"Bu zamandaki küfr-ü mutlakın ve fenden gelen dalaletin ve sefahatteki tiryakiliğin inadı karşısında..." Buradaki tiryakiliği nasıl anlamalıyız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Ve يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا [“Onlar dünya hayatını seve seve (ahirete) tercih ederler.” (İbrahim, 14/3)] âyetinin işaretiyle, bu zamanda âhiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını onlara tercih etmek, ehl-i iman iken ehl-i dalâlete o hubb-u dünya ve o sır için tâbi olmak tehlikesinden kurtarmanın çare-i yegânesi, dünyada dahi cehennem azabı gibi elemleri göstermekle olur ki, Risale-i Nur o meslekten gidiyor. Yoksa, bu zamandaki küfr-ü mutlakın vefenden gelendalâletin ve sefahetteki tiryakiliğin inadı karşısında, Cenâb-ı Hakkı tanıttırdıktan sonra ve Cehennemin vücudunu ispat ile ve onun azabıyla insanları fenalıktan, seyyiattan vazgeçirmek yoluyla ondan, belki de yirmiden birisi ders alabilir. Ders aldıktan sonra da 'Cenâb-ı Hak Gafûrü’r-Rahîmdir, hem cehennem pek uzaktır.' der, yine sefahetine devam edebilir. Kalbi, ruhu hissiyatına mağlûp olur."(1)

Buradaki tiryakilik kişinin günah ve haramlara müptela derecesinde alışmış olma halidir. Nasıl insan sigaraya veya içkiye müptela oluyor ve onu bırakamıyor ise, günah ve haramlara da aynı şekilde müptela oluyor ve onları terk edemiyor. Ne kadar cehennemin dehşeti ile de korkutsan, günahlara müptela olmuş adamı kolaylıkla o günahından çeviremezsin deniliyor.

Böyle günahlara tiryaki ve müptela olan adamları cehennem ile korkutmak kâr etmez. Böyle adamları ıslah etmenin en tesirli yolu günahın içindeki hazır ve dünyevi zararları göstermektir ki, yani dünyada dahi cehennem azabı gibi elemleri göstermekle olur ki, Risale-i Nur o meslekten gidiyor.

Nefis ve kör hissiyat bir dirhem hazır lezzeti gelecekteki tonlarca lezzete tercih eder, bu gibi nebati ve hayvani hissiyatlar insanın akıl ve kalp gibi insani ve nurani hissiyatlarını susturup insanlık vazifelerinden geri bırakıyorlar.

Evet nefis, heva ve vehim sadece hazır anını düşünür, geleceği ve sonunu göremez ve düşünemez, bir cihetle hayvan gibidir. Nasıl hayvanda akıl ve basiret olmadığı için geleceği göremez her şeyi bulunduğu andır, aynı şekilde insandaki nefis, heva ve vehim gibi cihazlar da geleceği ve neticeyi düşünmez, her şeyi bulunduğu an bilir.

Mesela nefis, heva ve vehime denilse, "Sen şu hazır bir gram lezzeti terk et, sana bir yıl sonra tonlarca lezzetler verilecek."; nefis ve vehim o bir gram hazır lezzeti bir yıl sonra verilecek tonlarca lezzete tercih eder. Zira nefis bir yıl sonrasını düşünüp muhakeme edemiyor, o sadece bulunduğu anı düşünüyor. Durum ceza noktasında da aynıdır, nefis ve vehime denilse "Şimdi sana bir tokat atacağız, ama bu tokata mukabil bir hafta sonraki büyük bir azaptan kurtulacaksın."; nefis ve heva hazır bir tokata razı olmaz. Çünkü o tokadı hemen ve peşinen yiyecek. Halbuki bir tokada bedel bir hafta sonra büyük bir azaptan kurutulacak, ama bunu göremiyor ve bilemiyor.

İşte nefis ve hevanın bu özelliğinden dolayı, nefsi, o tiryakiliklerden kurtarmak için günah ve haramların içinde hazır bulunan azap ve sıkıntıları göstermek gerekiyor. Yoksa nefis kendinden çok uzak telakki ettiği cehennemden korkmak ile tiryakisi olduğu o günahları terk etmez.

Allah’ı unutturan, ibadete engel teşkil eden her türlü alışkanlıklar bu tiryakilik kapsamına girebilir.

(1) bk. Hutbe-i Şamiye.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.613
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

k.toprak
Yardımlarınız için teşekkür ederim Allah sizlerden razı olsun
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...