulmasını hızlandıran bir etkinlik olmuştur.
(1) bk. Münâzarat.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar