"Hüda semadan indi, deha zeminden çıktı. Hüda kalpte işliyor; dimağı da işletir. Deha dimağda işler; kalbi de karıştırır. Hüda ruhu eder tenvir, taneleri sümbüllettirir. Karanlıklı tabiat onunla ışıklanır." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hüda semadan indi, deha zeminden çıktı. Hüda kalpte işliyor; dimağı da işletir. Deha dimağda işler; kalbi de karıştırır. Hüda ruhu eder tenvir, taneleri sümbüllettirir. Karanlıklı tabiat onunla ışıklanır." (Sözler, Lemeat)
Hüda Allah’tan gelen vahiydir, deha ise aklı merkeze alan felsefedir.
Hüda Allah’ın ezeli ilminden süzülüp gelen kesin ve kusursuz bilgilerdir.
Deha ise insanın sınırlı ve kısıtlı aklı ile kâinatı inceleyip, varlıkla ilgili bir sonuca varma çabasıdır. Bir tarafta insanın cüzi ve sınırlı aklı, diğer tarafta ezeli ilmi temsil eden vahiy.
Hüdanın merkezi kalptir, ama aklı da ihmal etmeyip en güzel bir şekilde çalıştırır. Kalp insan mahiyetinin efendisi, merkezi ve karargâhıdır. Burası düzgün işlerse insanın sair latife ve cihazları da düzgün işler. Kalp bozuksa diğer cihaz ve latifeler de bozuk olacaktır.
Dehanın yani felsefenin merkezi, karargâhı dimağdır, yani akıldır. Lakin insan aklı vahiy gibi mutlak ve kesin doğru bilgiye ulaşamadığı için, felsefenin eksik ve kusurlu bilgileri insanın diğer cihaz ve latifelerini de ifsat edip karıştırıyor.
Hüda yani vahiy insanın özünü teşkil eden ruhu aydınlatır. İnsan ruhuna ekilmiş kabiliyetlerin gelişip büyümesine sebep olur. Ayrıca hüdanın ışığıyla dış âlem olan tabiat tabilikten çıkıp ilahi birer sanat ve eserlere dönüşür.
Deha ise -eğer istikameti elde edemezse- insan ruhunu kirletir, manevi kabiliyetlerin körelmesine sebep olur. Dış âlem olan tabiatı bir tabi yaratıcı gibi algılar ve ona perestiş eder. Yani materyalist ve maddeci bir bakışı netice verir. Böylece aklın bozulmasıyla, kalp dahi karışır ve bulanır.
İşte akıl ve felsefe, safi ve pürüzsüz olan vahiy ile birleşip tabi olursa nurlanır. Hakiki vazifesini mükemmelen yapar. Yoksa insanlığı ve çevresini zarara uğratan tehlikeli bir alet olur. Bu iki ilahi nimet olan akıl ve kalp sağlam olup beraber hareket edebilseler o zaman insanlık ve dünya saadetler içerisinde kalır. Zira:
"Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder." (Münâzarat)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü