"Afyon gazetecisinin iftirası münasebetiyle..." Bu iftiranın mahiyeti hakkında malumat verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Milletin tahrib edilen manevî hayatını inşa etmeye çalışan Üstad Bediüzzaman, maruz kaldığı işkence ve zulümler karşısında sabır ve metanetini muhafaza etmiş ve yeni dönemin kapısını aralayan Demokrat Parti iktidarını da açıktan desteklemişti.
Demokrat Parti’nin siyaseti, maddî-manevî tahribkâr bir siyasetin temsilciliğini yapan CHP’nin karşısında iki savaşın üzerinden geçtiği bir ülkenin kaynaklarını harekete geçirmeye yetmiyordu.
Said Nursi, CHP’yi, sadece siyasî bir parti olarak değil, bir rejimin, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra baskın şekilde devleti ele geçiren zihniyetin kendisi olarak görüyordu. Rejimin bu yapısını ve köklerini söküp atmadan siyasetin hâkim olamayacağını, iktidarın yürüyemeyeceğini ve CHP karşısında istenen halk hâkimiyetinin teessüs edilemeyeceğini ısrarla ortaya koyuyordu. Bu hususta Demokrat Parti’ye, Adnan Menderes’e mektuplar yazan, onu ikaz eden Üstad'ın Menderes’le âdeta bir mürşid münasebeti içerisine girdiğini görüyoruz. Üstad'ın Emirdağ hayatında ve vefatına kadar ki dönemde, Menderes hükümetini desteklemekle beraber, yapmaları gereken işleri ve dikkat etmeleri lazım gelen hususları da mektuplar yazarak bildiriyordu.
Tabiî ki, bu dönem bir Başbakanı ve kabineden kıymetli ricalini idama götüren çok sancılı ve dehşetli bir dönemdi. Elbette halkın büyük bir ekseriyeti Üstad gibi düşünmekle beraber, siyasî ve medya mensupları bu tavrı hoş görmüyordu. Gazetecilerin; "Kürt Said, Said-i Kürdi, Cumhuriyet düşmanı, Laiklik düşmanı" gibi isim ve sıfatlarla Üstadı kötüledikleri çok vaki olan bir durumdu. Bu dönemde iftiraların haddi ve hesabı yoktu. Ama Üstad bu gibi iftira ve propagandalara pabuç bırakmadı ve doğruları ömrünün sonuna kadar söylemeden çekinmedi ve haykırdı.
Aşağıdaki satırlar medyanın o günkü tavrını, Demokrat Parti’nin meseleleri anlama tarzını ve Üstad’ın maruz kaldığı eza ve cefayı ve ağır şartları çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır:
"Hadsiz şükrolsun ki, şimdi Ankara içinde küçük bir medrese-i Nuriye mânâsında, küçük Saidler ve Nur'un fedakârları her gece birisi bir mecmuayı okur, ötekiler ders alır gibi dinliyorlar. Bazı vakit konferans zamanında bazı mühim adamlar da iştirak ediyorlar. Bu defa Afyon gazetecisinin iftirası münasebetiyle Başvekile ve Dahiliye Vekâletine ve Nur talebelerine bazı meb’uslar söylemiş: Adnan Menderes ile Dahiliye Vekili pek dostâne mukabele edip haber göndermişler ki, 'Hiç merak etmesin ve meyus olmasın'.”(Emirdağ Lahikası, II, 56. Mektup)
Üstada atılan iftiralar çok olduğu için, burada pek teferruat verilmemiştir. Ama bunu tahmin etmek zor değildir. Cümlenin akışından anlaşılacağı gibi, Üstad demokratlara olan yakınlığından ve dostluğundan dolayı -her zaman olduğu gibi- bir iftiraya maruz kalmış. Bunu yapan gazeteciyle siyasî kanaldan gerekli mukabele yapılmıştır. Bu nedenle Üstada “Hiç merak etmesin ve me’yus olmasın” mesajını iletmişlerdir. Aynı mektubun devamında bu cümle işin neticesini vermektedir:
"Ve Afyon’daki gazeteci de 'Ben Emirdağ'ına geleceğim ve Üstada iki dileğim var; bunları rica edeceğim ve özür dileyeceğim.' demiş."
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü