İnsana “hata görmeme, methetme” duygusu niçin verilmiştir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"...Hatta, fıtratında tevdi edilen ve Mâbud-u Hakikînin hamd ve tesbihi için ona verilen cihazat ve istidadı kendi nefsine sarf ederek, مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ sırrına mazhar olur. Kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir... "(1)

Kendini methetme hatası insan ruhundaki bir istidadın yanlış kullanılmasının neticesi. Onun asıl yeri, "tesbih", yani, Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih etmek.

İnsan niçin kendini methedip durur? Burada da yine bir manevi cihazın yanlış kullanılması söz konusu. Onun asıl yeri de “tahmid”, yani, Allah’a hamd etmek, onu kemal sıfatlarla tavsif etmek. Bütün güzellikleri, bütün üstünlükleri ve bütün nimetleri ondan bilmek.

İşte nefis bu iki mühim cihazını yanlış kullanmakla büyüklenir, haddini tecavüz eder. Ona haddini bildirmek üzere namaz tesbihatının bir üçüncüsü devreye girer: "Tekbir." Mümin, Allah’ın büyüklüğünü her yâd edişinde, kendi nefsinin de küçüklüğünü ilan etmiş olur.

Bu üç zikir, yani tesbih, hamd ve tekbir diğer nice hikmetleri yanında aynı zamanda büyük bir nefis terbiyesidir.

Namaza başlarken “Allahu Ekber” derken, iki elimizi birlikte kaldırır, selâma durur ve tekbirimizi hâl dilimizle de destekleriz. Rabbimizi tazim eder; “Allahu Ekber” der, tekbir getirir, onun büyüklüğünü idrakten aciz olduğumuzu ifade ederiz.

Sonra kemal-i edeple ellerimizi bağlar, "Subhâneke" duasını okur, tesbih ve hamd ederiz. Sonra Fatiha Suresini okur; "Âlemlerin Rabbi olan Allah"a hamdeder, onun Rahman, Rahim ve din gününün maliki olduğunu, sadece ona kulluk ettiğimizi ve yalnız ondan yardım dilediğimizi ilan eder; istikamet üzere hayat sürmeyi niyaz ederiz.

Sonra belimizi büker, rükûa eğilir, “Subhane rabbiyel azîm” der, Azim olan Rabbimizi bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Kendi noksanlığımızı Rabbimizin huzurunda bel bükmek suretiyle fiilen göstermiş oluruz.

Rükûdan doğrulur; onun cemaline ve ihsanlarına karşı kalben, lisanen ve bedenen “Semiallahülimenhamideh” der, ezelden ebede her türlü hamdin, övgünün ve minnetin Allah’a mahsus olduğunu ilan ederiz.

Sonra secdeye kapanır, yüzümüzü yere sürer, Rabbimize karşı zilletimizi gösteririz. “Sübhanerabbiyela’la”, diyerek Allah’ı kavlen tesbih eder, bütün noksan sıfatlardan tenzih eder, kendi noksanlığımızı en ileri derecede ilan ederiz.

Namaz boyunca “Allahu Ekber”, “Subhanallah” ve “Elhahamdülillah” kelimelerini sürekli olarak tekrar ederiz. Rabbimizin celâline karşı tesbih ederiz, cemâline karşı hamd ederiz ve sonsuz kemaline karşı da tekbir getirir büyüklüğü ilan ederiz. Namazdaki hareketlerimizle de bunu destekler ve tasdik ederiz.

İnsan, acziyle Rabbinin kudretine, fakrıyla rahmet ve gınasına, noksanlığı ile de kemaline ayine olmaktadır.

Demek ki, bize durmadan kötülüğü emreden nefse, biz de tesbih ile kusurunu, hamd ile noksanını ve tekbir ile aczini hatırlatıp duracağız. Nefis böylece terbiye göre göre, kendi hatalarını görmeye başlayacak, bizim zikrimize o da iştirak edecektir.

1) bk. Sözler, Yirmi Altıncı Söz, Zeyl.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 7.330
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...