Abdulkadir Geylânî gibi zatlar, naz makamında mıdırlar? "Ayağım bütün velilerin üstündedir" ifadesiyle, kendi zamanındaki velileri kastettiğini mi anlamamız gerekir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Temsiliyet noktasından, yani Ehl-i beytin manevî hüviyeti açısından meseleye bakacak olursak, Abdulkadir Geylani Hazretlerinin mübarek manevî şahsiyeti bütün evliyaların fevkindedir. Zira bu temsiliyet içinde başta Peygamber Efendimiz (asm)'in manevî velayeti, sonra Hazret-i Ali Efendimiz (ra) ve onun evlatları olan Hazret-i Hasan ve Hüseyin (ra) gibi manevî şahsiyetlerin şahsî kemalatlarını temsiliyet hükmediyor. Yani onların namına bir tasarrufu ifade ediyor.

Burada hissenin büyük bir kısmı bu altın silsilenin olduğu için, Abdulkadir Geylanî Hazretleri bu silsilenin manevî azametini ifade ediyor. Yoksa şahsî kemalat noktasından ondan daha büyük veliler çıkmış olabilir...

Üstad Hazretleri bu hususu şu şekilde izah ediyor:

"Hazret-i Şeyh, veraset-i mutlaka noktasında, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın kadem-i mübarekini omuzunda gördüğü için, kendi kademini evliyanın omuzuna o sırdan bırakıyor. Kasidesinde zahir görünen, temeddüh ve iftihar değil, belki tahdis-i nimet ve âli bir şükürdür. Yalnız bu kadar var ki, muhibbiyet makamı olan makam-ı niyazdan mahbubiyet makamı olan nazdarlık makamına çıkmış. Yani tarik-i acz ve fakrdan, meşreb-i aşk ve istiğraka girmiş. Ve kendine olan niam-ı azime-i İlâhiyeyi yâd edip, bihakkın müftehirane şükretmiştir."(1)

Burada Hazret-i Gavs’ın, Allah katındaki makamının ne kadar yüksek ve ulvî olduğuna işaret vardır. Yani normalde acz ve fakr yolu ile giden Hazret-i Gavs, bir anda manevî bir istiğrak ve aşk ile mahbubiyet makamına girince, acaib bir şekilde naz makamı ile üstündeki nimetlere zahirde övünmek, hakikat noktasında şükür olan o sözleri sarf etmiş.

Çok büyük evliyalarda da bazen bu istiğrak ve aşk halleri görülmüş.

İstiğrak, manevî sarhoşluk ve aşkın verdiği cezbe halidir. Hazret-i Şeyh de böyle bir hale girip şükür makamında “Benim ayağım evliyaların omuzunda” demiş.

"Evet, Hazret-i Şeyh hâdim olduğu o hizmet-i kudsiye-i Kur'âniye hürmetine zamanın padişahlarını titretmiş, nur-u Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm) omuzunda tecellî etmesiyle, o nur-u Muhammed'in (aleyhissalâtü vesselâm) ziyasıyla hareket eden bütün evliya Hazret-i Şeyhe boyun eğmeleri, gerek müslim ve gayr-ı müslim ve herbir meşrep ehli Hazret-i Şeyhi tenkide cür'et etmemeleri gösteriyor ki, cadde-i Muhammediyede (sallâllahü aleyhi ve sellem) bataklık ve nur-u Muhammedîde (aleyhissalâtü vesselâm) zıll olmadığını, aynelyakîn derecesinde ispat ediyordu."(2)

Üstad Hazretleri, Şeyh Geylanî Hazretlerinin o sözlerinde maksadının ne olduğunu çok güzel bir şekilde te’vil ve tabir ediyor. Hazretin ifadeleri tamamen bir "Fenafirresul ve fenafillâh" makamının tezahürüdür. Yani Hazret nefis ve vücudunu tamamı ile Allah Resulü (asm)'ın varlığında eritip, onun makamında tam yok olduğu için, o sözleri bir cihetle Peygamber Efendimiz (asm)'in maneviyatı adına söylüyor; yoksa şahsî bir benlik ve üstünlük davasından gelen bir söz değildir.

Dipnotlar:

(1) bk. Sikke-i Tasdik-i gaybi, Sekizinci Lem'a.
(2) bk. Barla Lâhikası, 177. Mektup.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 14.529
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...