"Gaibâne" ve "Hazırane" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Gaibâne: “Hazırda görünmeksizin, gıyabında, gaib olarak.”
Hazırane: “Huzurda, doğrudan kendisine hitap ederek.”
Gayb, görünmeyen demektir. Gıybet, görmediğimiz bir kimsenin arkasında konuşmaktır. O kişi ile karşılaşsak bizzat kendisine tevcih edeceğimiz konuşmalar gıybet olmaz.
Bir zatın güzel sıfatlarını, üstün meziyetlerini "o şöyle alimdir, böyle cömerttir.." şeklinde ifade edersek onu "gaibane" methetmiş oluruz. Ama onun huzuruna çıkıp "Siz şöyle alim, böyle cömertsiniz.." dediğimizde onu "hazırane" methetmiş oluruz.
Karşımızdaki kişiyle konuşmamız hazırânedir, yâni o zât o anda hazırdır, bizi dinlemektedir. Biz de kendisine doğrudan hitap ederiz. O anda yanımızda bulunmayan bir kişi hakkında konuştuğumuzda ise gaibane konuşmuş oluruz. Karşımızdaki kişiye “sen” diye hitap ederken, gaibane söz ettiğimiz kişiden “o” diye bahsederiz.
Fatihanın ilk kısmı Cenab-ı Hakk’ı gaibane methetmektir: "Her türlü hamd o âlemlerin Rabbi, O Rahmân ve Rahim, O, din gününün maliki olan Allah'adır.."
Bundan sonrası ise hitap makamına bir yükseliştir: "Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz. Hidayet eyle bizi doğru yola, O kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil."
Üstad Hazretleri Fatiha sûresinin açıklamasında, sûrenin başından “iyyake na’büdü” ye kadar Cenâb-ı Hakk’tan gaibane söz edildiğini, “iyyake na’büdü” de huzur makamına geçildiğini ifade eder.
Sûrenin başındaki; “Bütün medih ve sena âlemleri terbiye eden Allah’a mahsustur” cümlesi gaibane bir ifadedir. Bunun hâzırâne şekli şöyle olur: "Bütün medih ve sena sana mahsustur, sen bütün âlemlerin terbiye edicisisin."
“(O) Rahmân ve Rahîm’dir” cümlesi de gaibanedir. Bu cümlenin hâzırâne şekli: “Sen Rahmân ve Rahîmsin.”
“Din gününün sahibi O’dur” cümlesinin hâzırâne şekli: “Sen din günün sahibisin.”
Önceki gaibane tefekkürler mü’minin ruhunda bir huzur hâli doğurmuş ve bu hâl onu Allah’a doğrudan hitap etme makamına yükseltmiştir.
İşte gaibane hitaptan bu huzur makamına varıldığında; “Biz ancak sana ibâdet eder ve yalnız senden yardım dileriz.” denilmekle Allah’a doğrudan hitap edilir.
“Sonra görür ki: Bir Rabb-ı Rahîm, rahmetinin güzel meyveleriyle kendini sevdirmek ister. O da, O’na hasr-ı muhabbetle, tahsis-i taabbüdle kendini O’na sevdirir.” (23. Söz)
Sonra, Cenâb-ı Hakk’ın her şeyi rahmetiyle terbiye edip insanın istifadesine sunmakla kendini insanlara sevdirmek istediğini düşünür. Gaibane olan bu tefekkür neticesinde, o da kendisine verilen muhabbet kabiliyetini Allah sevgisine hasreder ve ibâdetini de ancak O’na yapar. Bu ise hâzırane bir mukabele olur. Bu vazifeyi yerine getirmekle de kendini Rabbine sevdirir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar