"Ahmed yaratılmış o büyük Nur-u Ehadden, Her zerrede nurdur, o ezelden, hem ebedden." İzah eder misiniz; itikada aykırı gibi gelen bir mana var mıdır?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Ahmed yaratılmış o büyük Nur-u Ehadden,
Her zerrede nurdur, o ezelden, hem ebedden.
Bir nur ki odur hem yüce, hem lâyetenâhi,
Ol fahr-i cihan Hazret-i Mahbub-u İlâhî."
(1)

Allah, zaman ve mekândan münezzeh ve mukaddestir. Vacib olan Allah’ın varlığı ile mümkin olan mahlûkatın varlığı arasında hiçbir münasebet ve benzerlik yoktur. Aralarındaki tek münasebet, Yaratan ile yaratılan münasebetidir. Yoksa mahlûkat vücutlarını Allah’ın vacib olan vücutlarından koparıp almış değillerdir. Böyle düşünmek küfür ve şirktir. Allah ne Zatında ne sıfatında ne de varlığında mahlûkata ve mümkinata benzemez.

Eshab-ı kiramdan Cabir bin Abdullah, bir gün; "Ya Resulallah! Allah Teâlânın her şeyden evvel yarattığı şey nedir?" diye sorunca;

"Her şeyden evvel senin Peygamberinin, yani benim nurumu kendi nurundan yarattı. O zaman; levh, kalem, cennet, cehennem, melek, sema (gökler), arz (yeryüzü), güneş, ay, insan ve cinler yoktu." buyurdular."(2)

Bu hadisteki "kendi nuru" tabirini İslam âlimleri Allah’ın Zatı şeklinde değil, Zatına zaid olan sıfatlarının bir tecellisi şeklinde tefsir ediyorlar.

"Allah, göklerin ve yerin nurudur. Bütün âlemi meydana koyan, kâinatı gösteren, hakikati bildiren, gözleri gönülleri şenlendiren O'dur. O olmasaydı, hiçbir şey bulunmaz, hiçbir hakikat sezilmez, hiçbir neşe duyulmazdı." (Nur, 24/35)

Merhum M.Hamdi Yazır bu meseleye şu şekilde işaret ediyor:

"Karanlığın zıddı olan nur kavramı, Ragıb'ın Müfredat'ında dediği gibi ışık kavramından daha geneldir. Işığa ve ışığın gösterişli kırılmasına ve ışığın yansımasına da söylenildiği gibi, gerek duyguya ait ve gerekse akıl ve idrake ait her çeşit karanlıkların zıddı olan vicdan ve sezgide ortaya çıkan dış ve iç tecellî ve doğuşların hepsine de nur denilir. Hatta Allah Teâlâ'ya mecazen de olsa ışık demek caiz olmadığı halde, bu âyette Nur ism-i şerîfi geçmiştir. Halbuki En'am Sûresi'nin başında; 'Hamd gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur.'(En'âm, 5/1) âyeti, Allah'ın, nurun kendisi değil, var edicisi ve zıddı olan her çeşit karanlık ile nur O'nun var ettiği, yarattığı eseri olduğunu bildirmişti ve nuru Allah'a denk tutanları 'Sonra kâfir olanlar, kendilerini yaratan, besleyip büyüten Rableri ile bir tutuyorlar.' (En'am, 5/1) azarlaması ile sakındırmıştı. Bundan dolayı Allah'a nur denilirken, bu noktadan habersiz bulunmamak ve müteşabih bir mânâ olduğunu bilmek gerekir."(3)

Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere Nur ismi Allah’a teşbihen izafe edilmiş bir isimdir. Allah’ın Zatı ile denk tutulması caiz değildir. Öyle ise gerek şiirde gerek hadiste; “Kendi nurundan onun nurunu yarattı” ifadelerini "Nur isminden tecelli etti" şeklinde anlamak gerekiyor. "Ezel ve ebed" ifadeleri ise Allah’ın ezelî ilminde Peygamber Efendimiz ve onun nurundan yaratılmış kâinatın manevî ve ilmî bir şekilde bulunmalarına kinayedir. Yoksa Hazret-i Peygambere başlangıcı ve sonu olmayan İlahî bir varlık nazarı ile bakmak küfürdür.

Diğer bir mana olarak Peygamber Efendimiz (asm)'in Allah katındaki imtiyaz ve hususiyetinin en mühim sebebi, Allah’ın isim ve sıfatlarına tam ve a’zam bir ayna olmasındandır. Yani Allah’ın bütün isim ve sıfatları Peygamber Efendimiz (asm)'in ruhunda en mükemmel, en parlak bir şekilde tecelli edip mana ve hükümlerini izhar ve ilan ediyorlar. Peygamber Efendimiz (asm) de bu tecellileri kabul ve göstermek noktasından bütün mahlûkattan ileri olduğu için Habibiyet makamı onun oluyor. Allah’ın eserleri ve mazharları içinde, eser- azim ve mazhar-ı azam Habib-i Kibriya (asm)'dır.

Mahlûkat içinde Allah’ın bütün isim ve sıfatlarına tam manası ile ayna ve mazhar olacak tek mahlûk insandır. İnsanlar içinde de bu isim ve sıfatları en a’zam şekilde izhar ve ilan eden insan-ı kâmil olan Peygamber Efendimiz (asm)'dir. Peygamber Efendimiz (asm)'in imanı, ahlakı ve bütün hayatı her noktadan bu isim ve sıfatları talim edip gösteren âli bir mektep, güzel bir takvimdir. Bu sebeple Peygamber Efendimiz (asm)'in Allah katında büyük bir makam ve mevkii var. Bu makam ve mevkie işaret etmek için "nurundan yaratılmış" tabiri kullanılıyor. Bu bir cihetle bir taltif ve teşriftir.

Dipnotlar:

(1) bk. Emirdağ Lâhikası-I, 72. Mektup.
(2) bk. Kastalanî, Mevahibü'l-Ledünniye:1/7.
(3) bk. M. Hamdi Yazır Tefsiri.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.801
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...