Allah’ın, celaline karşı kavlen ve fiilen sübhanallah demek, kemaline karşı lafzan ve amelen Allahü ekber demek ve cemaline karşı da kalben ve lisanen hamd etmek ne anlama geliyor?
Değerli Kardeşimiz;
İnsan, namaz boyunca, Rabbinin celâlini hatırlayarak O’nu tesbih eder, cemâlini hatırlayarak O’na hamd eder ve sonsuz kemâlini hatırlayarak O’nu tekbir eder. Onun ruhu bu ulvî zikirleri yaparken, sanki bedeni de onu destekler ve tasdik eder.
Namaza başlarken Allahu Ekber der.
Rükûa gittiğinde “sübhanerabbiyel azîm” demekle Azîm olan Rabbini noksan sıfatlardan kavlen (söz ile) tenzih ederken, kendi noksanlığını da rükû ile yani huzurunda bel bükmek suretiyle fiilen ilân etmiş olur.
Aynı şekilde, secdeye kapandığında “sübhanerabbiyela’la”, diyerek Allah’ı kavlen tesbih ederken, fiilen de yüzünü yere sürmekle kendi noksaniyetini en ileri derecesiyle ilân eder.
Hamd ile namazın hareketleri arasında da yakın ilgi vardır. Bilim adamları, namazdaki her hareketin yüzlerce, binlerce kimyevî reaksiyon sonunda meydana geldiğini söylüyorlar. Ve bu hareketlerin her birisi hamdi gerektiren büyük birer mu’cize ve yine insan için büyük birer nimet oluyor.
Namaz kılan mü’min, rükûdan kalkarken “semi’allahü limen hamideh” der ve ilave eder: Rabbena lekelhamd.
Böylece bütün nimetlerin, terakkilerin ve inkişafların Allah’ın ihsanıyla olduğunu ilân etmiş olur. Onun o bükülmüş belini doğrultan Allah olduğu gibi, mahlûkatın her türlü sıkıntılarını gideren, onlara her çeşit terakki imkânlarını veren de yine O’dur.
Toprağa atılmış çekirdekler sanki secde halindedirler, Allah’ın ihsanıyla yeryüzüne çıkar ve boy gösterirler. Bu ise onların kıyamı gibidir.
Namazdan sonra duâ ederken ellerimizi açmamızda da acz, fakr ve naks yönlerimiz kendilerini birlikte gösterir ve ilân ederler.
Dokuzuncu Söz'de namaz tesbihatıyla insanın mahiyeti arasında çok hârika bir ilgi kurulmuştur. Nur Risalelerinde sıkça işlendiği gibi insanın mahiyeti acz, fakr ve nakstan (kusurdan) yoğrulmuştur. Yani insan sonsuz fakirdir, gözden güneşe, havadan ciğere, mideden gıdaya uzanan sonsuz bir ihtiyaç içindedir. Bunların hiçbirini kendi gücüyle yapamaması yönüyle de insan sonsuz fakirdir. Naks ve kusura gelince bu iki kelime kemâlin zıddı olarak kullanılırlar. Burada geçen kusur bazen günahla karıştırılıyor. Her günah onu işleyen insan için bir kusurdur, bir noksanlıktır; ama her kusur günah değildir. Şöyle ki:
Her insan yorulması, acıkması, uyuması, unutması, ömrünün kısalığı, iradesinin cüz’i oluşu gibi nice yönleriyle sonsuz derece nakıstır, kusurludur.
Namaz boyunca insan Rabbinin celâlini hatırlayarak Onu tesbih eder, cemâlini hatırlayarak Ona hamd eder ve sonsuz kemâlini hatırlayarak Onu tekbir eder. Onun ruhu bu ulvî zikirleri yaparken sanki bedeni de onu destekler, onu tasdik eder.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar