"Bezm-i Elest" ve "Misak-ı Ezelî" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
İnsan, varlık âlemi içinde en müstesna bir konuma sahiptir. İnsan, arzın halifesi, mahlûkatın sultanıdır. Sonsuz ikramlara mazhardır ve Cenab-ı Hakk’ın kelâmına muhataptır. Cenab-ı Hak bu muhatap oluşu şöyle bildirir:
“Rabbin Âdemoğullarının bellerinden zürriyetlerini alıp ta, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye onları nefislerine karşı şahit tuttu. “Belâ” (evet, Rabbimizsin), şahid olduk” dediler.” (A’raf Suresi, 172)
Bu ayeti, birçok tefsir âlimi “temsilî bir ifade” olarak değerlendirmiştir. Burada bilinen manasıyla bir şahit tutma, bir sual ve cevap düşünmek gerekmez. Cenab-ı Hak insanları, kendi nefislerinde ve haricî âlemdeki delillerinden faydalanarak İlahî rububiyeti tasdik edecek kabiliyette yaratmıştır. “Her çocuk (İslâm) fıtrat(ı) üzere doğar” hadisi de bu mânâyı teyit etmektedir (Müslim, Kader, 22). İnsan, peygamber gönderilmese bile, bu fıtratla Allah’ı bulabilir.”
Büyük Müfessir Hamdi Yazır, bu ayeti, ‘fıtrî bir akd ve misak’ şeklinde değerlendirir. Ona göre, bu misak tekvinî olmakla beraber, ruhî ve kelâmî haysiyeti de haizdir. Dolayısıyla buna mukavele demek de hakikattir. Ancak bu hitap, lafzî kelâm ile değil, meleklere olan tebliğ gibi, nefsî kelâm ile bir tebliğ tarzında telakki edilmelidir.
Cenab-ı Hakk’ın insanları yaratması, onları rızıklandırması, her insana güzelliğin bütün çeşitlerini görebilecek bir göz, hakikatin bütün inceliklerine nüfuz edebilecek bir akıl vermesi ve onlara; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demesidir.
Ehl-i tasavvufa göre bu muhavere ruhlar âleminde cereyan etmiştir. Cenab-ı Hak bedenleri yaratmadan ruhlara vücut vermiş ve onlara “Rabbiniz değil miyim” diye sormuştur.
Misak; "güçlendirme, anlaşma, sözleşme," gibi mânalara geliyor. Ve "Misak-i Ezelî," Cenab-ı Hakk’ın "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sualine, ruhların; "Evet, sen bizim Rabbimizsin" diye cevap vermeleriyle tahakkuk etmiş oluyor.
Misakla ilgili âyet-i kerimede şöyle buyurulur:
"Hem de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp ta, onları kendi nefislerine şahit tutarak ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?,’ (dedi). Onlar da, ’Evet Rabbimizsin, şahit olduk ‘ dediler." (A’raf Suresi, 172)
Tefsir âlimleri, âyet-i kerimede geçen, "Âdemoğulları" ve "bellerindeki zürriyetleri" ifadelerinden hareketle, her fert için müstakil bir misakın söz konusu olduğunu beyan etmişlerdir.
Büyük ekseriyet; "misakın ana rahminde başladığını ve orada icra edilen İlâhî terbiyenin belli bir safhasında, bedene ruh ilka edildiğini, malûm soru ve cevabın işte bu safhada gerçekleştiğini" ifade ederler.
Allah’ın zamandan münezzeh olduğu dikkate alındığında bu mânayı kavramak kolay olur. Değişik zamanlarda yaratılan insanlar, birbirlerine göre önce ve sonra gelmiş olsalar bile, Allah’ın ezelî ilminde hepsi hazırdırlar ve bu suale birlikte muhatap olmuşlardır.
Ezel konusunda, Nur Külliyatı’ndan Kader Risalesi’nde yer alan şu tespiti, bu vesileyle, aktarmak isterim:
"Ezel; mazi silsilesinin bir ucu değil... Ezel; mazi ve hâl ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir âyine-misaldir." (Sözler)
O halde misak-ı ezelî denilince, belli bir zaman diliminde yapılan anlaşma değil, ezelî olan Allah’a verilen söz anlaşılmalıdır.
Bir mümin, namazın her rekâtında, "âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd" etmekle ve surenin devamında, "Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz" demekle misakını yenilemiş olur.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü