"Onun içindir ki, ölümün hakikatini gören kâmil insanlar ölümü sevmişler, daha ölüm gelmeden ölmek istemişler." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Ölümün hakikatini gören kâmil insanların ölümü nasıl istedikleri hakkında birkaç numune vermek, bize yardımcı olacaktır. Şimdi Üstadımızın ve bazı Allah dostlarının ölüm hakkındaki sözlerini nakledelim:
Üstadımız ölüm hakkında şöyle diyor:
“Ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem dünya meydanındaki imtihanda, tâlim ve tâlimat olan ubudiyetten bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir. Hem hakiki vatanına ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır. Hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinâna bir davettir. Hem Hâlık-ı Rahim’inin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilâkis rahmet ve saadetin bir mukaddemesi nazarıyla bakmak gerektir."
"Hem ehlullahın bir kısmının ölümden korkmaları, ölümün dehşetinden değildir. Belki daha fazla hayır kazanacağım diye, vazife-i hayatın idamesinden kazanacakları hayrat içindir. Evet, ehl-i iman için ölüm rahmet kapısıdır, ehl-i dalâlet için zulümat-ı ebediye kuyusudur."(1)
Yine Üstadımız ölüm hakkında şöyle diyor:
“En evvel, herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün yüzüne baktım. Nur-u Kur’an ile gördüm ki, ölümün peçesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de fakat mü’min için asıl siması nuranîdir, güzeldir gördüm. Ve çok risalelerde bu hakikati kat’î bir surette ispat etmişiz. Sekizinci Söz ve Yirminci Mektup gibi çok risalelerde izah ettiğimiz gibi ölüm; idam değil, firak değil, belki hayat-ı ebediyenin mukaddemesidir, mebdeidir. Ve vazife-i hayat külfetinden bir paydostur, bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Berzah âlemine göçmüş kafile-i ahbaba kavuşmaktır. Ve hakeza, bunlar gibi hakikatlerle ölümün hakiki güzel simasını gördüm. Korkarak değil, belki bir cihetle müştakane mevtin yüzüne baktım."(2)
Hz. Mevlana “Mesnevi”sinde şöyle bir hikâye anlatır:
Hz. Peygamber (asm)’in amcası Hz. Hamza (r.a.) gençliğinde savaşa daima zırh giyerek girerdi. Son zamanlarındaysa savaş saflarına zırhsız olarak katılır, göğsü açık ve vücudu çıplak olarak savaşırdı. Onun bu hâlini gören halk dediler ki:
“Ey Peygamber’in amcası, ey saflar yaran aslan, ey erlerin padişahı! Allah kitabında: ‘Nefislerinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın!’ emrini okumadın mı? Neden kendini savaş esnasında böyle bir tehlikeye atıyorsun? …”
Bunun üzerine Hz. Hamza dedi ki:
“Gençken ölümü, bu dünyaya veda etme tarzında görürdüm. Kim ölüme isteyerek gider? Kim ejderhanın karşısında soyunur? Fakat şimdi Hz. Muhammed’in nuruyla bu fâni şehre zebun (düşkün) değilim ki. Allah beni uykudan uyandırdı. Ölüm, kimin nazarında tehlikeyse 'Tehlikeye atılmayın!' emri de onadır. Fakat birisinin nazarında ölüm, hakikat kapısının açılışından ibaret olursa, ona 'Haydin çabuk olun!' hitabı gelir. ...”(3)
Bilal-i Habeşi (r.a.) öleceği zaman hanımı: “Vay üzüntüsüne!” dedi. Bilal-i Habeşi buna cevap olarak dedi ki: “Hayır! Aksine vay onun sevincine! Yarın dostlarla, Hz. Muhammed (s.a.v) ve arkadaşlarıyla buluşacağım.”
Hz. Ammar (r.a.) ölüme karşı olan arzusunu Sıffin muharebesinde şöyle ifade eder: “Yarın dostlara, Hz. Muhammed’e (sav.) ve ashabına kavuşacağım!”
"... Hazret-i Yusuf kendisi Cenab-ı Hak'tan vefatını istedi ve vefat etti; o saadete mazhar oldu. Demek o dünyevî lezzetli saadetten daha cazibedar bir saadet ve ferahlı bir vaziyet kabrin arkasında vardır ki; Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi hakikat-bîn bir zât, o gayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde gayet acı olan mevti istedi, tâ öteki saadete mazhar olsun."(4)
Dipnotlar:
(1) bk. Lem’alar, Yirmi Beşinci Lem'a, Dokuzuncu Deva.
(2) bk. age., Yirmi Altıncı Lem’a, Sekizinci Rica.
(3) bk. Mesnevi web sitesinden alınmıştır. Beyit: 3419-3435. Erişim: 17 Ekim2020/11.45.
(4) bk. Mektubat, Yirmi Üçüncü Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü