"Bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lazım." Manevî mevzularda tahribatın kolay olması adaletsizlik değil mi?
Değerli Kardeşimiz;
"Risale-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvayı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takvayla ve niyet-i içtinabla yüzer amel-i sâlih işlenmiş hükmündedir. Malumdur ki, bir adamın bir günde harap ettiği bir sarayı, yirmi adam, yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lazım gelirken; şimdi, binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek harikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mucizevari muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti." (Kastamonu Lahikası, 103. Mektup)
Burada şeytanın amansız tahribatına, sadece takva zırhına ve siperine girmemiz tavsiye ediliyor ki, bu zor bir durum olmasa gerektir. Ayrıca tahribata karşı sadece elimizden geleni yapmamız isteniyor. Tahribatın düzeltilmesi ve neticenin güzel olması gibi bir şey bizden beklenmiyor ki, adalet konusu gündeme gelsin. Vazifemizi yapıp ilahi vazifeye karışmayacağız.
Adaletsizlik, bir başkasının mülkünde haksız yere tasarruf etmekten ibarettir. Halbuki her şey Allah’ın mülküdür ve o mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. O’nun kendi mülkünde dilediği gibi tasarruf etmesi adaletin konusu değildir. Olsa olsa "Böyle yapmasının hikmeti nedir?" diye sorulabilir.
İnsanın manevî ve ruhî terakkisi mücadele ve mücahedeye bağlanmış. Bu yüzden, insanın karşısında amansız bir düşman ve bir engel, aynı zamanda bir terakki tetikleyicisinin olması gerekiyor ki, şeytan ve tahribatın kolay olması bu gayeye hizmet etmesi içindir.
Şeytanın yaratma, icat etme, inşa etme gibi kabiliyetleri bulunmuyor. Bu cihetle şeytan bir hiçtir ve bir hiçin insana rakip olması, onun manevî terakkisine engel olması ya da terakkisine tersi ile yardım etmesi mümkün değildir. Bu sebeple Allah, tahrip silahını şeytanın eline veriyor ki, insanı imtihan etsin ve ona tercih yapma imkânı versin.
İnsanın fıtratındaki nefis, şehvet ve öfke gibi hissiyatlar, her daim şeytanı dinler ve onun hilesine kapılır. Nasıl küçük bir anahtar koca motor düzeneğini çalıştırıyor ise, şeytanın zayıf hilesi de insanın nefis mekanizmasını çalıştırıp hareket ettiriyor ve neticede büyük yıkım ve tahribatlara sebep olabiliyor.
"İşte bu sırr-ı dakik içindir ki, enbiyalar çok defa ehl-i dalâlete karşı mağlûp oluyor. Ve gayet zaaf ve aczde olan dalâlet ehli, mânen gayet kuvvetli olan ehl-i hakka muvakkaten galip oluyorlar ve mukavemet ediyorlar. Bu acib mukavemetin sırr-ı hikmeti şudur ki:
"Dalâlette ve küfürde hem adem ve terk var ki, pek kolaydır, hareket istemez. Hem tahrib var ki, çok sehîldir ve âsândır, az bir hareket yeter. Hem tecavüz var ki, az bir amel ile çoklarına zarar verip, ihâfe noktasında ve firavuniyet cihetinden onlara bir makam kazandırır. Hem âkıbeti görmeyen ve hazır zevke müptelâ olan insandaki nebâtî ve hayvânî kuvvelerin tatmini, telezzüzü için hürriyeti vardır ki, akıl ve kalb gibi letâif-i insaniyeyi insaniyetkârâne ve âkıbet-endişâne olan vazifelerinden vazgeçiriyorlar."
"Ehl-i hidayet ve başta ehl-i nübüvvet ve başta Habib-i Rabbü'l-Âlemîn olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın meslek-i kudsîsi, hem vücudî, hem sübutî, hem tamir, hem hareket, hem hududda istikamet, hem âkıbeti düşünmek, hem ubudiyet, hem nefs-i emmârenin firavuniyetini, serbestliğini kırmak gibi esasat-ı mühimme bulunduğundandır ki, Medine-i Münevverede bulunan o zamanın münafıkları, o parlak güneşe karşı yarasa kuşu gibi gözlerini yumup, o cazibe-i azîmeye karşı şeytanî bir kuvve-i dâfiaya kapılıp dalâlette kalmışlar." (Lem’alar, 13. Lem’a)
Ehli dalâletin en büyük silahı ve onları güçlü kılan şey mesleklerinin, küfür ve şirk yolunun adem ve tahrip olmasıdır. Bunun içindir ki; "Tahrip kolay, tamir zordur" sözü darb-ı mesel olmuştur. Yirmi ustanın yüz günde yaptığı bir binayı, serseri bir adam bir dinamitin fitilini ateşlemekle bir dakika içinde yerle bir edebilir. Bu serseri adama, yüz ustanın yaptığı bir binayı iki dakikada yıktı diye, yirmi ustadan daha kuvvetli demek akılsızlık olur.
Mü’minlerin, hayırda yarışanların mesleği ise yapmak, tamir etmek ve tahkim etmektir. Dağıtmak ve yok etmek için az bir masraf ya da cüz’î bir iştigal yetiyor. Bu bakımdan, yıkanların işi kolay, yapanlarınki zordur. Bu sebeple kâfirler mü’minlere bazen galebe edebiliyorlar. Bu, kâfirlerin kuvvetli ve haklı olduğu manasına gelmez. Kâfirleri galip getiren kuvvetli ve haklı olmaları değil, mesleklerinin yıkım ve tahrip olmasıdır.
İşte ehl-i dalâleti ehl-i hidayete mukavemet ettiren sır budur, yoksa onlarda hiçbir hak ve üstünlük yoktur. Bir genci nasihat ve sohbetler ile bir yılda ancak ıslah edersiniz, ama haylaz bir genç onu günahlar ile iki dakikada bozabilir. Burada güçlü olan o haylaz genç değil, onun gittiği yol olan günahın cazibedar ve tahribkâr olmasıdır.
“Hizbü'ş-şeytana bazı cihazat vermiş” ifadesi ile işaret edilen cihazlar; nefis, vesvese, şerrin ademî ve kolay olması gibi şeylerdir. Ehl-i dalâletin mesleği olan şer ademî olduğu için tahrib ve yoldan çıkarmak çok kolay oluyor.
Birçok peygamber şehid edilmiş, vatanından sürülmüştür. Zekeriya ve Yahya (as)’ın şehid edilmesi, İsa (as)’in şehid edilmek istenilmesi ve semaya yükseltilmesi ehl-i dalâlete mağlup olmaya birer misal teşkil etmektedir.
Tahribin kolay olmasının en büyük sebebi, insanın bu durum karşısında acizliğini anlayıp Allah’a sığınması içindir. Şayet insan şeytana ve tahribata karşı sağlam ve mahfuz kılınmış olsa idi, o zaman insanın Allah’a sığınması, iltica etmesi, acz ve fakrını anlayarak ilahi isim ve sıfatları hissetmesi mümkün olmayacaktı. Bu sebeple Allah, insana aczini ihsas etmek için şeytanın eline tahribat silahını veriyor.
Tahribat silahı her ne kadar yıkıcı da olsa Allah’ın sonsuz rahmet ve affının karşısında örümcek ağı gibi kalıyor. Bu sebeple insanın şeytana ve onun tahribatına karşı sonsuz bir istinad noktası bulunduğu hâlde, tahribat karşısında aciz kaldığında rahmete koşma ümidi hep varken adaletsizlikten bahsetmek abes olur.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü