Yirmi Sekizinci Lem'a'nın On Dördüncü Nükte'sini açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Kur’ân-ı Kerim’i manevî bir güneşe benzetirsek, Mesnevi-i Şerif Kur’ân'dan süzülen nurları massederek Kur’âna ayine olmuş. Yalnız buna rağmen yedi nurundan ancak bir nurunu alabilmiş.
Risale-i Nur Külliyatı Kur’ân'a tam bir ayine olmuş, yedi rengin yedisini de Cenab-ı Hakk'ın inayetiyle üzerinde göstermeye muvaffak olmuştur. Nasıl ki ay, ışığını güneşten alıyorsa, Risale-i Nurlar da ışığını tamamen Kur’ân-ı Azimüşşan’dan almıştır. Kur’ân-ı Kerim’de bulunan manaları ve mana tabakalarını bulandırmadan üzerinde gösterebilmiş bir şaheserdir.
Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nurları yazarken; "Yanımda Kur’ân-ı Kerim’den başka kitap yok" demektedir. Bu da gösteriyor ki, Kur’ân-ı Kerim hem Bediüzzaman'a hem de Risale-i Nur'a tam ve hakikattar bir üstad olmuştur.
"Kalbime ihtâr edildi ki; nasıl ki, Mesnevi-î Şerif, şems-i Kur'ân'dan tezâhür eden yedi hakikattan bir hakikatın aynası olmuş, kudsî bir şerâfet almış; Mevlevîlerden başka daha çok ehl-i kalbin lâyemut bir mürşidi olmuş. Öyle de Risâle-i Nur şems-i Kur'âniyenin ziyâsındaki elvân-ı seb'ayı ve o güneşteki renk renk, çeşit çeşit yedi nûru birden aynasında temessül ettirdiğinden -inşâallah- yedi cihetle şerîf ve kudsî ve yedi Mesnevî kadar ehl-i hakikata bâkî bir rehber ve bir mürşid olacak."(1)
Üstad Hazretleri burada Mesnevi-i Şerif ile Risale-i Nur'un bir mukayesesini yapıyor. Mesnevi-i Şerif Kur’ân’ın yedi hakikatinden birisini yansıtırken, Risale-i Nur yedi hakikati de gösteriyor. Demek Risale-i Nur Mesnevi-i Şerif'den yedi kat daha müessir ve daha parlaktır ve öyle hizmet görecek.
Üstad Hazretleri burada yedi hakikatin ne olduğu hususunda bir izahat yapmadığı için, net bir şey söylemek mümkün değildir. Ancak muhtemel manalar üzerinde durabiliriz.
Yedi hakikatin muhtemel bir manası şu olabilir: İmanın altı rüknü ile İslam’ın şartlarının hikmetlerini bir rükün kabul edersek, yedi külli hakikat olur.
Mesnevi-i Şerif, imanın kavi ve İslam’ın umumi olduğu bir dönemde yazıldığı için, ahlak ve tasavvuf ağırlıklı olup, Risale-i Nur gibi ispat ve ikna kısmına girmemiştir. Ama Risale-i Nurlar hem imanın altı rüknünü hem de bir rükün hükmünde olan İslam’ın beş şartını, en azılı dinsizleri dahi susturacak bir şekilde kat’i delillerle izah ve ispat etmiştir.
Risale-i Nur Külliyatı içinde hususi ve mühim bir yeri olan Mesnevî-i Nuriye adlı eser, Bediüzzaman Hazretleri’nin, kendi ifadesiyle; “eski Said’den yeni Said’e” geçtiği dönemin meyvesidir. Aslı Arapça telif edilen bu eser, yine müellifinin ifadesiyle Risale-i Nur’un “bir nevi çekirdeği ve fidanlığı hükmündedir.” Bu Arapça mecmua, daha sonra, Bediüzzaman’ın küçük kardeşi ve kendisinden on beş sene ders almış olan Abdülmecid Nursî tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiştir.
Mesnevi-i Nuriye, tevhide dair çok mühim meseleleri ihtiva eden Lem’alar, Reşhalar, Lasiyyemalar, Katre, Hubab, Zeyl-üz zeyl, Habbe, Zühre, Zerre, Şemme, Onuncu risale, Şu’le ve Nokta isimli bölümlerden meydana gelmektedir.
Mesnevî-i Şerif’teki beyitler yerine “i'lem”lerle Risale-i Nur'un hülasası hükmüne geçmiştir. Bu husus Mesnevî-i Nuriye’nin baştarafında şu şekilde ifade edilmektedir:
“BEŞİNCİ NOKTA: Eski Said'in Yeni Said'e inkılâp etmesi zamanında, yüzer ilimlerle alâkadar binler hakikatler, ayrı ayrı birer risaleye mevzu olacak kıymette iken, o Said telif ederken, meselelerin başında 'i'lem, i'lem, i'lem'lerle, her bir hakikatı -ki, bir risale olacak derecede ehemmiyetli iken- birkaç satırda, bazan bir sayfada, bazan bir iki satırda zikrediyorlar. Âdeta her bir 'i'lem' bir risalenin şifresidir. Hem 'i'lem'ler, birbirine bakmayarak muhtelif ilimlerin ve hakikatlerin fihristleri hükmünde yazılmıştır.”(2)
(1) bk. Lem'alar, Yirmi Sekizinci Lem'a, On Dördüncü Nükte.
(2) bk. Mesnevi-i Nuriye, Mukaddime.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Kur'an- ı Kerim'in yedi külli menba'dan tecelli ettiğini Üstadımız hazretleri Lemaat adlı eserinde şöyle izah etmektedir.
"Yedi menabi-i külliyeden tecelli, hem yedi anasırdan terekküb eder.
Birinci Menba': Lafzın fesahatından selaset-i lisanı;
Nazmın cezaletinden, mana belâgatından, mefhumların bedaatından, mazmunların beraatından, üslûbların garabetinden birden tevellüd eden bârika-i beyanı.
Onlarla oldu mümtezic, mizac-ı i'cazında acib bir nakş-ı beyan, garib bir san'at-ı lisanî. Tekrarı hiç bir zaman usandırmaz insanı.
İkinci Unsur ise: Umûr-u kevniyede gaybî olan esasat, İlahî hakaikten gaybî olan esrardan, gaybî-yi âsumanî.
Mazide kaybolan gaybî olan umûrdan, müstakbelde müstetir kalmış olan ahvalden birden tazammun eden bir ilm-ül guyub hızanı,
Âlem-ül guyub lisanı, şehadet âlemiyle konuşuyor erkânı, rumuz ile beyanı, hedef nev-i insanî, i'cazın bir lem'a-i nuranî...
Üçüncü Menba' ise: Beş cihetle hârika bir câmiiyet vardır. Lafzında, manasında, ahkâmda, hem ilminde, makasıdın mizanı.
Lafzı tazammun eder pek vasi' ihtimalat; hem vücuh-u kesîre ki, her biri nazar-ı belâgatta müstahsen, arabiyece sahih, sırr-ı teşriî lâyık görüyor ânı.
Manasında: Meşarib-i evliya, ezvak-ı ârifîni, mezahib-i sâlikîn, turuk-u mütekellimîn, menahic-i hükema, o i'caz-ı beyanı.
Birden ihata etmiş, hem de tazammun etmiş. Delaletinde vüs'at, manasında genişlik. Bu pencere ile baksan, görürsün ne geniştir meydanı!
Ahkâmdaki istiab: Şu hârika şeriat ondan olmuş istinbat, saadet-i dâreynin bütün desatirini, bütün esbab-ı emni.
İçtimaî hayatın bütün revabıtını, vesail-i terbiye, hakaik-i ahvali birden tazammun etmiş onun tarz-ı beyanı...
İlmindeki istiğrak: Hem ulûm-u kevniye, hem ulûm-u İlahî, onda meratib-i delalat, rumuz ile işarat, sureler surlarında cem'etmiştir cinanı.
Makasıd ve gayatta: Müvazenet, ıttırad, fıtrat desatirine mutabakat, ittihad; tamam müraat etmiş, hıfzeylemiş mizanı.
İşte lafzın ihatasında, mananın vüs'atında, hükmün istiabında, ilmin istiğrakında, müvazene-i gayatta câmiiyet-i pürşanı!..
Dördüncü unsur ise: Her asrın derece-i fehmine, edebî rütbesine, hem her asırdaki tabakata, derece-i istidad, rütbe-i kabiliyet nisbetinde ediyor bir ifaza-i nuranî.
Her asra, her asırdaki her tabakaya kapısı küşade. Güya her demde, her yerde taze nâzil oluyor o Kelâm-ı Rahmanî.
İhtiyarlandıkça zaman, Kur'an da gençleşiyor. Rumuzu hem tavazzuh eder, tabiat ve esbabın perdesini de yırtar o hitab-ı Yezdanî.
Nur-u tevhidi, her dem her âyetten fışkırır. Şehadet perdesini gayb üstünden kaldırır. Ulviyet-i hitabı dikkate davet eder, o nazar-ı insanı.
Ki o lisan-ı gaybdır; şehadet âlemiyle bizzât odur konuşur. Şu unsurdan bu çıkar hârika tazeliği bir ihata-i ummanî!
Te'nis-i ezhan için akl-ı beşere karşı İlahî tenezzülât. Tenzil'in üslûbunda tenevvü-ü munisliğidir mahbub-u ins ü cânı.
Beşinci Menba' ise: Nakil ve hikâyatında, ihbar-ı sadıkada esasî noktalardan hazır müşahid gibi bir üslûb-u bedi-i pür-maânî
Naklederek, beşeri onunla ikaz eder. Menkulâtı şunlardır: İhbar-ı evvelîni, ahval-i âhirîni, esrar-ı cehennem ve cinanı.
Hakaik-i gaybiye, hem esrar-ı şehadet, serair-i İlahî, revabıt-ı kevnîye dair hikâyatıdır hikâyet-i ayânî
Ki ne vaki' reddeylemiş, ne mantık tekzib etmiş. Mantık kabul etmezse red de bile edemez. Semavî kitabların ki matmah-ı cihanî.
İttifakî noktalarda musaddıkane nakleder. İhtilafî yerlerinde musahhihane bahseder. Böyle naklî umûrlar bir "Ümmi"den sudûru hârika-i zamanî...
Altıncı Unsur ise: Mutazammın ve müessis olmuş Din-i İslâma. İslâmiyet misline ne mazi muktedirdir, ne müstakbel muktedir; araştırsan zaman ile mekânı!..
Arzımızı senevî, yevmî dairesinde şu hayt-ı semavîdir; tutmuş da döndürüyor. Küreye ağır basmış, hem dahi ona binmiş. Bırakmıyor isyanı.
Yedinci Menba' ise: Şu altı menba'dan çıkan envâr-ı sitte, birden eder imtizac. Ondan çıkar bir hüsün, bundan gelir bir hads, vasıta-i nurânî.
Şundan çıkan bir zevktir; zevk-i i'caz bilinir, tabirine lisanımız yetişmez. Fikir dahi kasırdır, görünür de tutulmaz o nücum-u âsumanî.
Onüç asır müddette meyl-üt tahaddî varmış Kur'anın a'dâsında, şevk-i taklid uyanmış Kur'anın ahbabında. İşte i'cazın bir bürhanı..." (1)
(1) bk. Sözler, Lemaat.