Bediüzzaman, "Muhammedsiz Müslümanlık telkin ediyor. Aslında Hristiyanlığa revaç vermek istiyor." iddiasına cevap verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Aslında bu soruya cevap verilmez. Fakat, bu iftiraları atanlara kanan temiz müminlerin zihinlerini bu bulaştırılmış bulaşık kirlerden temizlemek için, yine de cevap vermeye çalışacağız:
a)
“Sâniyen: (bir talebesine hitaben:) Mektubunuzda 'Mücerred (sadece) Lâ ilahe illallah kâfi midir? Yani Muhammedürresulullah demezse ehl-i necat olabilir mi?' diye diğer bir maksadı soruyorsunuz. Bunun cevabı uzundur. Yalnız şimdi bu kadar deriz ki: Kelime-i şehadetin iki kelâmı birbirinden ayrılmaz, birbirini isbat eder, birbirini tazammun eder,biri birisiz olmaz. Madem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Hâtem-ül Enbiya'dır, bütün enbiyanın vârisidir; elbette bütün vusul (Allah’a ulaştıran) yollarının başındadır. Onun cadde-i kübrasından hariç, hakikat ve necat yolu olamaz. Umum ehl-i marifetin ve tahkikin imamları, Sa'dî-i Şirazî gibi derler:
مُحَالَسْتْ سَعْدِى بَرَاهِ نَجَاتْ ٭ ظَفَرْ بُرْدَنْ جُزْ دَرْ پَىِ مُصْطَفَى
(Yani: Ey Sadi! Şunu iyi bil ki, Hz. Muhammed’e tabi olmaktan başka, kurtuluş yolunu bulmak imkânsızdır.)
Hem كُلُّ الطُّرُقِ مَسْدُودٌ اِلاَّ الْمِنْهَاجَ الْمُحَمَّدِىَّ demişler.
(Yani; Hz. Muhammed’in gösterdiği yolun dışında -kurtuluşa götüren- bütün yollar kapalıdır. “Kapalıdır” ifadesi, daha önce -Hz. Âdem’den Hz. İsa’ya kadar-açık olan “hakiki dinlerin kapılarının, Hz. Muhammed’in gelmesinden sonra artık kapandığını” gösteren bir vurgudur.)
- Fakat bazan oluyor ki: Cadde-i Ahmediyede (asm) gittikleri halde, bilmiyorlar ki cadde-i Ahmediyedir ve cadde-i Ahmediye dâhilindedir.
- Hem bazan oluyor ki: Peygamber'i bilmiyorlar, fakat gittikleri yol, cadde-i -Ahmediyenin eczasındandır.
Hem bazan oluyor ki: Bir keyfiyet-i meczubane veya bir halet-i istiğrakkârane veya bir vaziyet-i münzeviyane ve bedeviyane suretinde cadde-i Muhammediyeyi düşünmeyerek, yalnız Lâ ilahe illallah onlara kâfi geliyor.” (1)
Üstad'ın bu son mülahazaları da şüphesiz İslam’ın ruhuna uygundur. Çünkü hepsi de “tebliğin ulaşıp ulaşmaması” ile alakalıdır.
b)
“...İşte Tevrat, İncil, Zebur'da ve sair suhuf-u enbiyada çok ehemmiyetle, âhirde gelecek bir peygamberden bahisler var, çok âyetler var. Nasıl bir kısım nümunelerini gösterdik. Hem çok namlar ile o kitablarda mezkûrdur. Acaba bütün bu Kütüb-ü Enbiyada bu kadar ehemmiyetle, mükerrer âyetlerde bahsettikleri, Âhirzaman Peygamberi Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dan başka kim olabilir?”(2)
Hz. Muhammed’in şahsını ve şahsiyetini bu kadar öven Bediüzzaman’ın “Cennete girmek için Hz. Muhammed’e gerek yoktur” dediğini iddia etmek, ancak hasta bir aklın yapacağı iştir.
c)
"Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm kimdir?" diye yapılan suale cevaben deriz ki:
"Hazret-i Muhammed (asm) öyle bir zâttır ki; azamet-i maneviyesinden dolayı sath-ı arz, o zâtın Mescid-i Aksa'sıdır. Mekke-i Mükerreme onun mihrabı, Medine-i Münevvere onun minber-i fazl-ı kemalidir. Cemaat-ı mü'minîne en son ve en âlî imam ve nev'-i beşerin hatib-i şehîridir; saadet düsturlarını beyan ediyor. Ve bütün enbiyanın reisidir; onları tezkiye ve tasdik ediyor. Çünki dini bütün dinlerin esasatına câmi'dir. Ve bütün evliyanın başıdır. Şems-i risaletiyle onları terbiye ve tenvir ediyor.”(3)
Bu ifadeleri gördüğü hâlde, hâlâ sorudaki gibi saçmalıklara ihtimal veren kimsenin, izan ve insaftan yoksuz olduğunu söylemek hakkımızdır. Çünkü “imamsız bir cemaati, hatipsiz, rehbersiz bir cemiyeti tasavvur etmek” bir hezeyan-ı aklidir.
d) Bediüzzaman hazretleri, Bakara suresinin
“Hem sana indirilen kitabı, hem de senden önce indirilen kitapları tasdik ederler. Âhirete de kesin olarak onlar inanırlar.”
mealindeki 4. ayetini açıklarken kullandığı ifadeleri, onun bu “Muhammedsiz Müslümanlık” tezinden ne kadar uzak ve beri olduğunun ve bu iddianın bir iftiradan ibaret olduğunun açık göstergesidir:
“Ey Ehl-i kitab! Geçmiş olan enbiya ve kitablara iman ettiğiniz gibi, Hazret-i Muhammed (asm) ile Kur'ana da iman ediniz! Zira onlar, Hazret-i Muhammed'in (asm) gelmesini tebşir ettikleri gibi, onların ve kitablarının sıdkına olan deliller, hakikatıyla, ruhuyla Kur'an’da ve Hazret-i Muhammed'de (asm) bulunmuştur. Öyle ise, Kur'an Allah'ın kelâmı ve Hazret-i Muhammed (asm) de resulü olduğunu tarîk-i ûlâ ile kabul ediniz ve etmelisiniz.”(4)
Dipnotlar:
(1) bk. Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Dördüncü Mebhas.
(2) bk. age., On Dokuzuncu Mektup, On Altıncı İşaret.
(3) bk. Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar.
(4) bk. İşarat-ül İ'caz, Bakara Suresi 4. Ayet Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü