"Adem-i mutlak zaten yoktur." ifadesini nasıl anlamalıyız? "Mutlak adem", "mukayyet adem", "vacip varlık", "mümkün varlık" gibi mefhumları izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Adem, kelime olarak; yokluk, olmama, bulunmama manalarına geliyor; varlığın zıddıdır. Adem ve yokluk; mutlak ve mukayyed olmak üzere iki nevidir.

Mutlak Adem: Ebedî ve ezelî olarak bir yokluk mümkün değildir. Zira Ezelî, Ebedî ve Vacibu’l-Vücud olan Allah, mutlak yokluğa müsaade etmez. Nasıl ki ışık ile karanlığın aynı anda ve aynı mekânda bulunması mümkün değilse, mutlak yokluk ile mutlak varlık da beraber bulunamazlar. Allah ezelî ve ebedî olduğuna göre mutlak manada yokluk söz konusu olamaz.

Üstad Hazretleri bu hakikati şöyle izah etmektedir:

"Hem adem-i mutlak zaten yoktur. Çünkü bir ilm-i muhît var. Hem daire-i ilm-i İlâhînin harici yok ki, bir şey ona atılsın. Daire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i haricîdir ve vücud-u ilmîye perde olmuş bir ünvandır. Hattâ, bu mevcudat-ı ilmiyeye, bazı ehl-i tahkik 'a'yân-ı sâbite' tabir etmişler. Öyleyse, fenâya gitmek, muvakkaten haricî libasını çıkarıp, vücud-u mânevîye ve ilmîye girmektir. Yani, hâlik ve fâni olanlar, vücud-u haricîyi bırakıp, mahiyetleri bir vücud-u manevi giyer, daire-i kudretten çıkıp daire-i ilme girer."(1)

Mukayyed Adem: Bir şeyin âyan-ı sabite noktasından, yani Allah’ın ezelî ilminde ilmî bir vücud şeklinde var olduğu halde, henüz haricî bir varlık kazanamamış hâline denir. Bu yokluk izafîdir. Yani maddi ve kevnî âlemde olmayan bir şey, başka bir varlık sahasında bulunabilir. Mesela; Allah’ın ilminde ilmî bir vücud ile bulunduğu hâlde, haricî ve maddi âlemde olmayan bir şeye mutlak yok denilemez.

Eşyanın ilm-i İlahideki hallerine “mahiyet” denilir. Bu ilmî vücutlara Muhyiddin Arabî Hazretleri "âyan-ı sabite" demiştir. İlmî vücutlar mahlûk değildirler, ancak kudret dairesine çıktıklarında mahlûk olurlar ve “hakikat” adını alırlar.

Buna göre, Allah’ın ilmindeki mahiyetler esmâ-i İlahiyenin gölgeleri, ilim dairesinden kudret dairesine geçenler ise gölgelerin gölgeleridir.

Varlık; vacip ve mümkün olmak üzere iki sınıftır.

Vacip olan varlık; ezelî ve ebedî olan Allah’ın varlığıdır. Allah Vacibü’l-Vücuddur. Yani varlığı zatındandır, ezelîdir, ebedîdir, olması vacib, olmaması muhaldir. Allah bizatihi kaimdir, yani bir başkasının yardımı ve bekası ile varlığını devam ettirmez. Onun varlığı kendinden olup, hiçbir varlığa muhtaç değildir. Yokluk, bu varlığa yanaşamaz. İşte bu varlık mertebesi, mutlak yokluğu ebediyen imkânsız kılıyor.

Mümkün varlık ise; varlığının başı ve sonu olan, var olması da yok olması da müsavi olan bütün mahlukat mümkün grubuna girer. Allah dilerse bu varlıkları yok eder, dilerse var eder; burada yokluk izafî ve mukayyed yokluktur. İnsan kendisinin mümkün bir varlık olduğunu bilmekle etrafındaki bütün eşyanın da mümkün olduklarını bilir ve bütün bu mümkünat âleminin vacip bir sahibi ve maliki olduğuna hükmeder.

Bir zamanlar yoktuk, onun lütfuyle var olduk, yarın ise bu dünyadan ahiret âlemine göçeceğiz. Daire-i ilminden daire-i kudrete geldik. Daire-i kudretten yine daire-i ilmine geçeceğiz. Biz ezelî değiliz, ama Allah’ın Bâki ismine mazhariyetle ebedîyiz. Bizim vücudumuz Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarının, cemal ve kemalinin bir aynasıdır. Bir nehrin yüzündeki kabarcıkların sürekli olarak değişmesi gibi, biz de her an değişmekteyiz. Bir zamanlar dedelerimiz ve babalarımız Allah Teâlâ Hazretlerinin isimlerinin aynası idiler, şimdi ise onların bedeline o ayinedârlık vazifesini bizler yapıyoruz. Bu hâl kıyamete kadar böyle devam edecektir.

1) bk. Mektubat, On Beşinci Mektup.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 15.381
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

nurcu56

"Adem-i mutlak zaten yoktur." ifadesine binaen mesela; Allah'tan başka bir ilah, ezelden beri yoktur ve ebediyyen olmayacaktır, bu mutlak yokluk değil midir?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

“Allah'tan başka bir ilah ezelden beri yoktur ve ebediyyen olmayacaktır.” ifadesi, sadece olması mümkün olmayan yani muhal bir durumun ifade edilmesidir. Bu cümlenin yokluk ile bir alâkası bulunmuyor.

Yokluk bir vakıa, atılan bir yer, varlığın gömüldüğü ve imha edildiği bir saha mânasına geliyor.  Allah vardır, birdir, ezelî ve ebedîdir, öyle ise yokluk yoktur ve caiz değildir.

Herhangi bir şeyin ilah olamama durumunu mutlak yokluk sayıp, mutlak varlık olan Allah’ın karşısına çıkarmak, mantıksız bir durum olur. Mutlak yokluğa varlık rengi vermek, dinen caiz olmadığı gibi, aklen de mümkün değildir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ömernur4040

"Daire-i ilim içinde bulunan adem" ne demektir?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

Bir bina düşünelim bu binanın biri zihinde (plan proje şeklinde) biri dış alemde olmak üzere iki vücudu bulunuyor. Dış alemdeki betondan yapılmış olan binayı tamamen yıkıp yok etsek binanın zihindeki hali aynen sabit kalır. İşte binanın zihinde sabit hariçteki yok haline “daire-i ilim içinde bulunan adem” diyoruz.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...