"Beş yüz senelik bir mesafede bir mülk" Acaba her insana beş yüz sene genişliğinde bir cennet mi verilecek yoksa herkes beş yüz senelik bir cennette mi olacak?
Değerli Kardeşimiz;
Cennette, sadece bir şahsa beş yüz sene genişliğinde hususi bir cennet verilecek. Yoksa beş yüz sene genişliğinde bir cennet olup, herkes o cennet içinde cem olup sıkışmayacak. İnsanın ebedî arzu ve istekleri, cennetin, insanın hayal edemeyeceği kadar büyük ve geniş olmasını iktiza eder. Üstad Hazretleri bu hususu şu şekilde izah ediyor:
"Sual: Ehâdis-i şerifede denilmiştir ki: 'Bazı ehl-i Cennete dünya kadar bir yer veriliyor; yüz binler kasır, yüz binler huri ihsan ediliyor.' Bir tek adama bu kadar şeylerin ne lüzumu var, ne ihtiyacı var, nasıl olabilir ve ne demektir?"
"Elcevap: Eğer insan yalnız câmid bir vücut olsaydı veyahut yalnız mideden ibaret nebatî bir mahluk olsaydı veyahut yalnız mukayyet, ağır ve muvakkat ve basit bir zat-ı cismaniye ve bir cism-i hayvanîden ibaret olsaydı, öyle çok kasırlara, çok hurilere layık ve mâlik olmazdı. Fakat insan öyle cami bir mucize-i kudrettir ki, hatta şu dünya-yı fânide, şu kısa bir ömürde, şu inkişaf etmemiş bazı letâifinin ihtiyacı cihetiyle, bütün dünyanın saltanatı, serveti ve lezâizi verilse, belki hırsı tok olmayacaktır. Hâlbuki, ebedî bir dâr-ı saadette, nihayetsiz istidada mâlik, nihayetsiz ihtiyaçlar lisanıyla, nihayetsiz arzular eliyle, nihayetsiz bir rahmetin kapısını çalan bir insan, elbette ehâdiste beyan olunan ihsânât-ı İlâhiyeye mazhariyeti makuldür ve haktır ve hakikattir. Ve şu hakikat-i ulviyeye bir temsil dürbünüyle rasat edeceğiz. Şöyle ki:"
"Bir dere bahçesi gibi, şu Barla bağ ve bahçelerinin herbirinin ayrı ayrı mâliki bulunduğu halde, Barla'da gıdası itibarıyla ancak bir avuç yeme mâlik olan her bir kuş, her bir serçe, her bir arı, 'Bütün Barla'nın bağ ve bostanları benim nüzhetgâhım ve seyrangâhımdır.' diyebilir. Barla'yı zaptedip daire-i mülküne dahil eder. Başkalarının iştiraki onun bu hükmünü bozmaz."
"Hem insan olan bir insan diyebilir ki: 'Benim Hâlıkım, bu dünyayı bana hane yapmış. Güneş benim bir lâmbamdır; yıldızlar benim elektriklerimdir; yeryüzü çiçekli miçekli halılarla serilmiş benim bir beşiğimdir.' der, Allah'a şükreder. Sair mahlûkatın iştiraki, onun bu hükmünü nakzetmez. Bilâkis, mahlûkat onun hanesini tezyin eder, hanenin müzeyyenâtı hükmünde kalırlar."
"Acaba, bu daracık dünyada, insan, insaniyet itibarıyla, hattâ bir kuş dahi, böyle bir daire-i azîmede bir nevi tasarruf dâvâ etse, cesîm bir nimete mazhar olsa, geniş ve ebedî bir dâr-ı saadette, ona beş yüz senelik bir mesafede bir mülk ihsan etmek nasıl istib'âd edilebilir?"
"Hem nasıl ki, şu kesafetli, karanlıklı, dar dünyada, güneşin pek çok aynalarda bir anda aynen bulunması gibi, öyle de nurani bir zat, bir anda çok yerlerde aynen bulunması (On Altıncı Söz'de ispat edildiği gibi); meselâ Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm bin yıldızda bir anda, hem Arş'ta, hem huzur-u nebevîde, hem huzur-u İlâhîde bir vakitte bulunması; hem Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın haşirde bir anda ekser etkıya-i ümmetiyle görüşmesi ve dünyada hadsiz makamlarda bir anda tezahür etmesi ve evliyanın bir nevi garibi olan abdalların bir vakitte çok yerlerde görünmesi ve avâmın rüyada, bazen bir dakikada bir sene kadar işler görmesi ve müşahede etmesi ve herkesin kalb, ruh, hayal cihetiyle bir anda pek çok yerlerle temas edip alâkadarâne bulunması, malûm ve meşhud olduğundan, elbette nuranî, kayıtsız, geniş ve ebedî olan cennette, cisimleri ruh kuvvetinde ve hiffetinde ve hayal sür'atinde olan ehl-i cennet, bir vakitte yüz bin yerlerde bulunup yüz bin hurilerle sohbet ederek yüz bin tarzda zevk almak, o ebedî cennete, o nihayetsiz rahmete lâyıktır ve Muhbir-i Sâdıkın (a.s.m.) haber verdiği gibi hak ve hakikattir. Bununla beraber, bu küçücük aklımızın terazisiyle o muazzam hakikatler tartılmaz."
"İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez, / Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez."(1)
1) bk. Sözler, Yirmi Sekizinci Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Hem insan olan bir insan diyebilir ki: "Benim Hâlıkım bu dünyayı bana hane yapmış, güneş benim bir lâmbamdır, yıldızlar benim elektriklerimdir..." Her ehli iman bunu diyebilir mi izah eder misiniz?
Bu dere bahçesi gibi, Hâşiye şu Barla bağ ve bahçelerinin herbirinin ayrı ayrı mâliki bulunduğu halde, Barla’da gıdâsı itibâriyle ancak bir avuç yeme mâlik olan herbir kuş, herbir serçe, herbir arı, "Bütün Barla’nın bağ ve bostanları benim nüzhetgâhım ve seyrangâhımdır" diyebilir. Barla’yı zapt edip daire-i mülküne dahil eder. Başkalarının iştirâki onun bu hükmünü bozmaz. Yirmi Sekizinci Söz
Burada insanın sahip olduğu hayat ve hayata bağlı duygu ve cihazlar sayesinde ne kadar cami ve geniş bir fıtrata sahip olduğu ifade ediliyor. Bir serçe bir bahçeye hayatı ve küçük midesi sayesinde sahip olabiliyor ise insanın da dünyayı hatta bütün kainatı mülkü gibi görmesi ve sahiplenmesi gayet normaldir.
Dünya kafirlerin de bir hanesidir lakin onlar küfür içinde oldukları için hanenin yaratıcısına şükretmiyorlar. İman ile dünyayı kainatı mülkü ve hanesi gibi görüp şükreden her insan bu ince manaya masadaktır.
“Bir gün Üstâd’ımızın huzurunda Risale’den okunuyordu.” İnsan olan bir insan diyebilir ki: “Benim Halıkım bu dünyayı bana hane yapmış, güneş bir lambamdır. Yıldızlar benim elektriklerimdir. Yeryüzü çiçekli-miçekli halılarla serilmiş benim bir beşiğimdir” der Allah’a şükreder.” cümleleri okunurken, Hazret-i Üstâd, Tahirî Ağabey’e teveccüh ederek: “Tahiri! İşte sen böyle diyebilirsin..” dedi. “ Mufassal Tarihçe-i Hayat 2 (Badıllı)