Yirmi İkinci Söz, İkinci Makam, Hatime'nin bir bütün olarak açıklanmasını, sonundaki ayet-i kerimenin, dua ayetlerinin ve salavat-ı şerifenin meallerini verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Önce şunu ifade edelim: Bu hatimede, marifetullah arşına çıkmanın, yani Allah’ı tanımada yüksek derecelere yükselmenin yolu gösteriliyor. Bu On İki Lem’a için kullanılan ifadeler bütün Nur Külliyat’ı için de geçerlidir. Biz de bu noktadan hareketle, izahlarımızı bütün Külliyat için yapmaya çalışacağız.
Bu hatimede, çok ileri bir marifet hazinesi olan Nur Külliyatı'ndan istifade etmenin şartları şöyle sıralanmış bulunuyor:
Aklın hüşyar, kalbin müteyakkız olması... Hakikatlere uyanık bir akıl ve yine uyanık bir kalp ile teveccüh edilecektir. Nurların gafletle yahut üstünkörü bir şekilde okunmasında olduğu gibi, kalbin dünyaya fazla teveccüh etmesi halinde de ondaki ulvi hakikatlerden istifade azalır.
Buradaki On İki Lem’a gibi Nur’un bütün dersleri de birbirine kuvvet verdiği için, bütün derslerden azami derecede istifade etmeye çalışmak gerekir.
Bu şartları yerine getirdiğimizde, hakikatleri aydınlatan bir sirac, bir kandil bulmuş oluruz.
Kur’an’ın bu asrın fehmine bir dersi olan Nur Külliyatı, okuyucusunu Kur’an’ın ayetlerine rapteder ve hükümleriyle amel etmede hassasiyet kazandırır.
Artık bu bahtiyar insan, Allah’ın tevfikiyle, hakikat semalarına uruc edecek hale gelmiştir. Bu uruc, bu yükseliş onu marifetullah arşına, yani bu vadide çok ileri makamlara çıkarır.
Uruc kelimesi, Allah Resulünün (asm.) mi’rac mucizesine işaret etmektedir. Bu bahtiyar kul da “burak-ı tevfik”e binerek cennete vasıl olacak ve Allah Resulü (asm.) Rabbinin rüyetine mazhar olduğu gibi, o da bu büyük makamın bir gölgesine ulaşacak ve Rabbini bizzat görmüş gibi şöyle şehadet getirecektir:
اَشْهَدُاَنْلاَۤاِلٰهَاِلاَّاَنْتَوَحْدَكَلاَشَرِيكَلَكَ “Ben şehadet ederim ki senden başka hak mabud yoktur.”
Ve bu şehadetini “Sen birsin ve şerikin yoktur.” diyerek tamamlayacaktır.
Bilindiği gibi, “Lâ ilahe illallah”, “Allah’tan başka ilah yoktur" demektir. Burada gıyabî bir tasdik vardır. “Lâ ilahe illa ente” cümlesinde ise “Senden başka ilah yoktur.” denilmektedir ve hâzırane bir hitap söz konusudur.
Üstad Hazretleri Fatiha’nın tefsirinde “iyyake na’büdü”ye kadar olan kısmın gaibane olduğunu, bu kelam ile “hâzırane muhataba suretinde” bir hitaba geçildiğini beyan ediyor.
Yani, bütün hamd Allah’a mahsustur; gaibanedir. Bunun hazırane şekli: “Bütün hamd sana mahsustur.” “(O) bütün âlemlerin Rabbidir. Rahmândır, Rahîmdir, Din gününün sahibidir.” mealindeki âyetler de hep gâibanedir.
“Yalnız sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.” denildiğinde, doğrudan Cenab-ı Hakk’a hitap edilmektedir. Bu hitap gaibane değil, hazıranedir.
Bu derste, اَشْهَدُاَنْلاَۤاِلٰهَاِلاَّاَنْتَوَحْدَكَلاَشَرِيكَلَكَ şeklindeki bu hazırane hitaptan sonra tekrar gaibane bir tevhid cümlesine geçilmiştir:
لاَۤاِلٰهَاِلاَّاللّٰهُوَحْدَهُلاَشَرِيكَلَهُلَهُاْلمُلْكُوَلَهُالْحَمْدُيُحْيِىوَيُمِيتُوَهُوَحَىٌّلاَيَمُوتُبِيَدِهِالْخَيْرُوَهُوَعَلٰىكُلِّشَىْءٍقَدِيرٌ
“Allah’tan başka ilah yoktur. O birdir, şeriki yoktur. Mülk umumen onundur, Hamd sadece ona mahsustur. Hayatı (o) verir, ölümü de (o) verir. Ölümsüz tek hayat sahibi odur. Bütün hayır onun elindedir. O her şeye Kadîrdir. Ve dönüş ancak onadır.”
Ve ders, yine muhataba suretindeki bir ayet-i kerime ile son buluyor:
سُبْحَانَكَلاَعِلْمَلَنَاۤاِلاَّمَاعَلَّمْتَنَاۤاِنَّكَاَنْتَالْعَلِيمُالْحَكِيمُ
“Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız (noksan sıfatlardan tenzih ederiz.) Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin.” (dediler.) (Bakara, 2/32)
Talim-i esma imtihanında Hz. Âdem’in (as) üstünlüğüne şahit olan melekler Cenab-ı Hakk’a bu şekilde hitap etmişlerdi.
Sondaki dua ayetlerinin ve salavat-ı şerifenin manaları:
“Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”(Bakara, 2/286)
(Onlar şöyle yakarırlar): “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme (saptırma). Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.”
“Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah va’dinden dönmez.” (Âl-i İmrân, 3/8, 9)
“Allah’ım! Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Zat’a ve onun bütün âl ve ashâbına salât ve selâm eyle. Ey rahmet edenlerin en merhametlisi! Bize ve onun ümmetine rahmetinle merhamet eyle. Âmin.”
“… Onların duâları şu sözlerle sone erer: Ezelden ebede her türlü hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a muhsustur.” (Yûnus, 10/10)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü