"Bir fert, heyet-i içtimaiyede çok mertebelerle nisbet peyda eder ve alâkadar olur. Bilhassa ahkâm-ı diniye ve mesalih-i umumiye hususunda, bir fert, bir nevi hükmüne geçer." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Dinî hükümler ve umumî maslahatlar için bir fert, bir nev hükmüne geçer. Bu husus dinî tabirle; farz-ı kifaye olarak ifade edilir.
Meselâ; bir beldede bir imam yoksa bütün halk mes’uldür. Ama bir imam olması halinde bütün halkın mes’uliyeti kalkmış olur. Bu husus, dünyevî meseleler için de geçerlidir.
Yine bir beldede bir hekim yoksa ve insanlar hastalıktan ölüyorsa, oranın bütün halkı mes’uldür. İçlerinden biri hekim olursa, bu mes’uliyet ortadan kalkar. Dolayısı ile bir şahıs, bütün şahısların yerine vazife yapmış demek olduğu için, bir fert iken, bir şahıs hükmüne geçer.
Allah sonsuz kudretini ve nihayetsiz hikmetini göstermek için, az bir şeyin eli ile çok şeyler yaratır, bir sayfaya bir kitap kadar mana yerleştirir. Tek bir şeye yüzlerce vazife gördürür.
Mesela, bir karaciğere, tıbbın beyanı ile dört yüz vazife takar. Bir ağaç ile tonlarca meyve verdirir. Yüz gramlık göze, ciltlerle yazılsa bitmeyen ilim ve hikmet yerleştirir.
“İnsanın bir ferdi sair hayvanatın bir nev’i hükmündedir.” (17. Lem’a)
Allah, insanı sayısız hissiyat ve cihazlarla harika donatmış ve duygularına sınır koymamış ta ki, çok makam ve mertebelerde çok vazifeler görebilsin, kâinatın halifesi ve neticesi olduğunu göstersin.
Allah, insana çok hissiyat ve cihazlar vermiş ve duygularına sınır koymamış ki, çok makam ve mertebeleri elde edebilsin ve kâinatın halifesi ve neticesi olduğunu gösterebilsin. Yani, Allah, bir insan ile çok mahsulât kaldırsın ve çok maksatları tahakkuk ettirsin. Bu yüzden insanı kayıt altına alıp, sınırsız duygularını susturmak imkânsızdır. İnsan bu vasfı ile bir fert iken, nev’ hükmüne geçiyor. Yani bütün insanlık ile bir insanın ehemmiyet ve kıymeti aynıdır. İnsan olma noktasından, bir insan ile bütün insanlık müsavidir.
İnsan sahip olduğu maddî ve manevî cihazlar, latifeler ve duygular sayesinde, Allah’ın bütün isim ve sıfatlarının tecellilerini tartıp ölçebilir. Kâinatın umumunda yazılı olan İlâhî hakikatler, aynı şekilde insanın mahiyetinde de yazılmıştır.
Mesela bir arı taifesi Allah’ın bütün isim ve sıfatlarına tam bir ayine olamaz. Olsa olsa birkaç isme güzel bir ayna ve takvim olur. İnsan, Allah’ın bütün isim ve sıfatlarına tam bir ayna olması, ahsen-i takvim suretinde yaratılması cihetiyle bütün canlılardan daha üstündür.
İnsandaki bu mükemmel mana ve büyük istidat, ancak iman ve ibadet ile kemale erip tahakkuk edebilir. İnsanın mahiyeti ile ibadet arasında su ile toprak münasebeti vardır. Nasıl ki su olmadan toprak hayat bulamıyor ise, insanın fıtrat toprağı da ancak ibadet suyu ile hayatlanıyor, onun ile tekemmül edip kemale eriyor.
Peygamberlerin ve dinlerin irşad ve ıslah vazifesi bu hakikate hizmet ediyor. Yani nasıl su ile toprak birbirini istiyor ise, insanın fıtratındaki potansiyel istidat ve güzellikler de tekâmül için peygamberlerin irşadına, ibadete bakıyor ve onunla kemal buluyor, onunla eksiğini ikmal ediyor. Fıtratını iman ve ibadetle inkişaf ettiren bir adam dünya açısından da büyük bir keyfiyet kazanıyor. Zira dünyanın saadet ve rahatı ancak emniyet ve itaatle olur ki, insana bu iki hasleti en güzel ve kâmil manada semavî dinler veriyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü