"Yedi kebâiri terk et. Çünkü sagairi arayacak zamanda değiliz. İttibâ-ı sünnet et." İzah eder misiniz; küçük günah işleyince bir şey olmaz mı?
Değerli Kardeşimiz;
"Ümit ve iman gibi pek âli sermayemiz var. Hoca Efendi Hazretlerinin âli tavsiyeleri: Beş vakit namazını tâdil-i erkânla kıl. Yani, başka ibadete gücün yetmez. Namazın nihayetindeki tesbihleri yap. Yani, başka zikri yapamadım diye teessüf etme. Yedi kebâiri terk et. Çünkü sagairi arayacak zamanda değiliz. İttibâ-ı sünnet et. Zira bu zamanda arkasında gidilecek ve harekâtı taklide değer, saf, hâlis ve muhlis bir hâdi -ki, o da seni yine bu yola götürecektir- maalesef bulamayacaksın. Belki bu yola çıkaracaklar vardır; fakat kömürle elması kim fark edecek? Öyleyse, sen çalış, ondan daha iyi kılavuz bulamazsın."(1)
Kebair; büyük günahlar ve haramlar demektir. Seğair ise küçük günahlar ve mekruh addedilen şeylerdir. Büyük günahlar Kur’an ve sünnette kat’î ve zahirî yasaklar olduğu için, terki herkese farzdır. Küçük günahlar ve mekruhlar ise ekseri takva ve azimetten gelen içtihadlar ve hassasiyetlerden ortaya çıkmıştır.
Kur’an ve sünnetin zahir emirlerini tam tatbik eden ve imanı kuvvetli ve ahlakı kemale ulaşmış bir toplumda küçük günahları terk etmek çok ciddi ve mühim bir meseledir. Allah’a ulaşmada ve yakınlaşmada çok ehemmiyetli bir ameldir. Lakin imanı zayıf, şek ve şüphe içinde olan ve Kur’an ve sünnetin zahir emirlerini terk etmiş bir cemiyet içinde küçük günahların terkini telkin etmek, tesirli ve hikmetli olmaz.
Bir doktorun, kanser olmuş bir hastanın hayatî hastalığını bırakıp sair ufak tefek rahatsızlıkları ile uğraşması nasıl yanlış ise, aynı şekilde imanı şüphe içinde olan ve büyük günahları serbest işleyen bir adama takvayı ve küçük günahları terk etmeyi tavsiye ve telkin etmek de yanlış ve yersiz olur.
Bu halde bir adama önce iman telkin edilmeli, sonra da farzların ifası tavsiye edilmelidir. “Çünkü seğairi arayacak zamanda değiliz” ifadesi bu hakikate işaret ediyor. Yoksa küçük günahların işlenmesini normal ya da meşru sayıyor değildir.
Üstad Hazretlerinin "Farzları yapan ve kebairi terk eden bu zamanda kurtulur" tespiti, bu zamanın şartlarına uygun bir tespittir. Lakin nasıl olsa küçük günahlar ehemmiyetsiz ve zarar vermez deyip onları ihmal etmek doğru olmaz. Böyle düşünmek de kebair sınıfına girer. Bu hüküm elimizden geldiği kadarı ile azmedip de kendimizi muhafaza edemediğimiz küçük günahlar içindir. Yoksa bilerek ve severek işlenen küçük günahlar için değildir. Günahını küçük görmek de büyük günahtır.
Bu zamanda, dünyada en mühim vazife ve en büyük dava imanı kurtarmaktır, yani imanla kabre girmektir. İmanı taklidden tahkikiye çıkardıktan sonra farzları yapan ve büyük günahları işlemeyen kurtulur deniliyor. Yoksa imanı taklitte kalan bir insan, cami cemaati de olsa tehlike içindedir. Saadet-i ebediyenin vesikası imandır. İmanda en küçük bir arıza ve şüphe, bütün amelleri iptal eder; ehemmiyeti kalmaz. Onun için, imanı kavi hale getirmek, bu zamanın birinci vazifesidir. Çünkü taklidî iman, bu zamanın fenden ve felsefeden gelen inkâr hücumuna karşı duramıyor, dayanamıyor. Sarsılmaz bir imanı elde edemeyenlerin çoğu kaybetmişler.
Üstad Hazretleri, farzları yapan, büyük günahları işlemeyen kurtulur, derken, eski zamandaki insanlar gibi, nafile nev’inden ibadetleri yapmaya, ne zaman, ne de imkân yetmiyor. Bu zamanın insanı bunları yapsa kurtulmasına kâfi gelir demek istiyor.
(1) bk. Barla Lâhikası, (48. Mektup).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü