"Âlem-i Mânâ" ile "Âlem-i Misal" aynı mıdır?
Değerli Kardeşimiz;
Manalar âlemi, hakikatlerin akıl ile anlaşılmasından ve tasvirinden ibarettir. Her bir eşyanın var olan hikmet ve faydaları ve sair varlıklar ile olan münasebetlerini anlama, aklın sahasıdır. Yani manalar âlemi dediğimiz şey aslında aklın, eşyanın mahiyetini ve aralarındaki münasebeti okuyup idrak etmesinden ibarettir. Eşya, mana ve akıl üçlüsünün cevelan ettiği âleme "manalar âlemi" diyebiliriz.
Meselâ, elma denildiği zaman tadı, kokusu, şekli, ağaç ve güneş ile olan irtibatı, insanın bedenine olan faydaları, bunların hepsi manalar âleminin malzemeleri olup, akıl bu malzemeler ile elmaya bir tasvir ve değer biçiyor. Elmanın nasıl muşahhas bir cismi varsa, bir manalar zinciri de vardır. Nasıl kokuyu burun, lezzeti dil ile hissediyor isek, bu manalar zincirini de akıl aleti ile hissedip anlıyoruz.
“Hem her eser-i Samedanî bir mektup gibi, bir Sâni-i Zülcelâl’in esmâsını bildirir. Nakıştan manaya geçsen esmâ yoluyla müsemmayı bulursun.” (Sözler)
Nakış, eşyanın mülk cihetidir; mana ise melekût ciheti. Bir meyvenin de taşıdığı özellikler birer nakış gibidir. Mana ise onda tecelli eden Mün’im, Rezzak, Kerim ve Rahman gibi isimlerdir. Bu isimlerde sebeplerin hiçbir hissesi yoktur. Yani sebepler “nimet verici, rızık verici, ikram edici” olmaktan çok uzaktırlar. Cenab-ı Hak meyve ağacını bir tezgâh olarak planlamış ve yaratmış, ondan meyveler çıkararak esmâsını tecelli ettirmiştir.
Bu güzellik aynanın arka yüzünde saklıdır; insanlar ise ön yüze muhatap oluyor ve ölümü bu dünyadan ayrılmak, bütün sevdiklerini terk etmek olarak görüyorlar. Eşyanın mülk yüzünde hayır -şer, iyi -kötü, güzel - çirkin beraber bulunduğu için, herkes her şeyin hayırlı ve güzel cihetini göremiyor. Bu sebeple görünüşte çirkin ve şer gibi duran şeylerin, Allah’a isnat edilmemesi için, Allah araya sebepleri koyuyor. Sebepler de birçok şeyin arkasındaki güzel ve nezih halleri perdeleyip örtüyor. Bu perde ve örtüler; ancak tahkiki bir iman ve tefekkür ile delinebilir. Ama eşyanın içyüzü olan melekût cihetinde ise, her şey güzel ve berrak olduğu için, orada sebepler değil, bizzat Allah’ın isim ve sıfatları hükmediyor.
Bu noktadan âlem-i mana çok geniş ve ihatalı olup, Allah’ın varlığını ve birliğini ve kâinat üstünde tecelli eden isim ve sıfatları da içine alıyor.
Ruh, misal âlemini hayal vasıtası ile geziyor ve mütalaa ediyor. Uyku vasıtası ile maddi âleme kapanan pencereler manevi ve misali âlemlere açılıyor. Ruh da bu açılan pencerelerden o âlemleri seyir ve mütalaa ediyor demektir. Bu az çok her ruhta cereyan eden bir hâl olduğu için, bütün ruhların ortak bir vasfıdır denilebilir.
Âlem-i mana umumi, âlem-i misal ise hususidir. Yani âlem-i misal yeri geldiği zaman âlem-i manaya dâhildir. Zira bu âlemin de bir görünen yüzü bir de manasını muhtevi ciheti vardır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar