"Kur’ân da o defineyi keşfetmek için o denize dalmıştır. Fakat Kur’ân’ın gözü açık olduğundan, defineyi tamamıyla ihata ile görmüştür." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Arkadaş! Kur’ân da o defineyi keşfetmek için o denize dalmıştır. Fakat Kur’ân’ın gözü açık olduğundan, defineyi tamamıyla ihata ile görmüştür. Ve hakikate uygun bir tarzda tenasüp ve muvazeneye riayet ederek kemâl-i intizam ve ıttırad ile hakikatı izhar etmiştir."(1)

“Gözü açık” tabiri her şeyi bütünü ile gören, her şeyin her şeyini tamamı ile bilen ve her şeyi eksiksiz ve kusursuz bir şekilde ihata eden mânasına geliyor.

“Kur'ân Arş-ı Âzamdan, İsm-i Âzamdan, her ismin mertebe-i âzamından geldiği için, On İkinci Sözde beyan ve isbat edildiği gibi, Kur'ân; bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla Allah'ın kelâmıdır; hem bütün mevcudatın İlâhı ünvanıyla Allah'ın fermanıdır; hem bütün semâvat ve arzın Hâlıkı namına bir hitaptır; hem rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir; hem saltanat-ı âmme-i Sübhâniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir; hem rahmet-i vâsia-i muhîta nokta-i nazarında bir defter-i iltifâtât-ı Rahmâniyedir; hem Ulûhiyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır; hem İsm-i Âzamın muhitinden nüzul ile Arş-ı Âzamın bütün muhâtına bakan ve teftiş eden hikmet-feşan bir kitab-ı mukaddestir.” (25. Söz)

Bunun içindir ki, Kur’ân, bütün eşyayı her şeyi ile eksiksiz görür; her şeyin her şeyini tamamı ile bilir, ihata eder ve o şekilde ders vererek insanları istikamet ve hidayete sevk eder.

Vahyin ışığı altına girmeyen ve sadece aklı esas alan felsefe ise ulvî hakiatleri idrak edemez.

Mesela, ölüm inkâr edilemeyen en büyük bir hâdisedir. Felsefe ölümü hiçlik ve yok olma olarak görürken, gaybı ihata eden Kur’ân ölümü diriliş ve ikinci hayatın bir başlangıcı olarak görüyor ve öyle nazara veriyor.

Evet, insanın nazarı dar ve ilmi cüz’î olduğundan, bütün delilleri mertebeleri ile beraber aklı ile ihata edemiyor. Çünkü akıl da bir mahlûktur ve idraki sınırlıdır. Bu sebeple sadece aklı esas alan felsefe çoğu meselede boğuluyor. Kur’ân, Allah’ın bütün sıfatlarından süzülüp gelen bir kelam olduğu için, bütün delillerin bütün mertebelerini ve inceliklerini gösteriyor.

İnsan küçük cep feneri hükmünde olan aklına itimad edip vahiyden yüz çevirir ise; karanlık içinde kalır ve kalmıştır.

Allah’ın ulûhiyet ve hükümranlığı en küçük zerreden en büyük galaksilere kadar her şeyi ihata etmiştir. Sadece aklı esas alan felsefe kâinatın her köşesinde hükümran olan bu ulûhiyet ve rububiyet mânasını ihata êdip okuyamıyor.

Peygamber Efendimiz (asm) Kur’ân tezgâhında terbiye olduğu için, bütün define ve hazineleri; yani kâinatta tecelli eden bütün isim ve sıfatların manasını, külliyet ile idrak ediriyor.

Kur’ân-ı Kerim Allah’ın terbiye edici olması ile alâkalı çok ince noktalara temas eder. Bu inceliği, zamanla tahrif edilmiş olan diğer semavî kitaplarda ve sadece aklı esas alan kimselerin eserlerinde göremeyiz. Mesela:

• Muharref Tevrat'ta Allah'ın gökleri ve yeri altı günde yarattığı anlatılır ve “cumartesi günü istirahat etti” denir. Kur’ânda ise, Allah'ın gökleri ve yeri altı günde yarattığı ifade edildikten sonra “...Allah onları yaratmaktan yorulmadı.” (Kaf Suresi, 50/38) buyurulur.

• İncilde Hz. İsa’dan “Allah’ın oğlu” olarak bahsedilir. Kur’ân ise Hz. İsa için daima “Meryemin oğlu” ibaresini kullanır. Allah doğmadan ve doğurmadan münezzeh ve mukaddestir.

Kısa bir Sûre olan İhlas Sûresi; muhteva ve mânâ olarak okyanus gibi engin ve küllîdir. Bu sûre “Bütün envâ-ı şirki reddeder." Şirkin çeşitleri ise şöyle belirtilmiştir: İsa (a.s), Üzeyr (a.s), Melekler gibi insanlar tarafından uydurulan şirkleri "Lemyelid" cümlesi ile reddedilmiştir. Esbabperestiik, nücumperestlik (yıldıza tapmak), sanemperestlik (puta tapmak) ve tabiatperestlik gibi şirk çeşitleri de "LemYûled" cümlesiyle bertaraf edilmiştir. Son âyette geçen "Lem yekûn" ifadesiyle Allah'ın ne zâtında, ne fiillerinde ve ne de sıfatlarında şerikinin olmadığı nazara verilmiştir.

Kur’ân'ın çok ısrarla tevhidi nazara vermesi, bu yanlışlardan insanlığı kurtarmak içindir. Zaten Kur’ân’ın esas gayesi ve maksadı tevhiddir. Bunun içindir ki; “İbadet edilmeye tek layık olan Allah’tır”, “Bütün âlemleri terbiye eden O’dur” mânasını bildiren âyetler çokça tekrar edilir. Kur’ân’da Allah, kendisini kendi şanına yakışan bir azamette tanıttırmaktadır.

(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Zeylü'l-Habbe.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...