"Sizin o misâkı terk etmeniz, amden değil; belki sehiv ve nisyandan ileri gelmiştir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İnsanı yoldan çıkaran, Allah’a vermiş olduğu sözü terk ettiren şey kasıt değil, nisyandır, yani unutmadır.
Misak-ı ezelî; Allah’ın yarattığı bütün ruhlarla arasında bezm-i elestte (ruhlar meclisinde) şöyle bir konuşma geçer:
- Elestübirabbiküm? / Ben sizin Rabbiniz değil miyim?
- Ruhlar: Kalu bela. / Evet, dediler.
“Rabbin Âdemoğullarından -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: 'Ben sizin rabbiniz değil miyim?' 'Elbette öyle! Tanıklık ederiz.' dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, 'Bizim bundan haberimiz yoktu.' demeyesiniz.” (A'raf, 7/172)
İnsanın bu konuşmayı ve verdiği bu sözü unutmasına binaen; "Hafıza-i beşer, nisyan ile ma’luldür" denilmiştir. Yani insan kasten ve amden unutmuyor, sehven ve zamanla unutuyor.
“Yani: Sizin o misakı terk etmeniz amden değil, belki sehiv ve nisyandan ileri gelmiştir.” Üstad'ın bu ifadesi de bu inceliğe işaret ediyor. Bir görüşe göre zürriyetlerin baba sulbünde yaratılışı esnasında, başka bir görüşe göre anne rahmine düşüp bedeni teşekkül ettikten sonra Allah Teâlâ insanoğlunun fıtratına, kendi varlığını ve birliğini tanıma, inanma ve idrak etme istidadını yerleştirmektedir.
Şu halde Allah, her insanı, iman etmesi için harika cihazlarla, duygu ve latifelerle donatmış, varlığına ve birliğine sayısız deliller yaratmıştır. O, sanki insanlara, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormakta, onlar da “Evet” diyerek bunu tasdik etmektedirler. İnsanın fıtratındaki iman kabiliyeti, bu âyetlerde temsilî bir dille anlatılmış bulunmaktadır.(1)
Buna rağmen insan, gaflet ve nisyan ile kendini heba etmiştir. İnsanın bu unutması amden değil, sehvendir.
(1) bk. Zemahşerî, II, 103.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü