"Âkıbeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye akıl ve fikre galebe ettiğinden, ehl-i sefaheti sefahetten kurtarmanın çare-i yegânesi, aynı lezzetinde elemi gösterip hissini mağlûp etmektir."İzah?
Değerli Kardeşimiz;
Nefsin ve hissiyatın gözleri kördür. Hazır bir dirhem lezzeti, ileride batmanlarla lezzetlere ve ücretlere tercih eder. Bu sebepten dolayı insanlar nefsin, hissiyatın hoşuna giden muamelat, lezzet ve sefahatle beslenmek isterler.
Aklen ve fikren; yapılanların yanlış olduğu kabul edildiği halde, fiilen ve muamele cihetiyle yanlışta inatlaşabilirler. İşte Müslümanların fikren ve itikat açısından sağlam olup, fiil ve amel cihetiyle günahlara girmesinin esas sebebi, kör hissiyatlarına ve nefsin bu meyillerine mağlup olmalarından ileri gelmektedir.
Mesela, alkolün ve sigaranın vücuda, topluma, aileye, sağlığa, ahlaka, akla ve maddeye ciddi manada zararı olduğu halde; bu meselenin akıl, mantık ve tecrübe açısından zararı ispat edildiği herkes tarafından kabul edildiği halde yanlışta bu kadar ısrar edilmesinin sebebi, nefsin ve hissin akıbeti görmemesi ve zâhiren lezzetli gördüğü meselelere körü körüne saplanması demektir.
İşte Muazzez Üstadımız bu gibi yanlışların önünü almak, nefsin ve kör hissiyatın tasarrufunu engellemek açısından iki yol takip ediyor:
1. Fikren ve mantıken ispat yolu ile bu meselelerin mahsurlu olduğunu iki kere iki dört eder gibi ispat ederek kökünü kazıyor.
2. Bu lezzetlerde, muamelelerde, sefahette ve haramlarda bizzat musibetin, belanın, şerrin ve elemin bulunduğunu delillerle anlatıyor.
Bu gibi haram muameleleri zehirli bala benzetiyor. Zahiren zevk ve lezzet verse de hem içerisinde, hem de istikbalde o lezzetlerin vereceği elemleri, imtihanları ve musibetleri nazara vererek fiilen de o günahlardan bizleri uzaklaştırıyor.
Mesela, gençliğini zahiri zevklerle kötüye kullananların başına gelecekleri sıralarken hastanelerden, hapishanelerden ve mezaristanlardan örnekler veriyor. Zevk dahi olsa, maksadının aksiyle yenilen tokatları sayarak insanı korkutuyor. Hatta helal dahi olsa “Zeval-i lezzet elemdir.” ifadesiyle akıbetini nazara vererek, ciddi manada ikazda bulunuyor.
Bu gün ise; bütün musibetlerin hastalıkların ve ızdırapların altında suiistimallerin ve haram muamelelerin bulunduğu tesbit edilmiştir. İşte hazır cezalar, elemler ve dehşetli neticelerin nazara verilmesi; insanlar üzerinde daha çabuk, tesirli ve koruyucu vazife ifa etmektedir.
Cehennem azabı olduğu halde; ehli imanın ibadette lakayıt olması, fakat aynı insanların polisten korkarak emniyet kemerlerini takması ve ona daha ziyade itina etmelerinin esas sebebi de bu sırdır. Yani dünyada ceza ve müeyyide peşin ve hazır olduğundan, insanı daha fazla dikkate ve ihtimama sevk ediyor.
Bu mesuliyetlerin hem fikren, hem ahiret açısından hem de dünyadaki musibetleri açısından, vahim neticelerini nazara vermek en müessir yoldur. Bunlar içinde hataların ve yanlışların, dünyevi netice ve elemleri, insan üzerinde daha ciddi tesir icra ediyor.
Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de, ehli isyanı hem dünyada hem de ukbada cezalarla ikaz etmektedir. Kısas ve mahkemelerin verdiği dünyevi cezalar hazır ve peşin bir muamele olduğundan, insanların hissine ve hevesine en müessir ceza, bu dünyevi cezadır. İşte Risale-i Nur, Kur'an’ın tarzında gittiği için, kör hissiyatın ve nefsi emmarenin önüne; önce dünyada lezzetlerdeki aynı elemi gösteriyor. Nefsin önüne set çekiyor. Ahiretteki mahrumiyet boyutuyla, kötü meyillerin damarlarını koparıyor. Fikir ve itikat açısından da manevi bir atmosfer oluşturuyor.
İsyanların ve günahların ahirette ve cehennemde mesullerinin başlarına getireceği şekavet ve dehşetli musibetin bir benzerinin de dünyada dahi gerçekleşeceğine ve onların dehşetine çekilen dikkat, insanlarda ciddi manada müessir oluyor. Yani ahiret hesabından ziyade, günahların ve isyanın dünyada göstereceği elemleri, musibetleri ve dehşetleri bizzat nazara vermek irşadın en büyük unsurlarındandır. İşte bunların en güzel ve külli misalleri ise hastaneler, hapishaneler ve kabristanlardır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Birinci suâl: Bu zelzelenin maddî musîbetinden daha elîm, mânevî bir musîbeti olarak, şu zelzelenin devamından gelen korku ve me'yusiyet, ekser halkın ekser memlekette gece istirahatini selb ederek, dehşetli bir azab vermesi nedendir?
Yine mânevî cevap: Şöyle denildi ki: Ramazân-ı Şerîfin terâvih vaktinde, kemâl-i neş'e ve sürur ile, sarhoşçasına, gayet heveskârâne şarkıları ve bâzan kızların sesleriyle, radyo ağzıyla bu mübârek merkez-i İslâmiyet'in her köşesinde câzibedarâne işittirilmesi, bu korku azabını netice verdi. ( Sözler, On Dördüncü Söz'ün Zeyli)